Ölü bir örtünün altında saklıyorum
dualarımı ve med-cezirin de infilakı sair gece.
Geçit vermeyen bir tebessüm yüklüyüm
ve cebimde ne çok şairane imge elbette tekelimde değil: ne duygular ne de
uçuşan hurafeler ve mazgalın ölümünde ben reşit bir acı olmakla
şereflendiriliyorum.
Söyleyemediklerim dökülüyor ucundan
kalemin ve bayat ve de soytarı bir şiir dipçiğinde kolluk kuvvetlerinin elbette
içimdeki şehrin neferi iken her biri.
Gözlerimde taylar doludizgin.
Yüreğimde satırlar günden güne solan
ve firak yüklü gölgeler somurtkan mizaçları ile şakıyan bülbüle de resti
çekiyorlar.
Minnet ehli kimi insan ve görev icabı
seviyorlar birbirlerini ve telaşla yaşıyor ve yazıyorum bu satırları.
Kıvanç yüklü bir muhbir imgeyim belki
de nazarında ölüm meleğinin ve ifa ettiğim hiçbir görev yok ki aksini şerh
düşeyim evrene.
İtaat ettiğim sevgili Yaratan ve
yaratılan her canlıya duyduğum bitimsiz güven ve sevgi. Neşriyatı işte günlük
koşturmaların ve sünepe bir rüzgâr değil de kuvvetli bir sağanak olmaya şerh
düşüyorum ve içimdeki enkazı sadece seller alıp da sürükleyip öbür dünyaya
nakledecekken ben alabildiğince ve de olabildiğince renklere rest çekiyorum bu
sefer.
Karanlığın zaferi:
Ne gam…
Aşkta kıyama duran imleç ise üzünç
yüklü gövdesinde şiirlerin aşkla bağdaşıp bir de özleme bağdaş kurdu mu…
Kuru bir yaprak gibi içime
döküldüğüm.
Aşkla şafağın bileşkesinde göğe
duyduğum o inanılmaz özlemim elbette nihayetinde Rabbime uzanan yolda ben tüm
acıları geride bırakıp sırtlandığım iyi niyet ve mizacımla akla zarar künyesinde
içimdeki yoğun maruzatın yeniden şekilleneceğim ve kıymete binecek varlığım
belki de şahikanın siteminde belki de reşit olmayı temenni eden bir söylemde
kimse ahkâm kesen rezil rüsva olacak evrenin nezdinde.
Kayıtsızlığın izleğinde ben bir karasineğim.
Aşkın rehavetine konan bir kelebeğim
belki de.
Ya da ağır aksak yaşamayı bir halt sanan
yaslı kaplumbağa olmanın verdiği şerefle sırtımda taşıyorum evimi ve dünyamı ve
ne zamanki serlerimi dökme vaktim gelse aynanın da sırlarında buluşup ayna
oluyorum yorgunluğuma ve yorgunluğumla hayallerim el ele veriyor derken sinen
karanlığı siliyorum ve pembe bir dünya yaratıyorum kalemin merkez-kaç etkisiyle
salındığım kadar da sarmalındayım tüm duyguların ve yüklendiğim mizacım ile
arşınlıyorum yollarını cihanın.
Çatık kaşlarına sitemim belki de
gecenin maruzatlar sunduğu.
Ölümün de çekmecelerinde acıların ve
sarı benizli rüyaların saklandığı ve ne zamanki yüzüm güneşe dönse
ıslıklanıyorum ve de ıskalıyorum mutluluğu ve haşmetli bir gölgenin
pervasızlığı ile pervazında durduğum mutsuz canlar coğrafyasında nöbetimi de
kimselere devretmiyorum.
Gecenin karanlık ve terletici yorganı
ve başıma kadar çekip de üzünç yüklü yorganım aslında suni teneffüs yapıyor tüm
gözüm açık gördüğüm kâbuslara ve yeltendiğim her ihtimalde mimleniyorum sonra
da mil çekiliyor gözlerine rahmetin ve ben peşine düştükçe yanılgıların
yılgılar reşit biliyor gözlerimdeki acıyı ve gönül gözüme sinen her parlaklık
ile illa ki alt ediyorum hüznü yine de yine de…
Gün dönüyor.
Gece savruluyor.
Ayyuka çıkıyor yorgun uykular ve
neşreden alacalı bulacalı m/eziyetler sayesinde hurafeler sonlanıyor sonra da
solluyorum yastığımdaki düşleri ve pervazında alt geçidin ben şerit
değiştiriyorum ne de olsa reşit olan duygular illa ki küçümsüyor içimde saklı o
küçük kız çocuğunu.
Beylik bir hüsranla.
Eşref saatinde rüzgârın da beyitler
fink atarken göğün açık unutulmuş kapılarında ve inzivaya geçtiğim her matemde
mahrem gölgeler oynaşıyor istifli gözyaşımda boğulmaktan men ettiğim masum
yüreğimi de pek bir sıkıyor kehanet ve ihanet erbabı imgeler.
Satılmış yürekler coğrafyası… Elbette
ifşa ettiğim hiçbir şey yok: ne aykırı ne de yolunda gitmeyen ve elimin
ermediği gücümün yetmediği her dönemeçte ben şaklaban bir satırda dikilip
yüzümde açacak güllerin özlemi ile methiyeler diziyorum yorgun bulutlara ve
yolunu şaşırmış martılara ne de olsa düştüğüm yollarda aylak aylak geziyor her
bir kuş belli ki insanlığın unutulduğu acılar coğrafyalarında kuşlar da uçmayı
unutmanın verdiği şaşkınlıkla şehir trafiğini alt üst ediyor.
Reşit bir gölge olmaktan bile men
edilmişken.
Aşka biat bir rüzgârı bile yolda
bırakmışken çapkın mizaçlı mevsim Ağustos’a da taziyelerini sunarken hüzünlü Eylül’ün
sırdaşlığında selam olsun hazana ve yeni hüzünlere ve varsın şakısın tüm kuşlar
aşkı tepelere taşıyan mizaçları ile en yakın dostu iken masum yüreklerin
çatısına konan ve yüreği gagalayan o muğlâk coşkularında ölümü bile sevecen
kılan bir fıtratla da en hazin yoldaş…