Zerre değeri yok varlığımın…
Dişlenen lanetin ısırık izi ve
sevdada aksayan
Name name,
Delişmen fıtratın düşkün kibri
Sefasını yüklenmekle cefa sürmek
kadar
İlintisiz gün ışığı
Hürmetin iz düşümü
Makûs talihin gölgede seyri bir
kelamla
Örtüşen
Muğlâk derinlik…
Nasıl ki ahvali ölümün,
Sergüzeşt bir hece
Kibirli yüreğin yas’a düşkün titri
Ölü bir iklimde doğan gece
Teneşiri tıynetsiz sövgüde iz süren
telaşla
Ölümün yakın ara sihrinde
Parlayan bir hadis gibi
Şerefine hayatın dibine vurup ömrün
Vesveselerin çamuru bulaşırken üstüne
başına.
Ah, Leyla…
Yaranda hem mi izdiham?
Ah, kabrim…
Gölgemle zikrettiğim elem
Zihniyetin efsunlu haznesi doluşkan
Rahmetin çöpsüz üzümü illa ki
Mevsim kadar hüsran yüklü bir
vaveyla:
Taş ocaklarında intihar eden ne çok
güfte
Sehven ölümlü
Zevkin mağduru nice isyan
Gönül gözünde katıksız bir feveran
Düzgün ve sedalı bir hale
Zıvanadan çıkan hangi düş’ü
getireceksin ki hizaya?
Mağdur mevsim,
Mazlum ve yetim…
Ziyanı kendine gönlün
Dibinde yanılgı, yenilgi
Ahlât ağacında yanıp sönen yıldızla
Çevrelenmiş mabet
Bir öfkeden doğan zarar ziyan
Haşmetli kollarında ölüm meleğin
Arası kapanan yol ve nizam
Elbette at başı firar eden telaş
Yanık bir kelamda mı saklı hazan?