Mavi bulut…

 

Taksiratımı affet Rabbim ve sağa dönmeden solumda saklı tuttuklarımı koru.

 

Aşka dair bir seçimse ellerim yapış yapış az evvel bitti pamuk şekerim ve gözlerimde İlahi acılar aşka neşreden sefil yüreğimle geçtiğim köprü elbet azat edileceğim hapishane artık hangi dürtüyse insanlığın yenik düştüğü herkes bilsin de bir vecizeden ibaret olduğumu.

 

Mağlup gelen mevsim.

 

Yaşlı iksirim az evvel çöpe döktüğüm dip acılarım ve şimdi köstekli saatin rahmetine sığınıyorum hani babamın gözünden sakındığı o devasa rahmet: az evvel uğurladık uğursuz baykuşu ve rencide edilesi eşi bayan kuş belli ki bir ömür ayrı düşmeyecekler saklı tuttukları lanetten.

 

İzahı varsa eğer…

 

Anlatmaya da devam ederken usul usul…

 

Ve o sarkaç demli zamanın dertli yelkovanı ne de olsa hüznüne biat peşinde akrebin.

 

Sözcükler…

 

Lafügüzaf, yönergem bir de sunulmayı bekleyen dilekçem.

 

Bir dikensen hala patlamadı mı balonlar?

 

Sevilmeyi şart düşen bir kırlangıç filan da uçmuyor dolaylarımda.

 

Ben şen kahkahamı içimdeki pamuk ipliğiyle izdivacına talip olduğumu bilumum yenilgiyle sıvadım ve asla da gülmedim sokaklarda sadece ıssızlığıma çemkiren iblisi görüp de atağa kalktım ne de olsa aşkın ve yalnızlığın mimarisi idi içimdeki dalkavuk elbet çocuk yüreğimde saklı fıtratım ve gözyaşıma da sahip çıkarken Tanrı…

 

İndinden hasretin düşler b/öldüm ve örttüm gerçekleri ta ki hizaya gelene kadar aklım ve sadakat yeminim öncelikle yanık sesinde hüznün rivayetler g/ördüğüm aşkın ümmetine sığınıp da yola aşktan geçen Allah dostlarına rastlayana değin kimler geldi geçti düş çukurundan elbet tutunduğum tek daldı hidayete duyduğum özlem belki de kanatları kırık bir akasya ağacıydım nasıl bir redifse gölgemin mimarı ve sür git hezeyan sayesinde yattım kuluçkaya elbette doğacak güne hükmeden Rabbin varlığına duyduğum inanç ve şevk ile asıldım da bilinmezin rahmetine.

 

Aşka hamt ettim yalnızlığıma da.

 

Hakkın yoluna serildim sürgün yediğim insan gölgelerinden uzak kalmak adına yeminliydim de kendimi bulup evrene sunmaya.

 

Aşka ihanet eden düş öbekleri ve sefası ömrün sürdü ya da sürmedi lakin teşrif eden acıları sindirdim de ve lakayt olmadan riayet ettim kanunlarına evrenin tıpkı ceketimde sakladığım nazar boncuğum ve eksik etmediğim kadar dualarıma sahip çıkan annemden yanaydı tüm kaygım sadece kalmasın benden uzakta.

 

Latif bir rüzgâr edindim.

 

Mevsim de beni evlat edindi.

 

Ne kuştum ne insan.

 

Ne aynıydım ne de konuştuğum başka bir lisan.

 

Başım dik; aşım aşk ve sevdanın manzumesi iken ismim, güncem ve gördüğüm tüm rüyalar.

 

Aşkım büyüktü: Rabbime ve ülkeme.

 

Boyum uzadıkça uzadı ben İlahi Aşka erdikçe.

 

Bütçem kısıtlı bir faniydim lakin yüreğim zengin ve sevdalıydım ben şiirlere ve insanlara.

 

Taslağımda saklı olan ne ise ve de tasvip etmediğim ne de olsa disiplin mağduru bir düştüm tüm baskıları ve zincirleri kabullenip da sadece düşlerimde ve severken özgür ve düşkün sessizliğine ne de olsa benim yerime konuşan İlahi Aşkın sunumuyla ihya olmuştum ve de acılarımla derdest lakin sönmeyen güneşin de pervanesiydim sevip yandıkça kendine eren bir düş kadar gerçek belki de saflığımın gölgesine sığınan o yavru serçe kadar minnacık yüreğimle insan sevgime doyamayan nihayetinde sonsuzluğa kanat açan.

 

Yıl uğursuzundu belki oysaki ben ne kimlik derdindeyim ne de peşinde beşeri vasıfların ve doyumsuzluğun nihayetinde gölgesine kavuşan bir ağaç dibi elbette kovuğunda saklı hazinesi ve kayıp neşesi.

 

Bir bukalemuna dönüşebilirdim de ansızın:

 

Hani, az evvel konuşan ve an itibariyle coşan kanatlarına dahi pervane takan bir kartal ve yufka varlığımda yumduğum gözlerimde dahi rast geldiğim rüyalar ve maneviyatın açılımında sevgiden öte yolu olmayan bir dünyalı lakin ket vurulmuştu da varlığıma.

 

Solmadan ve sönmeden.

 

Hangi kat ise çıktığım ve ışıkların karanlığa döndüğü…

 

Ötenazi yaptığım mazim elbet sevdalı bir mizansende alkış tutan nameler ellerimde anılar ayaklarım gerisin geri gitse de korkularımla yüzleştiğim satırlar ve nihayetinde umut penceresine tüneyen bir kelebek kadar kırılgan ve sıkılgan ve sadece yazarken kendiyle barışık bir kelamdan öte olmadığım nasıl da aşikâr…

 

Ant içtiğim Rabbime ve ömrün düşen rahmine binlerce kehanet ve o tek gerçek ki; beni bana yakın kılan aşk ateşi yanmaya dünden hevesli bir bedevi ön sözü olmayan bir romandan firar eden o asi kahraman kadar da mütereddit ve yenilgileriyle doyan bir narsist…

 

Sözcükler mademki kulvarım ve ruhumda saklı katıksız sevgim şimdi iç rahatlığı ile ölebilirim yeter ki bilinmeze denk düşen gönül gözümle bahşetsinler bana beni ve tüm gizemi.

 

 


( Ne Kuştum Ne İnsan... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu