TEKERRÜR EDEN TARİH-14. BÖLÜM—BİR LAHZA-İ
TEAHHUR
II. Abdülhamit’e düzenlenen suikast çok bilinen bir olay olduğu için fazla
ayrıntıya girmeden yazmaya çalışacağım.
II. Abdülhamit hakkında ölüm kararı 1904 Yılında Sofya’ da yapılan Taşnak
Kongresinde kararlaştırılmıştı. Bu eylemi gerçekleştirecek komitecilerin
başında Samuel Fain (Kristafor Mikaelyan), kızı Robina Fain ve Lipa Rips
(Konstantin Kabulyan) adlı Rus Ermenileri geliyordu. Ayrıca Macar asıllı Belçika vatandaşı bir terörist olan Edward Jorris de baş aktörlerden olup
Abdülhamit’i ortadan kaldıracak olan bombanın hazırlanması, ayarlanması vs.
işler ona aitti.
Karar verildikten sonra artık Abdülhamit’in attığı her adım takip edilmeye
başlandı. Ancak öyle fazla adım da atmıyordu yaşlı padişah. Yıldız Sarayından
sadece Cuma namazı kılmak için çıkıyor, Hamidiye Camiinde namazını kıldıktan
sonra hemen sarayına dönüyordu. Onun camiye gelmesi ve camiden ayrılması başlı
başına bir törenle oluyordu ve buna Cuma Selamlığı deniliyordu.
Padişah, Cuma selamlığına oldukça yoğun bir koruma ile geliyordu. Yani ona
yaklaşmak, bir tabanca ya da tüfekle öldürmek oldukça zordu. Bu iç için çok daha
etkili olan bir saatli bomba kullanılmaydı. Cuma selamlığındaki tek güvenlik
zaafı ise bu töreni yabancı devletlerin konsolosluğundan özel izin almış
yabancı uyrukluların da izleyebiliyor olmasıydı.
II. Abdülhamit’in faytonunun hemen yanına konacak bir faytonun içine 80 Kglık
bir bomba yerleştirilecek ve Padişah bu bombanın patlatılmasıyla ortadan
kaldırılacaktı.
İşte bu Fayton, Viyana’da özel olarak yaptırıldı. Bomba Paris’te imal edilip
parça parça İstanbul’a sokuldu. Teröristlerden Ripa Lips ve Matmazel Robbina
Cuma selamlığı törenini izlemek için Rus Konsolosluğundan izin almışlardı. Yani
bir yerde II. Abdülhamit’e karşı uluslararası bir suikast düzenleniyordu.
Burada hemen bir nokta koyup olaya niçin uluslarası suikast dediğimi de izah edeyim: Evet bu olay aslında
bir uluslararası suikasttı çünkü Avrupa basınında çıkan pek çok karikatürde II.
Abdülhamit idam sehpasında gösteriliyordu. Yani Avrupa onun idamına karar
vermişti. (2-3-4 No lu Resimlerde gördüğünüz gibi. )
Suikast günü olarak 21 Temmuz 1905 Cuma günü seçilmişti. Padişah her Cuma
olduğu gibi yine namazını kılacak. Namazdan sonraki 1 Dakika 42 Saniye
içerisinde faytonuna binecek ve sarayına dönecekti. Her şey buna göre
hazırlanmıştı lakin namaz çıkışında yaşlı Şeyhülislam Cemalettin Efendi’nin ‘’
Bir maruzatım var.’’ Diyerek ve tüm protokol kurallarına aykırı olarak
padişahın kolunu tutarak onu durdurması ve sonrasında yapılan çok da lüzumlu
olmayan bir konuşmanın az uzaması sebebiyle bomba vaktinde patlasa da faytonda
padişah yoktu tabii ki. ( Bu konuda başka rivayetler olsa da en bilinen durum
budur.)
Bomba üçü asker, dördü gazeteci olmak üzere 26 kişiyi öldürmüş, 56 kişiyi yaralamış,
bir hayli at telef olmuştu.
Saray baş katibi Tahsin Paşanın anılarına göre Padişah gayet soğukkanlı bir
şekilde ‘’ Korkmayınız’’ Diye bağırarak askeri ve halkı sükunete davet etti.
Daha sonra faytonuna bindi ve ‘’Telaş edilmesin, izdihamdan kimse incinmesin’’
Dedikten sonra bizzat kendisi kullanarak sarayına döndü. Yani Tahsin Paşa eğer doğru söylüyorsa Padişah
hiç de Mehmet Akif’in dediği gibi ‘’ Gölgesinden Korkan Ödlek’’ Değildi.
Osmanlı Padişahına yönelik bu suikast yabancı devletlerce kınandı tabii ki. (Hatta Avusturya
Konsolosu, padişahı faytonuna binmiş vaziyette at koştururken görünce
arkasından ‘’ Yaşasın Sultan!’’ Diye bağırmıştı.) Ama gerçek kınama – dile
getirilmese de – teröristlereydi. ‘’ Nasıl oldu da bu işi başaramadınız.’’ Diye.
Olaydan sonra suçluların büyük bir bölümü yakalandı, bazıları da yurt dışına
kaçmışlardı. Yakalananlardan Edward Jorris de dahil 11 kişiye idam cezası verilse de Padişah, bu
idam cezalarının hepsini müebbet hapse çevirdi. Ancak Edward Jorris’in mahkumiyeti
Osmanlı Devleti ile Belçika arasında siyasi bir krize yol açtı. Onlar mahkumun
kendilerine iadesini istiyorlardı. Padişah II. Abdülhamit bu isteği reddetti
ancak kısa süre sonra Edward Jorris’in cebine 500 altın koyarak onu Osmanlı
topraklarından uzaklaştırdı. Başkatip Tahsin Paşa’nın anılarına göre Edward
Jorris artık Avrupadaki Ermenilerin her türlü faaliyetleri hakkında Sultana
raporlar gönderen bir ajanımız olmuştu.
[Abdülhamit’i öldürmek için 300.000 Sterlin para harcayan, bu arada kendi
canlarını da ortaya koyan Ermeniler, Abdülhamit’in tahttan uzaklaştırılmasından
sonra iktidara taşıdıkları İttihat ve Terakkinin üç paşasına ( Enver, Talat,
Cemal ) 25 Nisan 1915 deki Tehcir
Kanunundan hemen sonra suikast düzenleme planları yapmışlar ancak bu suikastı
gerçekleştiremeden yakalanıp 15 Haziran günü elebaşıları Paramaz da dahil (
Matdeos Sarkisyan ) 20 Ermeni Bayezıt meydanında sallandırılmışlardır.( 7 No lu
Resim)
Diyorum ki hani Ermeniler ileride başlarına gelecekleri bilselerdi, her türlü
mel’anetlerine rağmen yine de onlar için idam kararı vermeyen II. Abdülhamit’i
katletmek isterler miydi?
Ve yine merak ederim. Yıllar sonra Ayn’el Arap’ta ( Kobane ) gebertilen, Deniz
Gezmiş’in avukatı Niyazi Ağırnaslı’nın torunu Suphi Nejat Ağırnaslı niçin bu
Ermeni terörist’in adını kendisine kod adı yapar ‘’ Kızılbaş’’ Kelimesini de
ekleyerek? ( Adı: Suphi Nejat Ağırnaslı, Kod Adı: Paramaz Kızılbaş) ]
Evet, bazı tarihçiler ‘’ Abdülhamit, Edward Jorris’i korkusundan teslim etti
Avrupa’ya. Kendi hesabına ajanlık filan hikaye.’’ Deseler de 13 Nisan 1909 a
kadar yani Hareket ordusunun İstanbul’a gelip iktidara el koymasına kadar başka
ciddi bir eylemlerine şahit olmadığımıza göre, Tahsin Paşanın hatıralarında
yazan husus gerçek olsa gerek. Ve yine
çok ilginçtir ki Ermeniler uzun bir aradan sonra 14 Nisan 1909 da Adana’da
isyan ederler. Yani Hareket Ordusunun İstanbul’a geldiğinin ve artık
Abdülhamit’in saltanat günlerinin sona erdiği günün hemen ertesi gün...
Peki bu suikastta Türklerin de rolü var mıydı?
Bu konuda bir iki Türk’ün de yargılandığı konusunda bilgiler olmakla birlikte
direkt olaya karışan var mıydı bilemiyoruz. Lakin suikastın gerçekleşmemiş
olmasına bir hayli üzülen Türkler vardı ki bunların başında meşhuuuur vatan,
millet, hürriyet ve saire ve saire şairimiz Tevfik Fikret bulunmaktaydı ve II.
Abdülhamit’in bu suikast sonucunda öldürülememiş olmasından duyduğu üzüntüyü
şiirinde şöyle dile getirmişti:
O günkü Türkçe ile...
Bir
Lâhza-i Teahhûr
Bir darbe… bir duman… ve bütün bir gürûh-i
sûr.
Bir ma şer-i vazî-i temâşâ, haşin, okur
Tırnaklariyle bir yed-i kahrın, didik didik,
Yükseldi gavr-i cevve bacak, kelle, kan,
kemik…
Ey darbe-i mübeccele, ey dûd-i müntakim
Kimsin? Nesin?. Bu savlete sâik, sebeb ne
kim?
Arkanda bin nigâh-ı tecessüs ve sen nihân,
Bir dest-i gaybı andırıyorsun, rehsen
â-feşân.
Mâlik sesin o servet-i ra’dîn-i gayza ki
Her yerde hiss-i hakk ü halâsın muharriki
Sadmenle pâ-yi kaahiri titrer tegallübün,
En gırre tâc-i haşmeti sarsar tekarrübün.
Silkip ukub-i ribka-i a’sân, en çetin
Bir uykudan uyandırır akvânu dehşetin
Ey şanlı avcı, dâmını beyhude kurmadın!
Attın… fakat yazık ki, yazıklar ki
vurmadın!
Dursaydı bir dakikacağız devrî bî-sükûn,
Yâhud o durmasaydı, o iklil-i ser-nikûn.
Kanlarla bir cinâyete pek benziyen bu iş
Bir hayr olurdu, misli asırlarca geçmemiş.
Lâkin tesadüf., âh, o kaviler münâdimi,
Acizlerin, zavallıların hasm-ı dâimi.
Birden yetişti mahva bü tedbir-i hârikı.
Söndürdü bir nefeste bu ümmîd-i bârikı;
Nakş etti bir tehekküm için baht-i bî-şuûr
Târih-i zulme bir yeni dibâce-i gurûr.
Kurtuldu; haklıdır, alacak şimdi intikam;
Lâkin unutmasın şunu târih-i sifle-kâm;
Bir kavmi çiğnemekle bugün eğlenen denî
Bir lâhza-i teahhura medyun bu keyfini!
Günümüz Türkçesi ile
BİR ANLIK GECİKME
bir patlama...bir duman...ve bütün bir
şenlik alayı,
sahnelediği oyunu seyreden kalabalık; haşin, azgın
tırnaklarıyla bir kahredici elin, didik didik,
yükseldi havaya bacak, kelle, kan, kemik...
ey yüce patlama, ey öc alıcı duman,
kimsin? nesin? bu saldırıya iten ne, sebep ne? kim?
arkanda bin meraklı bakış ve sen yoksun,
görünmeyen bir eli andırıyorsun, kurtarıcı.
sesinde o öfkenin o korkunç yıldırımı var ki
her yerde hak ve kurtuluş duygusunu tetikler.
vuruşunla kahredici ayağı titrer zorbalığın,
en gururlu, görkemli tâcı sarsar yaklaşışın.
silkip yüzyılların boyunlarındaki ilmiklerini, en çetin
bir uykudan uyandırır milleti dehşetin.
ey şanlı avcı, tuzağını boşuna kurmadın!
attın...ama yazık ki, yazıklar ki vuramadın!
dursaydı bir dakikacık bu hep geçen zaman,
ya da o durmasaydı o tâlihsiz taç,
kanlarla bir cinâyete pek benzeyen bu iş
bir iyilik olurdu, benzeri yüzyıllarca geçmemiş.
ancak, rastlantı... âh o güçlülerin dostu,
güçsüzlerin, zavallıların değişmez düşmanı,
birden yetişti etkisiz kılmaya, bu yakıcı planı,
söndürdü bir nefeste bu parlak umudu;
yazdı, alay etmek için bilinçsiz yazgı,
zulüm tarihine bir övünme önsözünü.
kurtuldu; hakkıdır, alacak şimdi öcünü;
ancak; unutmasın şunu ki alçaklığın tarihi:
bir milleti çiğnemekle bu gün eğlenen alçak
bir anlık gecikmeye borçlu bu keyfini
II. Abdülhamit, kendisine ‘’Alçak,’’ suikastçıya ‘’ Şanlı Avcı’’ Diyen Tevfik
Fikret’e bu şiirinden dolayı en küçük bir ceza vermeyen müthiş zalim(!)
müstebit(!) basına sansür uygulayan(!) eli kanlı(!) zalim bir diktatördü(!)
Tevfik Fikret onun için ‘’ Kurtuldu; hakkıdır, alacak şimdi öcünü.’’ Dese de o
hiç kimseden öç almaya kalkmadı.
RESİMLER:
1- II. Abdülhamit öylesine zalim ve eli kanlı gösteriliyordu ki bu konuda
Türkler maalesef Avrupalılardan daha ileri gitmekteydiler. 1. Resim Türklere
ait bir karikatürdür. Jonglör Abdülhamit kellerle gösteri yapıyor.( Diğer
resimler Avrupa basınından )
2- II. Abdülhamit için düşünülen son: Burnundan asmak.
3-4- II. Abdülhamit için düşünülen sonlar ( ilginçtir ki 3. Resim Abdülhamit
tahttan indirildikten sonra çizilmiş. Tahttan indirilmiş olduğu halde bu
yetmiyor. İlle de idamı isteniyor.
5- Suikastçı Edward Jorris
6- Tevfik Fikret
7- 15 Haziran 1915 Bayezıt Meydanı...Eeee herkes Sultan Abdülhamit’e benzemez
ki affetsin. EnverPaşa, Talat Paşa, Cemal Paşa insanı böyle sallandırır işte...
8- 15 Haziran 1915 günü o çok arzu ettikleri demokrasi ve insan haklarına ve de
ahiretteki geçmişlerine kavuşturulan 20 Ermeni.
9- Paramaz Kızılbaş kod adlı Ypg Teröristi Suphi Nejat Ağırnaslı