Öz-dirilişin simgesi, sefasından ayrı
düşen gece bekçisine yüklediğimiz günahlar.
Şerde saklı; serde kayıp.
Aşkın balta girmemiş limanlarında kış
uykusuna yatan mezarı ölümsüzlüğün.
Şiirler kadar ölgün mü şehrin
ışıkları ne de olsa düş pazarına çıkıyor yolu sarı benizli teninde bir
serenatmışçasına cafcaflı masallara k/anıyor insanlık.
Nazenin bukleler devri-âlem yapan
saçlarında ömrün devinen perçem.
Lakayt tüm gölgeler: bazen kibirli
bir veryansın kaybolan neşesine çemkiren yalanlar, göğün laneti bir duvara yuva
yapan kuşlar.
Sefil beden.
Sefil izlek.
Kurabiye tadında dilendiğimiz gelecek
kaçsa aşkın beden yaşı belki de düşlerin kıyıma uğradığı alt bellekte saklı muhafazakâr
imler.
Teyelli göğün söküğüne kurban edilesi
kopuk düğmeler.
Çingeneler çalıyor oynuyor sazan
düşler: inkârı yürekte saklı onca maruzat ve şimdi dile geliyor ölü kelebek: o
ki; aşkın ahrazında soyut bir sevda düşlerin ördüğü her hutbede gerçeklerini
ihlal eden benlik.
Kıyasıya sevenlerin aşka erdiği,
rahmetin gocunmadığı bir gelecek elbette mazi’de saklı o teminat hele ki ardı
arkası kesilmeyen dilekler yok mu?
Civcivli bir yürek: meftun, sevecen,
sevdalı ve azim dolu belki de sevmeyi unutanlara nispet çekiyorlar perdenin bir
ucundan ve kornişi olmayan bir mevsim gibi süzülüyor düşler tek tek.
Kardıkça ömrü beyanatı müridin ki tam
teçhizat mealini döküyor bir bir ve sanrı batağında can çekişen imlere nazar
değiyor.
Çatlayan bedeni yaralı tay’ın:
inhisarında gövdesini kaybediyor iblis ve ruhunu ele geçiriyor bedellerin ve
sonu gelmek bilmeyen yalanların.
Hünkârı belki de bu minvalin tıpkı
kıvılcımların sıçradığı laneti tepeye taşıyan bir muamma gibi gözlerden
dökülüyor kuru yaslar, yaş’ın da intiharı elbet metazori fırtınalarda hücuma
geçecek fevri nidalar.
Kayalıklarda ölü yunus.
Karnında saklı gizem tıpkı vedasını
söylemeye dili varmayan bir vaveyla göğün karbonat döküp de hülyalara, içinin
kabardığına delalet bunca acı ve sızı.
Anne sesi.
Anne kokusu.
Vefalı yüreğin sazı sözü nasıl da
sevdalı.
Kuru bir gülümseme takılı mizacında
ömrün ve şaibeli fısıltılar uğultuya dönüşüyor.
Olmadığı kadar mavi deniz.
Olmadığı kadar sarı bir zemin yine
güneşin dökülen ışıklarından bir ebemkuşağı derlediği o terennüm saklı gövdesi
dev çınar ağacının.
Şehrin ortasındayız oysa.
Acıların dibine vurduk çoktan.
Anlatılmazlığın büyüsüne çakıldığımız
o düzlemde anlamsızlığa yükleniyoruz zaman zaman.
Deli fişek ömür, Gafurun sevdası.
Söylemler bitpazarında söylemeye yüzü
yok anlatıcının ve cinnet geçiren bakiyesi umutların elbette yatak döşek ruhun
yorganında iliştirilmiş o nazar boncuğu.
Boncuk gözlerinde annesi olmayan bir
şiir gibi yarım ağız sevilirken ve yüreğini sunmuşken evrene çatal sesinde
yabancılık çeken bir niyaz elbette üstü örtülü düşlerin bekası saklı
yarınlarda.
Sonlansa da hayat…
Devinen hep nazı niyazı bedellerin
örülü olduğu o sanrılı salıncağın uçup konduğu gökyüzü.
Kelamın diyeti.
Belanın devindiği.
Sabrın sınandığı ve de selamet iken
sonunda hazır ol’da bekleyen o muhafız alayı imgeler.
Düş gücüne ihanet eden ilham
perisinin yakasına yapışmışken zor da değil hani yürekten sevip dilemek.
Mezar taşına benzeyen bir kayalığa
serilip de ayaklarını suya sokan bir kelaynak kuşu gibi rüyaların türbesinde
gerçeklere biat bir susku ile fahiş fiyattaki o Çarşamba pazarı.
Devasa rahmetine Tanrının en çok da
ihtiyaç duyulduğu zaman elbette öfkesini yenen melek ruhunda gizemli sevdanın
da arşı alaya çıkan hasretine son bir d/okunuş ilişiyor.
Muhabbet kuşları sevdayla öpüşürken.
Tekir kedi, gözlerini kaçırırken o
iri kurttan.
Belki de kurda kuşa yem olmamak
adına…
Ve bir devir kapanıyor azmettiren
yüreğin tetikçisi iken aşk dolu imler tükeniyor deyişler kayıpların mealinde
ısrarcı bir tanrı gibi insanlar birbirine ve doğaya çemkirirken.
Affet bizi Rabbim ve yüreğimizde
saklı tüm güzellikleri çek çıkar ki vefasızlık tuş olsun ve yeniden yaratılsın
evren.
Müridi iyiliğin de düşen gözlerinden
İlahi Aşkın her rahmeti de boca et biz sevdalı kullarına, indinde tüm
güzelliklerin artık şeytan da ahkâm kesmeyi sonlandırırken rahmetinle.