‘’Şahadete namzet, atılgan ve cesur
bir ömür geçirdim.’’ (A. Karacan)
Coşkumun söndüğü bir satır aralığı:
Ağustos’un geçkin mizacı şiir
dileniyor Tanrıdan.
Nasıl bir gamsa artık
Gâvur icadı bin bir yeis ile
savsaklandığım
Tümden gelen hezeyan
Bir maruzata denk.
Mavi’nin müşkülünü giyindim ansızın
Soyut bir gölgeye de teessüflerimi
sundum.
Aklımın parmaklıklarında
Deli bir turna olmayı diledim usulca
Dilimledim de yüreğimi.
Azat ettim sevgiyi peyderpey
Boy ölçüştüğüm kara iklimde
Bir seyise özendim
Bir de yetimliğin kalibresi
Sudan sebeplerle tırtıklanan gölgeme
Peşkeş çektim geceyi
Batılında bir kazanım
Azmettiren hep mi sevgi ve hasretti?
Sonrasını unutan bir fani;
Başlamamış olmayı nasıl nasıl da
dilerdi.
Azabın öykündüğü sitem;
Siteme gölge düşüren mevsim
Koyu bir hüzünle içime çektiğim
Telef olmuş benliğim
Laçka bir sevda
Aşkla yıkanmış her lahzada
Somurtuk imge
Koyultur da koyultur ömrü
Sefasını süren mukaddes cüssesi
seyrin
Akla ırak tebessüm elbette
Elimin tersiyle ittiğim şanslı
feleğim
Neredesin, neredesin sevdiceğim?
Kıyameti çağrıştıran şu melun
sessizlik
Saltanatı yüreğin sadece günlük bir
özenti mi?
İhya edilesi pervasız kelimeler
Bata çıka yürümekle ölmek de eş
değer.
Şimdi müzmin bir acıyı basıp da
tevekkülle
Yığıldığım hicranın perde arkası
Ayrımcı bir müebbet genç irisi
söylemler
Zanların tutukladığı bedenler.
Şerrine lanet okuduğum iblis
Aşk iken teyakkuzda bu nasıl perhiz?
İklimle izdivacı günü birlik
kaygılarda
Severek savrulduğum karanlık dehliz
Elbet rükû edecek ömrün kalan
yitiminde.