Renklerin skalasında müthiş bir renk
transferiyim içimin aklarında oynaşan mavinin kirli sarıya bakmaya dahi
tenezzül etmediği.
Bir lanet sonlanırken gün bitiyor ve
devşirme bir gölgeyi oynuyor kimi insan ve suçlanıyorum biteviye.
Aklımın rahlesinde bilinmezlik kol
geziyor ve d/üşüyorum aslında düşünüyorum da…
Lav edilesi gölgeme atıfta bulunuyor
insan izlekleri ve ısrarla sevip sevilmeyi talep ediyorum. Arz talep dengesi ne
zaman eşit oldu ki ve ne zaman reşit bildik biz mutluluğu?
Hurafeler bozguna uğratırken
gerçekleri yaşadığım akıl tutulmasıyla günü tavsiye ediyorum sarnıcın
uğultusunda ben sadece bir sarkıtta saklı bir damla hüzün babında gel-git’lerin
girdabıma yenik düşmenin mealine uygun tiratlar yazıyorum.
Göçebe kuşların peşine takılan bir sürüngenim
aslında ben bir sirk cambazıyım mütemadiyen yürümek istediğim o gergin ipte
illa ki yanlış bir hamle yapıp arz-ı endam edeceğim seyirci ikliminde güdümlü
bir mermiyim belki de içimde aralıksız infilak eden satırların da hezimete
uğrattığı…
Göğün katmanlarında bol acılı bir
hurafe mesela.
Ya da bayram sofrasına konmayı
unutmuş bir ekmek dilimiyim.
Hangi yemeği hangi ara yiyeceğim de
günü torbaya koyup içimdeki aç misafirleri doyuracağım?
Ördüğüm kelam; örtündüğüm maneviyat
bir de önüme koymayı unuttukları her ne ise yine de ses etmiyorum.
Bir gök gürültüsü eşliğinde
uyanıyorum derin olmayan uykumun derinliğinde düşüncelerimin beni uyurken dahi
rahat bırakmadığı.
Dizginleyemiyorum işte yöneltilen
okları ve isyanları ne de olsa nazenin bir yorgunluk benim iç acılarımın
toplamı.
Şimdimi muhafaza etmek adına dünümü
de unutmadığım ve yarını umut başlığı altında bir yerlere kazıdığım.
Gün mutluluğa öykünüyor.
Ben ise bayram çocuğu olmayı dileyip
sadece önüme konanla yetinen bir düş sihirbazıyım insanlığıma leke sürülmesin
diye içimdeki saklı iyi niyeti satırlara yığdığım belki de bir geri dönüm
beklerken asılı kaldığım gecenin kancası esnetiyor yorgun yaylarımı sanırım yay
gibi gergin olmanın muadili acıklı bir şiirden geçiyor.
Dirilişin hangi adı ise tutanaklara
geçmeli aslında sondan başlayıp bir türlü döngüyü tamamlayamadığım.
Özgürlüğüme muhalif kimisi en çok da
yazarak özgür hissettiğim varsayımını bir hipoteze dönüştürdüğüm ve içimin
akında yorgun mevsimler ağırladığım bir o kadar keskin dönüşler tıpkı ırmağın
sularında akışkan bir kâğıttan kayık gibi içimin demirlediği cümleleri
ıskalamadan aşkı ve rahmeti ve de boyutsuzluğuma serildiğim her günü geceye
takdim edip kendimce günümü güzel kılan ne ise atıfta bulunduğum sabırsız
mizacım ve coşkum.
Yansıyan ve yansıtılan, bir tekerleme
gibi düşüyor zihnime ve sadece deşiyorum saklı fıtratı bir iç huzurun adresine
dönük yüzünde arayışın sonlandırıyorum da her ne hikmetse sadece yazarak
kendimle uzlaştığım o bayram sabahında, nüktedan bir izlekte coşkulu ve sevecen
insan hayaletleri asla gerçek olmayacağını bilsem de avuttuğum kendimi mutluluk
tevekkülden ibaret diyenleri de teyit ettiğim.
Savdığım laneti ve savsaklandığım o
izlekte bir tek Yaratanın kabul ettiği ismimle cismimle ben bir bayram çocuğu
olmaya öykünüyorum saklı renklerin coşkusunu ilk günden yüreğime kazdığım aşkın
hüviyetine de nem düşerken gözlerimdeki pırıltıyı asla saklayamadığım ve her
nasılsa görünmezden gelindiğim bir avazda umudu ve hüznü de heybeme
yerleştirdiğim gerçeği ile nemalandığım her duyguyu bir o kadar rahmet
bellediğim…