TEKERRÜR EDEN
TARİH-16. BÖLÜM—KUR’AN, ROVELVER VE KAMA
29 Ekim 1907 tarihinde Hakkı Baha( Pars ) adlı İttihat ve Terakki Fırkasına
mensup bir vatandaşın evinde genç bir yüzbaşının önüne bir metin kondu. Bu
metni okuyacak ve yemin edecekti. Böylece o da bir İttihatçı olacaktı. Bu yemin
töreni oldukça ilginçti ve masonik ögeler taşımaktaydı. Çünkü yeminin
yapılacağı odada bir masa, masada bir revolver( Tabanca ), bir kama, bir Kur’an vardı.
Odada ayrıca siyah peçe takıp, kırmızı önlük giymiş üç kişi bulunuyordu.
Genç yüzbaşı masaya yanaştı, masadaki Kur’an, tabanca ve kama üzerine sağ elini
koyarak kırmızı önlüklü, siyah peçeli adamların şahit olduğu yemin metnini gür
sesiyle okumaya başladı:
“Dinim, vicdanım,
namusum üzerine yemin ederim ki esas maksadı, İslamiyet’in tealisine(ilerlemesine)
ve Osmanlıların ittihat ve terakkisine çalışmaktan ibaret olan bu cemiyetin
dâhili olduğum şu geceden itibaren her türlü usul ve kavaidine( Kurallarına)
tatbik-i hareketle beraber hiçbir sırrını hariçten hiçbir kimseye hatta efrad-ı
cemiyetten mezun olduklarımdan gayrısına katiyen faş etmeyeceğim.(
Açıklamayacağım) Yemin ederim ki millete hukuk-u hürriyetini bahşeden Kanun-u
Esasi’nin tamamı tatbik ve dam-ı mer’iyetini maksat bilen cemiyetin kararlarını
ve uhdeme tevdi edilecek( Bana verilecek) olan vezaifini( Görevlerini) tamamen
ifada tereddüt eylemeyeceğim. Hükümet-i hazıranın( Mevcut hükumetin) pençe-i
zulmüne( Zulmünün pençesine) düşerek taht-ı tevkife alındığım halde( Herhangi
bir tutuklanma ile karşı karşıya kaldığım halde) dahi yine namusum üzerine
yemin erdim ki etlerimi kemiklerimden ayıracak bir işkenceye çarpılacak olsam
bile cemiyetin esrarını( Sırlarını ) ve efraddan( Fertlerinden ) hiçbirinin
ismini haber vermeyeceğim. Cemiyet efradından biri duçar-ı felaket olduğu
takdirde ( Bir felakete uğradığı takdirde ) kendisine ve ailesine vusum yettiği
kadar nakden ve bedenen muavenette(Yardımda ) kusur etmeyeceğim. Şayet bunca
taahhüdat-ı namuskaraneye(Bunca namuslu taahhüte rağmen ) rağmen hıyanet edecek
olursam alçaklık edenlere nerede bulunursa bulunsun takibe memur edilen
zabıta-i cemiyetin icra edeceği idam cezasına karşı şimdiden kanımı helal
ederim. Vallahi ve Billahi”
Evet, bu genç yüzbaşı o sıralar yirmi altı yaşında olan Mustafa Kemal’den
başkası değildi. Mustafa Kemal, Şam’da kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti ile o
sırada adı Terakki ve İttihat Cemiyetine dönüşmüş olan fırkasını da (
Partisini) birleştiriyordu bu törenle..Bundan sonra iki cemiyet tek isim
altında toplanmış oluyordu: İttihat ve Terakki Cemiyeti...
Kendisi 8 yaşındayken kurulmuş olan cemiyete [İttihat ve Terakki 4 Haziran 1889
da kurulmuştur. Kuruluşta adı İttihad-ı Osmanî ‘dir ve kurucuları Konyalı Hikmet Emin, Arapkirli Abdullah Cevdet,
Diyarbakırlı İshak Sükuti, Ohrili İbrahim Ethem(Temo), Kafkasyalı Mehmet Reşit
adlı beş talebedir. Sonra bir ara Terakki ve İttihat olmuştur adı.) Mustafa
Kemal işte bu yeminle dahil olmuştur. 1918 Yılına kadar İttihat ve Terakki
Cemiyeti ile bağlarını tamamen koparmasa da Enver Paşa ile
aralarında doğan ihtilaf sebebiyle uzak durmuştur cemiyetten. Enver, Talat ve Cemal
Paşaların Mondros Ateşkes antlaşmasından sonra yurdu terk etmesi üzerine de bu
cemiyetle bağlarını tamamen kopartmıştır. ]
İttihat ve Terakki Cemiyeti de Jön Türk
hareketi de Masonik yapılardan oldukça etkilenmiştir. Özellikle de Masonik bir
yapı olan Carboniari Cemiyetinden...
İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmadaki bu ritüeller de etkilendikleri
Masonik yapılanmaların ritüellerinden farklı bir şey değildir.
Jön Türkler 1860 Yılından beri Carbonierilerin İstanbul’da çıkardıkları
‘’Courrier de Orient’’ Adlı gazetede Fransızca makaleler,meşrutiyet,
cumhuriyet, hürriyet, eşitlik, adalet hatta laiklik üzerine yazılar yazdıkları
gibi Şinasi Efendinin çıkardığı Tasvir-i Efkar gazetesi de aslında Courrier de
Orientin sahibi Jean Pietri’nin yardımlarıyla piyasaya çıkmıştı.
İlginizi çekeceğini umduğum bir bilgiyle devam edelim.
Avrupa’da özellikle okumuş, yüksek tahsilli gençleri etrafında toplamaya
çalışan Carbonieriler bu gençlere ‘’Genç
Avrupalılar’’ Demekteydi. Türkiyede ise Genç Türkler ya da Jön Türkler ifadesi
Nazım Hikmet’in anne tarafından dedesi Mustafa Celalettin Paşanın ( Konstantny
Borzecki ) Fransızca kaleme aldığı "Les Turcs Anciens et Modernes" (
Eski ve Yeni Türkler ) adlı makalesinden sonra bu gruba verilen isim oldu.
İttihat ve Terakkicilerin pek çoğu masondu ve bunu önceleri gizleseler de
ileride açık açık itiraf etmişlerdi.
Mesela Selanik’ten iki İttihatçı olan Refik ve Niyazi Bey Le Temps gazetesinin
20 Ağustos 1908 Tarihli sayısında kendileriyle yapılan bir röportajla ilgili
şöyle demişlerdi: ''Masonluk ve bilhassa İtalyan masonluğu bize manen destek oldu.
Selanik’te müteaddit localar faliyette idi. Hakikatte İtalyan locaları İttihat
Terakki’ye yardımcı oldular ve bizleri korudular. Çoğumuz mason olduğumuz için
genelde teşkilatlanmak için localarda toplandık. Üyelerimizi de genelde
localardan seçmeye çalışırdık. Localardaki faaliyetlerimizden İstanbul
şüphelenmeye başladı ve birkaç hafiye localara sızmayı başardı''
İlhami Soysal da masonluk ile İttihatçılık arasındaki ilişkiye
ayrıntılarıyla değinmiştir. ‘’Selanik’teki Makedonya Rizorta Mason Locası ve Veritas Mason
Locası başlangıçta içindeki Türkler azınlıkta olmasına karşılık giderek
Türklerin denetimine geçmiş ve İttihat Terakki Cemiyeti’nin bir noktada
kaynakları olmuşlardı. İttihat Terakki Cemiyeti’nin önderleri Talat Paşa,
Mithat Şükrü Bleda, Kazım Paşa, Manyasizade Refik, Kazım Nami Duru, sonradan
Muş milletvekili olan Binbaşı Naki, Drama Jandarma Komutanı Hüseyin Muhittin,
Maliye müfettişi Ferit Aseo, Makedonya Rizorta locasındandırlar. Emmanuel
Karasu, sonradan Bahriye nazırı olacak Cemal Paşa, Faik Süleyman Paşa, İsmail
Canbolat, Gümülcine Mebusu Hoca Fehmi Efendi, Mustafa Doğan, sonradan Babıali
baskınında vurulan Mustafa Necip ise Veritas locasında uyanmışlardır. Sonradan
Sadrazam olacak Talat Paşa ile Binbaşı Naki Bey hem Makedonya Rizorta
Locası’nda hem de bu Veritas Locası’nda çalışmalara katıldılar. ‘’