Bir ritüeli mi
dillendirmeli belki de bir dinlence her söz öbeği hani asma katında cennetin
adımlarımı hızlandırmakla geri dönmek arasında çaresiz kaldığım.
Ufkun mizacında sözcük
balyaları ve kerevite çıkan munis yüreğim ve şimdi zemherinin zaferiyle dişlediğim
elmayı sevmekten ötesi de gelmez iken elimden biliyorum ki elma beni asla
sevmedi ve sevmeyecek de.
Kusurluyum da hani ve
tünediğim hangi yürekse gizimi sunarken içimdeki her duyguyu altın tepside
sunuyorum ve bir adım sonrası illa ki adımın karışacağı bir cinayet olması
sebebiyle arananlar listesinde de ilk sıradayım.
Kaç köşe olmuşsa
zalimin yüreği ve köşeleri kayıp bir dikdörtgende ben üçlerken acılarımı.
Sorumsuzluğun da izleği
hani sefere çıktığım her yenilgi ve sebepsiz ihtiraslar ve nefretler bilerken
kara yürekleri beyaz olmanın da asla bir ehemmiyeti yok ve izafi bir rota
addedilse de sonlandırmaktan geri durduğum, sessizliğime karşılık veren illa ki
Yaratan ve tüm izafi gölgelerde ben iblisi şerh düşüp de karanlığa bir koşu
atlıyorum semanın boşluğuna ve düşeceğim kollarında hidayetin, biliyorum ki;
hayatın sunumunda ben illa ki bir adım gerideyim.
Yüksündüğüm ne varsa
yoksunluğumdan filan da hicap duymadığım.
Yok sayıldığım hangi
düzlem ve mevsimse… zaten varlığımdan hep şüphe duyduğum.
Sözcük enflasyonunda
arz-talep dengesini kayda geçirip istem dışı yazarken belki de fazla önem
taşımıyor yüreğimin na’şındaki notalar ve harfler bu bağlamda kendi bahçemde
kendim ekip kendim biçiyorum ve biliyorum ki; bir içimlik ya da bir günlük
değil benim sevgim.
Külüstür ruhumda uçuşan
kelebekler az evvel halıda rast geldiğim o ölü kelebeğin dokunulmazlığını teğet
geçip dokunduğumda darmadağın olan sefil bedeni.
Ve edimlerde saklı
benim yükümlülüklerim en çok da sevgiye sevdalı.
Bir latife addedilse de
mizacım içimdeki iklimsiz seyri serbest bırakıp at başı yaşıyorum bazen halis
munis varlığıma binaen bazense dünde kaykılmışlığıma hicap yükleyip günden
alıyorum hırsımı.
Gölgemi fark etmeden
yaşamışlığın rutininde saklı işte gizim ve devasa bir çukurda çalakalem
banıyorum da her rengi, acının muaf tutulası körüklü hevesinde ben patavatsız
bir buluta özenip payidar kılıyorum günün devşirme acılarını ve gün büyürken
gözümde ben gözümde büyüttüğüm herkesten öte salaş varlığıma ithaf en muhalifi
olmayı görev biliyorum elbette içimdeki seyisin bin bir yeis ile abandığı
sırtımda bazen kişniyorum bazense nal topluyorum peşine düştüğüm evrenin şebeke
sisteminde kendime bir yer bulamasam da tünüyorum biteviye insanların yüreğine
ve batıl yörüngesinde mevsimin atıl bir güç gibi kapaklanıyorum yere.
Tümden gelen bir
heyecan ve şimdi dolmuşun arka koltuğunda oturan yolcuların bana seslenmesini
bekliyorum neşe ve hararet ile. Ne var ki bunda? Demenin meali bilin ki;
içimdeki yaşama sevinci ve hala insanlardan umudu kesmediğim bir pervaz ki
kodaman yüreğinde evrenin ben bir küçümen öyküsü gibi kendimi yazıyorum
kendimce yaşayıp seviyorum da.
Dünden bir kesit ise
iklimin seyri ve evet, sonbaharın yaza öykündüğü.
Sözcükler ise ebadı
bilinmeyen duygular kürüyor yalnızlığımı ve hacizli yüreğime mersiyeler
ekiyorum.
Sapkın olan bir duygu
ki coşkunun izdüşümü ve nasıl da zararsız.
Sevdiceğim bir kimlikse
yanımda yürüyen kadın ve işte kucağımda koca bir demet kasımpatı ve eve
giderken bir koşu biliyorum ki çiçeğin sahibinin de gözleri parlayacak.
Israrla seviyorum: ah,
ben!
Esmer tenli ve güleç
Çingene kız… latife etmekse içimden gelen ve uzun zaman sonra tezgahını açan
çiçek satıcısı.
Ne var ki bunda, değil
mi?
Eh, ne de olsa çiçek
peşinde kapı kapı arşınlarken muhitteki kaçkın çiçekçiler benden iki hatta üç
misli para isterken.
Uzun bir günün sonunda
mutlu mesut eve dönerken çiçeğimi de almışken ve yanımdaki kadın çiçek almaya
niyetlenip son anda vazgeçmişken yetmedi ben çiçeklerin reklamını yapıp kadını
ikna etmekle mükellef… az sonra demedin yarısını ona uzatıp da kadın bana deli
gözüyle bakıp reddettiği çiçekleri yere atmışken…
Sözcükler sadece
sevginin uzamında cümle olmayı özleyen sözcükler ve mutlu olma hakkımı kullanıp
yaşamı şiir gibi içip şiir gibi yaşayıp hayata da cümle ve duyguların nezdinde
ikramda bulunurken belki de hayatın bana sunduklarını kabullenip maneviyatımın
taşkın deryalarında sevgiden ve edebiyattan nasiplenip içimdeki boşluğa
akıtırken oluk oluk elbette kanımdaki doludizgin kelimeler ve başım dönerken
yüzüme çarpan imgeler…
Sahi tansiyonumdaki
değişim bile yüreğimin pervasızlığı ile dalga geçerken…
Kısa günün karı ise
illa ki yazılmayı bekleyen bir metin ve de bir şiir bana boş sayfadan göz
kırparken.
Sevgiden ibaretim ben
ve de kelimelerden elbette affınıza sığınarak ve de haricinde yapabileceğim bir
şey yok.
Sevgimle.