Renklerin birbirine abayı y/aktığı
saatin ertesi ve bir düş’ün pervazında hazır ol’a duran bir yenilginin de iz
düşümü.
Günü kucaklama isteğin yenik düşüp
geceye parantez açan bir üniformanın içerisindeyim ve görünmezliğin de dik
alası, deyip çekiştiriyorum etek boyumu lakin görünürde olan ne bacağımın
işlevsel boyutu ne de nemli gözlerimdeki kaygıyı saklayabiliyorum.
Günü öğütüyorum kaç zamandır derken
geceye otağı kurup beklemeye geçiyorum. Belki bir olasılık belki bir yanlış
anlaşılma belki de varlığımın tek düze resitali: bağrıma b/asacağım ne kaldıysa
yaktığım ağıtlarda saklıyım işin aslı bir de nemalandığım günü birlik
heyecanlar ve acı yüklü iken geçen zaman.
Anlatmanın da meali aslında tüm gün
kayda aldığım duyguların ve de sessizliğin rengi karanlıkta kimlik kazanırken.
Bünyem kaldırmıyor artık: ne üzüntüyü
ne de beklemelerin sonu geliyor ve devasa bir hikmetle açık ara farkla
yürüyorum peşinde gölgemin ve tüm olup biten akla zarar ne de olsa peşime
takılanın gölgem olması gerekirken benim ava çıkan ve giderayak satırlarda
vebalı bir sitem bırakan karanlığın yarattığı izdiham.
Uzağındayım her şeyin son birkaç gün
öylesine uzağındayım ki ve deste deste sözcük saklıyorum raflarında girizgâhın
ve tembihliyim de artık ne de olsa ölümü çağrıştıran bir isyanla gitmek
istiyorum artık ve beni çoktan terk edenleri ilk ve son kez terk etmek.
Sıra sayı sıfatları pek de akıllıca
dâhil olmuyor konuya ve sırasız gidenlerin sıra dışı m/eziyetlerin vakıf sıra
dışı bir ölüm diliyorum Yaratan’dan belki de sözcüklerin beni boğazladığını
resmedip bir lügat olma arzum ve içindeki dikenleri kanatıp da bıraktığı izi
kayıtsızlıkla yazma gayretim.
İmleç suratsız ve mecalsiz bir
aksanla kayıplarda tıpkı aklımın da ırak olduğu günlük devasa g/örüntülerden
bihaber olmanın bende yarattığı vicdan azabı.
Nabzı atmıyor gecenin ve gece
işçilerinin de teşrif etmesini b/ekliyorum tıpkı sevgili Bilge Karasu’nun
vurguladığı üzere: ‘’Gece işçileri, daha ikindi üzeri ortalıkta görünmekle
yaratacaklarını bildikleri ürküntüyü sürdürmek, uzatmak, bu sürdürülen,
uzatılan ürküntüyü daha da yeğinleştirmek üzere dalgalandırmak, yani
gönüllerinin dilediğince azaltıp arttırmak için çeşitli yollar denerler.’’
(Alıntı)
Bir hurafe olmasını dilediğim ve kara
böceklerin de istilası ile rüyalarımda sürgülendiğim ve de süngülendiğim…
Kıran kırana bir kıstas ve edimlerde
saklı iken rehavet ve gizem derken ayracını kaybettiğim bir özür ve üzünç ile
sıra dışılığımı tayin edip eremediğim makamda yüksündüğüm her yanlışımla da bir
özür borçlu olduğum.
Sakıncalı duyguların yarattığı
izdiham ise akla zarar ve geviş getiren aşk meleğine soytarı bir sitemle
çemkirip neden aşkın ayağa düştüğünü de sormanın pek de sırasıymış gibi.
Sahi, ne değişti şu geçen üç beş
günde?
Bedenimde araz yüklü bir yüklem
aklımın zorba nöronlarına sitayişte bulunurken kaynakçamı yitirdiğim bir bülten
ve de buhran belki de ölümün izdivaç talebini reddeden insanlardan alacaklı
gibi bir bir dökülen göz yaşı.
Ne gam oysa ne gam.
Şimdimi söküp de yarını bağlaç
bellediğim; dünümü aklımdan çıkaramazken an’da saklı muvaffakiyetten de
soyutlandığım.
Kırağı çalan bir notada güftesi
yazılmamış bir şarkı gibi de sayacı çoktan kırıp düştüğüm derinliğin de ne
derece beni kucaklayıp ardından ele geçirdiğine vakıf başımın da bu güne kadar
asla göğe ermediği.
Reddi güç kabulü güç.
Son mizaçlı bir bakiye dileyip de
Tanrıdan hala alacaklı olduğum aşkın esereli külliyatında tansiyonunu ölçtüğüm
yaşam denen güzergâhın da bana elleriyle sunup kollarıyla da savurduğu bir düş
bulutu gibi içine saklandığım aslında solladığım bir gölgeyi de dikerken
yüreğimin çeperinde elime uzanan bir lanet gibi de peşi sıra sürüklendiğim.
Renklerin diline ve tenine dolanan
aryalar ve süklüm püklü duygu meclisinde afakî bir coşkuyla dik başlı bir çiçek
gibi solmanın da pek hayra alamet olmadığı.
Göğün mintanında saklanmış ateş
böceklerini de saldım mı havaya görünen o ki; daha gidecek çok yolum var ve
sür-git bir hezeyan ile yaftalandığımın ertesi bir yakamoz olmayı da kolaylıkla
kulak ardı ettiğim ne de olsa gün mizaçlı bir aşkın geceye düşen gölgesi
ruhumun oynaştığı ay ışığında bir yıldız olma hakkımı kullanıp geceye âşıkken
derin bir iç çektiğim.
Hiçliğim mademki memba suyu, bir
nehir kadar da coşkulu olabilirim ve geceye çalım atan her ışığı da Tanrıya
ihbar edip yeni baştan yazarım hikâyemi solduğum her beyitte tehir ettiğim
mutluluğa ve aşka da atıfta bulunurken bir şiire meze olan yorgunluğumu dikiz
aynasında saklı tutarken…