Maviye özendi kadın ve eliyle gizledi laneti, aşkın aksayan ve aksıran sesinde de ihanetin kibirli bir teyakkuz paye verdi evrene.

 

Meltemin esintisinde başladı yangın; esaretinde ölümün şiir baş kaldırdı yamuk düzene.

 

İstiflenmiş ölüler, ölü bedenlerine saygı duruşu yapmayan zümreyi lanetledi.

 

Aşkın akışkan rehavetinde görücü usulü evlendi şiirler meraklı b/akışların altında sözlendi şehir bazen bir kinayenin tokuştuğu bazen bir kayıp adanın zar tuttuğu elemi de kapışan istikrarla ellerini uzattı kadın.

 

Ömrün manivelası belki de kürdi hicazkârın bir solfeji idi notasız güftenin mevsimle göz göze geldiği.

 

Acıların satırlardaki infilakını ertelemişti şair aslında şiir yazma hakkı tanınmamış koca ömrün sefasını sürüyordu şimdi eline yapışan kalemin aşkın başkaldırısıyla sızım sızım sızlayan bir beyit kadar da yaralı ve içre dönük yüzünde hüznün kayda değer varlığı.

 

Ertelenmiş ölümler taşkın zihniyetin iz düşümüydü.

 

Zanlardı zamlı tarifenin en çok da işe yaradığı.

 

Katıksız merhametini sundu Yaratan ve açığa aldı şehir meclisini.

 

Külbastı bir rüzgârdı ve körebe suretlerden düşen sure tadında yaşlar yine izdihamına sebebiyet verirken telaşlı muhtıranın da öznesi iken yokluk zinciri.

 

Kayalar aşındı, yuvalandı acılar, kuşlar uçmayı unuttu ve insan sevgiyi lav etti.

 

Dokunaklı olmalıydı oysa aşk ve mevsim.

 

Bir çocuk büyüdü diğer bir çocuğun hayatı sonlanırken.

 

Acı aldı başını yürüdü parçalanmış bir çocuk cesedinde otopsi yapılacak parçaların peşine düşmüşken polis.

 

Göğün martavalında kinaye…

 

Ömrün örtüsünde yüklemi olmayan cümleler.

 

Özne neydi peki ya da ölüm mü idi başkahraman illa ki sonu acıklı bitecek bir yaşam öyküsü.

 

Gün ergendi.

 

Gün çok erkendi demeye kalmadan…

 

Sözcükler yuhalandı şiir meclisinde ve kozası çatladı bozguna uğrayan bir boz ayı şehre inip de şaşırmışken yolunu isabet eden kurşunun ağırlığı ile çözüldü dizleri ve dizeleri şairin.

 

Yokluğun izi miydi de varlık hep örseleniyordu?

 

Ya da bir çocuğun yaşama ve büyüme hakkının elinden alındığı illa ki mi de bir satıra denk düşüyordu gerek yazılı basını yazık görsel medyada bir sancılı düşü paylaştı insanlar.

 

Suçu olan olmayan ölüyordu.

 

Masum olmanın hiçbir anlam taşımadığı ya da bir çocuk bedeninin nasıl olur da dokunulmazlığının olmadığı.

 

Yanan kibritte umutlar azımsandı.

 

Azınlıkta olan güzellikler sonlanırken Tanrı sessiz kalamadı.

 

Mevsim ne kibirliydi ne de sitemkâr; aşk ise çoktan telaffuz edilmeyi unutmuş bir beka sorunu belki de yarına dair bir özlemin artık çok da önem arz etmediği.

 

Kuşların yolunmuş kanatlarında.

 

Denizin yosunlu taşlığında.

 

Belki de bir öykünün minvalinde ölüm ve şiddet başrolde.

 

Kundaklanan maviydi ve de Tanrı elbette masum bir yanılgı aşkı da yüreği de ıskalayan ve ıslıklayan.

 

Yalan tabirlere denk düşen yaslı havaydı ve yaslı anne çocuğunun bedenine kavuşmaktan men edilmiş aslında çocuğu tüm masumiyetiyle sonsuza kadar elinden alınmış.

 

Taşlanması gereken neydi de İlahi Adalet bekleniyordu ve bir çocuğa değil dokunup parçalara bölmek söz konusu olamazken kim veriyordu o çocuğa göz ucuyla dahi bakma hakkını?

 

Meclis toplandı. Sonra dağıldı yeniden.

 

İnsanlar kümelendi ve unutuldu bir kez daha.

 

Acıydı başköşesinde gündemin elbette yarına çıkmayacak umudun.

 

Yeşil gözlü doğa ve mavi gözlü gök kubbe.

 

Aşkın satır aralarında illa ki kin ve öfke.

 

Dokunulmazlığı vardı/olmalıydı insanoğlunun hele ki adı çocuk ve kadınsa…

 

Rimeli aktı şiirlerin ve şairin hüngür hüngür ağlamaktan çenesi düştü kalemin ve başı öne düştü meleklerin: onlar bile koruyamamıştı bir sübyanı ya da mavi kelebeğin kanatlarına konan masumiyetin illa ki de kirletilmesi mı gerekiyordu?

 

Yorgun bir es verdi Tanrı.

 

Sus’lara gömüldü dizeler.

 

Ahkâm kesti iblis ve yönünü kaybetti insanlık ve ne çok hurafe.

 

Minneti yoktu duyguların aslında bir aksanı da yoktu ve tutuktu insanlık.

 

Gömülmeye razı olsa da beden asla parçalama hakkı tanımıyordu dünyanın gidişine.

 

Gidişe dur diyecek…

 

İnsanları da ıslah edecek…

 

Kaygan zeminde dönenirken renkler ve alıcı kuşlar…

 

Ve son bir edimde nokta kondu.

 

Ünleyen ve imleyen duaların rüzgârında melekler saklı tuttu ruhunu ihlâslı yüreklerin ve masum çocukların.

 

Bir kadın ağladı ve bir çocuk daha kayboldu ve bulunan aslında ölmüş insanlığın cürümü idi belki de kaybolan sayısız çocuğun akıbetinin aynı olması ihtimali ile evlerine kapandı insanlar ve kilitlediler kapılarını da yüreklerini de iyi niyetlerini de.

 

Sokaklar boştu artık ne de olsa oynayacak çocuklar bir bir eleniyordu dünya denen hurafede kala kala acı kaldı bir de gözyaşı ve duyulmayan çığlıkları Araf’ta kalmış ruhların.

 

Bir cinnet bahçesiydi insanlığın ikame ettiği.

 

Bir cennet bahçesi olmalıydı oysa çocukların öldürülmediği.

 

Maviyi diledi Tanrı ve kutsadı kalan üç beş iyi insanı.

 

Sonrası mı?

 

İyilik güzellik İnşallah.

 

Öncesi ise hep karanlık.

 


( Uzak Durun Çocuklardan... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu