İklim güdümlüydü, reşit bir aşk
olduğuna hükmetmişti.
Devasa laneti savsaklayan bir
sancıyla düştü yola şair şiir derken kapıldığı rüzgârda askıya aldı dününü ve
ölüm muştulandı ne de olsa çok gençti şiir ölmek için.
Şairin yaftalanmışlığına meal bir hıçkırık
baş gösterdi ve kopmadan kıyamet üstünü örttü şiirin o şair bozuntusu.
Tünediği aşka binaen.
Ölümü refüze eden bir hiçlikle.
Sonrasını unuttu kelam ve şair ne de
olsa gündemi aşktı şiirin ve de azımsanmayacak bir hürmetle kucakladı şiiri
yaralı şair ve tuz bastı şiirin üstüne yeniden unutulmaya göze alacaktı madem…
Ölü bir lanet dökülür sandığından
yaşlı şiirin
Nakşında sezilerin diri hezeyanlar
büyür de büyür
Kırağı çalan her mevsim ölürüm ben
Doğumumu reşit kılan her geceyi de
sindiririm benliğime
Çatık kaşlı bir hüzün erer muradına
Kelamın damıttığı bağnaz bir gölgeye
Yüz vermeden hecelerimin yüzü kızarır
İlahi bir ışıktır geceyi aydınlık
kılan
Kelamın yaşıdır yasına binaen
Ölü ve masum çocukların
Kıvrıldığı o köşedir benim sinem:
Anneliğin vuku olduğu bir sızı
Aykırı ruhumun da kapıştığı evren ve
duyulmaz tını.
Ah’lar büyür de büyür
Boy verir hengâme
Göğün kanatlarına diktiğim
Yüzü suyu hürmetine aşkın
Çıngar çıkarır metanet
Dirilmeye dönük yüzünde gecenin
Foyası ortaya çıkar kâbusların.
Deli sancılar tüter ansızın;
Fıtrat serilir bilinmezin indine
Kanatlanır heceler maviyi dikip de
mevsime;
Kayıt açar hane hane uçucu melekler
Görünmez oysaki her biri
Tanrı şahit benim de yaralı
siluetime.
Matem dillenir mahrem yargılarda
Kırılır kalem ölüme saniyeler kala
O yağlı urgan; o yansız tufan
Devirdiğim taburede cahil güncem
Benden kalan son hatıra geride.
Uyruğu yoktur acıların
Uyluğuna binaen serler serilir dibine
surların.
Gönül gözünde dillenen ferman
Aşka biat hıçkıran kelam
Dervişin titrinde yangın
Yanık kokar yeryüzü
Oysaki duman tütmez ruhumdan.