Bir abartı olmamasını temenni
ediyorum her renkte ayrı kanatlandığım vebalin de satır arası.
Gövdemde delikler mevcut belli ki
ölüm ve deşmek meşru olmuş.
Kırpıldığıma binaen kıpırdayamıyorum
belli ki ağırlıklardan kurtulmanın vakti geldi de geçiyor.
Sözcükler var abartı olmamasına
çalıştığım lakin afakanlar basıp da gün ertesi meşru bir yenilgiyle
sonlanıyorum. Arka bahçesindeyim cehennemin oysaki az evvel safran sarısı bir
düş g/örmüştüm.
İniltiler saklı koynunda denizin ve
ben denizin ta kendisiyim adımı da çiçek bahçemi de lav ettim az evvel.
İstifli ne ise belki de gayri meşru
bir mutluluk yufka olmasını yüreğimin de artık kimse önemsemezken.
Gerginim fazlasıyla elektrik yüklü ve
az evvel trafosu patladı şehrin ve karanlığa gömüldük cümleten oysaki
bilgisayar ekranın ışığı hala canlı ve taze ve yazılmasını bekleyen milyonlarca
cümle var alt bilincimde lakin egemen olan sair duygu ve hangisini hangisi ile
eşleştireceğimi bilmeden yanıp sönen imlece b/akıyorum ve satırları kovalıyorum
peşi sıra sürüklendiğim rüzgârın da yakamdan düşmeye niyeti yok iken.
Kalabalık az evvel firar etti ve
yetim kaldım acılardan oysaki azdı bu gün payıma düşen acı. Ben sevdikçe
insanları ve kendimle iştigal bir mıntıkada ne zamanki bir yetkili mercie başvursam…
ya geç kağıdı alıyorum müdürden ya da geçiştiriyorlar içimdeki devasa mevsimi.
Gün öbeklerinde satırlar yok satıyor: bayram öncesi telaşım da yok sanırım
geçen bayramın acılarını sağalttığımın da temsilcisi içimde hüküm süren tanrı.
Şifresini bilmiyorum girdiğim dükkândaki
şeker kutularına dokunmak isterken alarm çalıyor oysaki ne çaldım ne de t/adına
baktım. Baka kaldım öylece ve gençten bir adam söyleniyor.
‘’Daha bitmedi mi alışverişiniz?’’
İyi de bayram öncesi bu telaşın olmaz
mı haklı sebepleri.
Lokum yanaklı bir çocuk ve madlen
çikolata tadında şiirler arzuluyor damağım ve sadece yutkunuyorum.
Bir handikap aslında yakalandığım
devasa bir dalga… öyle ya, ben deniz’im ve tüm çiçeklerimi geçen bayramda
soldurdular.
Kardeşimin koluna takılı serum şişesi
ve ben ne diyeceğimi bilmeden taburcu olmasını beklediğim bilmem kaç kürün
neticesinde heyetin neye karar vereceği…
Kardeşim ise çok kızgın en çok da
bana ve haklı da.
Geçen bayramda kalmış bir acıyı hala
nasıl saklı tutuyorum ve önüme bakmam gerekirken ben sadece s/ayıklıyorum.
Gökten yağan konfeti.
Göğün yollarında korna çalan melek arabaları
ve içimdeki tiz ses.
Haykırdığımı duymasın kimse. İyi de
neden yaşıyorum ki ben?
O, bunu duymasın ya da bir diğeri
anmamı yasaklasın diye mi?
Yasaklı bir kanal gibi içimdeki dev ekran
ve satır aralarında düşük frekanslı bir çanak anten aslında metazori
sevmemelerle iştigal insanlar ve kime tutunacağımı bilmeden uzaklaşıyorum: hep
kendimden hem de insanlardan oysaki yakın durmam gerek.
Söylemler.
Sözcükler.
Kanlı baltalar ve işte yüreğimdeki
kesik ve kesitler.
Mahmuzladığım duyguları belki de
mahmur bir ön yargı.
Ve ben bir deniz’im hem de dalgalı
bir deniz asla uyumayan asla durulmayan varsa yoksa azgın dalgaların yüreğimi
titrettiği ve insanları aynı anda sevip onlardan uzak durduğum.
Duyumsadıklarım bir yanda.
Doyumsuzluğu ruhumun diğer yanda ve
işte özgür bıraktım kalemimi ve hiçbir etki altında kalmadan imzamı atıyorum
altına yazdıklarımın.
Tenha bir yol umuduyla çıktığım o
uzun yürüyüş ve bindiğim taksideki şoför son sözü söylerken:
‘’Yol kapanmış.’’
Adam da pek patavatsız oysaki peşin
ödemiştim yol paramı ve az ileride polis didik didik arıyor insanları. Neymiş
efendim? Büyük takımların çok önemli bir maçı olduğunu için kal gelmiş
içlerinden tüm şehir sakinlerinin.
Adı futbol ve
insanların-taraftarların-ellerinde içki şişeleri sanırım maç öncesi hazırlık
yapıyorlar potansiyel şiddetin daha da şiddetlenmesi adına.
Ben bir deniz’im ve protesto edip
kalabalığı tüm dalgalarımı üstlerine salıyorum ve suyum çekiliyor. Azalıyorum
ve tükeniyorum ama hala nefes alıyorum.
Sözcükler, diyorum.
Sözcüksüz yaşadığım bir ömrün
ertesinde sözcüklerle susup sözcüklerle haykırıyorum ve adını koyamıyorum bir
türlü gün.
Gün özürlüyüm ama günün ta içinde.
Gün ışığıyım en çok da sevdiğim
insanlara sunduğum bir avuç deniz suyu.
Kayrasındayım yüreğin ve şehrin.
Tapusu bende sevginin ve de
özgürlüğün ve bir bir sağaltıyorum dünümü.
Menzil dışına çıkıp da arz ediyorum
dosyamı oysaki herkes pek bir suskun.
Etki altında kalmadan yaşamalı ve
yazmalıyım iyi de benim etkilediğim bir duygu ya da duygunun etiketi ile nasıl
nokta koyacağım bu sürgüne?
Kaybolduğum da yalan ne de olsa ben
asla var olmadım.
Çiçek olmaktan feragat ettim sonunda
ve solmaktansa sonlandırmak istiyorum cennet bahçesi düşümü.
Deniz olduğumu biliyorum artık ve
attığım her kulaçta kendimden uzaklaşıyorum ve bu yüzden yazıyorum.
Kaç desibel ise içimdeki yenilgi.
Kaç birimse yüreğin şavkı.
Geçmişin izini sürdüğüm ise gerçeğin
ta kendisi ve de kendimi aldattığım lakin önümdeki boşluk beni sadece yutmak
isterken ben istiyor muyum peki yutulmayı?
Mazinin içimdeki firarına karşı
koyamazken ve derdimi anlatamazken kimi insana ben genele hitap ediyorum işte
canım yanarken daha da çok yansın diye fitilliyorum sözcükleri.
Protesto ettiğim aslında içimdeki
durgun nehir oysaki deniz olmanın lütfüne yeni vakıf oldum ve çemkiren iblisi
de lanetlemenin ötesinde uzandığım yolda boyum asla uzamazken ben yerleştiğim
rakımda şehirle boy ölçüşüyorum.
Hava rüzgârlı ve yaza ihanet eden
poyrazla daha da kabarıyorum.
Boğulmak hiç bu kadar zevkli
olmamıştı ve de kendi dalgalarıma yenik düşmüşken içimden fışkıran bir hazin
rota yarına meyyal oysaki yarının planını kader çoktan yapmışken. O zaman neden
hala bekliyorum iki yakamın illa ki bir araya geleceğine?
Şimdi gitmeliyim dalgalar boyumu
aşmadan. Yarın aynı saatte buluşmak üzere hoşça kalın eğer hala ki deniz
kıvamıyla deviniyorsam bir de rast gelirseniz o bir çapulcu çakıl taşlarına arkamdan
serpip de yola kaybolmazsam buradayım.