Muhatabım olmasını önemsediğim yalın
sözcükler var belki de bir hafriyat kamyonu ile çarpışıp da açığa çıkan yalın
ve endamlı sözcükler…
Kundaklanan hurafeler ve edimlerde
saklı iken maharet, dipçiği yalnızlığın kesif bir sessizliğe sebebiyet veriyor
derken yoldan çıkmışlığın yoldaş olduğu o arayışla hedefi illa ki
ıskalıyorsunuz.
Kurum kurum cehaletin önceliğinde
haykıran yetersizlik duygusu ve önem arz eden hiçbir açılımı da yok ne de olsa
size sunulan hayatla yetinmek zorundasınız her ne kadar hayallerin ehli olsanız
da ve dumura uğrayan o hayal dünyanız, yalnızlığa biat bir özlem belki de
mutluluğun gölgesi bile yeterken size.
Zamanın külüstür yanılgısı ve de…
dokunmaya kıyamadığınız o fil dişi tuşları duvar piyanosunun ve içindeki
mekanizma aslında hayatın ta kendisi.
Her telin titreştiği ve ayrı bir nota
olarak akın ettiği hava ve de kulak çeperinizde duymaya doyamadığınız bir
tonlama belki bir vazgeçiş ve kökü kurumayan bir sevda ambarı: aşkın kıyama
durduğu her satır başında istikrarla yaşamayı da yazmakla eşleştirdiğiniz.
Günlerden ne ise.
Özlemden yana da derdiniz yok iken
hele ki özlem listesinde en çok da kendinize özlem duyarken…
Bir kehanet dilleniyor.
Zaman donuyor ve d/okuyor da rahmetin
enginliğini ne de olsa özveri ile yükleniyorsunuz hayatı ve dibe vurmuş
duyguları da bir telaşla sayfaya aktarıyorsunuz. Ya, gerçek olan ne?
Tufanda kaybolan bir hücum botu ve
izdiham sebebi ile gözden kaybolan insanlık ve dumura uğramış masumiyet elbette
çocuk ve kadınların yok olmasına göz yumarken tüm cihan atış talimi yapan
duyguların aktarımı da pek bir nazlı ve sürrealist bir geçiş imliyor.
Matematiğin tarihçesi ve donatılarda
illa ki sayılar.
Sayılar ve duygular…
Duygular ve edimler.
Bir izlekte saklı iken insan, mağdur
olmanın verdiği yeis ile ölüm diliyor bazen ve dileniyor da yok olmayı,
varlığını esefle inkâr etmek şöyle durdun yokluğun bir tantana olduğunun
farkında bile değil iken…
İşveli sesi mağlubiyetin.
Yenilgi yüklü bir son aslında başa
dönmek her yeni gün aslında her yeni günü son bilmek ve sonu da bitimsiz bir hikâye
ve nazarında takriben bir ömrün, atıfta bulunduğunuz benliğiniz, belleğiniz ve
ruhunuz.
Hangi makamda anıldığınız mı?
Makamı olmayan bir gölge misiniz
yoksa devasa rahmetin kucakladığından bihaber hala olmayı bekleyen bir ham
meyve oysaki gösterişli yalnızlığınız ile sizden çoktan sınıf atlamış da
olabilirsiniz hani.
Sözcükler kimi zaman yaralı.
En çok da yaralanmak sözcüklerin hiç
sayıldığı aslında yoksunluğun ve yokluğun tok sesinde siz yüklenmişken acıları
bir neşriyat gibi iken önünüze sunulan menü…
Günün menüsü.
Reşit bir kabulleniş sadece ve sadece
Yaratıcı ile aranızda kurduğunuz o b/ağ.
Aşkla yaşamak neymiş… görsünler o halde.
Nefreti hayatlarına meze yapanlar mı?
Ne gam ne gam ne de olsa tüm
kötülükle iştigal olanlar asla dokunamaz size her ne kadar burunlarından nefret
solusalar da sanır mısınız ki siz de solacaksınız bir nazenin çiçek gibi de
kuruyacak dalınız. Ve kurur da üstüne üstük.
Dalının eğrilir ve yapraklarınız
dökülür ki yeniden açmak için sıkı sıkıya sarılı iken kökünüze tüm kaktüsler de
sadece çölün havasında susuzlukla ve yalnızlıkla imtihan olurlar sözüm ona.
Oysaki sınanan siz.
Oysaki rehavete kapılanlar onlar.
Elbet seven siz.
Sevgiye mazhar yine içinizdeki memba.
Aşkı teşhir eden kirli eller ve
bedenler ve siz sessizce sever ve gizlice büyürken an gelir neşrederseniz
büyüklüğün hacmini ve kotasını da sadece Yaratan beller ve kodlarken…
Yitip giden bir günse…
Addedilen ise bir ömür.
Hicvine yenik düşülen ölüm ise…
Size sunulan da sonsuzluk ve bağdaş
kurduğunuz her acıda yeltenirsiniz yeniden doğmaya ve yeniden doğuşun müjdecisi
iken göz pınarlarınızdaki ve gönlünüzdeki yaşınız ve yasınız.
Ölüm dillenirken…
Siz umudu dilerken ve dillendirirken
ve yolunuz da düştü mü İlahi Aşka…
Hezeyan yüklü gölgeler ve donanımlı
belleklerinde aslında bir kurgudan ibaret iken melun yürekleri ki adı yürek ve
tasalı; adı insan sadece et ve kemikten iştigal ve ruhunuzdaki o müthiş
dalgalanmalar elbette yarınlara ve sonsuzluğa duyulan özlemin de bitap düşmeden
yola devam ettiğidir.
Aşkla kazayı kıldığınız.
Bazen ölüm ile sözlendiğiniz.
Bazen gözlerden ırak.
Ve hep de gönül gözünüzle otağı
kurduğunuz cihan ve ilahi basamakları da çıkarken azimle, sevgiyle ve umutla
elbette ayağınıza dolananların hakkından gelecektir Mevla.
Yüce bir gönül ve sevap yüklü bir
ömür bir de sabırla aşkın izdivacına tanık iken…
Solmayı da umursamadan ve yeşeren
illa ki sonsuzluğun mucidi ve müridi bir yürekle tapındığınız İlahi Gücün de
mazhar ve kaynak olduğu ve asla elini sizden çekmediği gerçeği yeter ki kıyama
durmakla kıyıma uğramak arasındaki o ince çizgide dengenizi yitirmeyin: elbette
İlahi Aşkın esintisine kaynak olan gönül gözünüzde açan demet demet çiçeğin
aslında cennetin bahçesinden bir suret olduğunu da unutmadan…
Sevgi ile ve de dua ile.