Her yakarışın nakaratı idi şiir yüklü
zambak
Günahın da yükünü taşırken
Aralık kalan pencerede hâsıl olan
hortum
Dirliğe uzandı eliyle ve dokundu
Tanrıya.
Menevişlenen gecede sükûta dair idi
sessizliğin
Raconu;
Papatya teninde güneşin
Yalnızlığın şerriydi giydiğimiz
ceket.
Aşkın batağında bir hükümran
Sefasında gölgelerin yandan çarklı
vapur
Beti benzi atmış olsa da yorgun
düşlerin
Kanıksanası bir hürriyet
Ardımızdan bıraktığımız ne çok çakıl
taşı.
Diz(e)lerimizi kanatan
Huda’nın emriydi vazifelerimiz
Başımız gözümüz üstüne taşan
yüreklerden
Korun izinde
Közün uyuttuğu ninnisi
Bakir taşkınların da vaveylası
Her aykırı gölge
İtaat ederken sahibine
Beylik bir mizaç işte
Köle yetilerin çıkmışken ipliği
pazara.
Hüviyeti kayıp olsa da kimi iklimin
Doğasında saklı rehavet ve rahmet
Bıçkın hüznün de gönül küpeştesinde
Ayrıcalıklı bir tasvir
Yetim mazeretlerin hülasası
Haykırırken gün ve gece.
Boydan boya serilmiş şiirler ve
vecize
Bir ibrik
Bir de dirlik
Belki kanayan her yürek
Devasa yamalarında biçilen ömür
Niyetin de değil kısmetin uzantısı
her rahmet.
Taşkın mizaç
Yetim bir serzenişin de isyanı
Her miadı dolmamış düş’ün bakiyesi
Sonla izdivacımı talep ettiğim
Nezdinde Yaratanın
Suskun bir endam kimi zaman
Bölünen uykularım acının zikriyle.
Uyutup da geldiğimiz kucaklardan ayrı
düştüğümüz
Anne deyişin titrinde huzurla
çocukluğumuza
Uzandığım her yâd edişi dünün
Aykırı bir nüans
Sevgi ile uzlaşının da miğferi
Şimdi göçüp gitmeden gece.
Şehri de mimleyelim
Kelaynak kuşlarının baş tacı iken
yalnızlık
Sonlanalım da ansızın
Batıya dönük yüzünde güneşin ve aşkın
Bir kutup yıldızı dileyelim tabiatın
kaşığında
Birer damla aşkın kozası
Yenik belleklerde unutmanın zaferi
ile
Baştan okuyalım hikâyemizi
İlk kez yaşanmışçasına.