Metruk bir bilmecenin sekantı zaman
adeta bir de b/ölünmüşlüğün sönmeye dönük feri en çok gücüme giden.
Matem bastonlu kadınlar görüyorum
aklımın ördüğü çitlerin hicvinde hani boynu bükük zaman ve mekân bir de
ayaklarına kara sular inen yaşlı devran.
Ölüm soluyan akbabalar salınıyor
gecenin teninde belli ki dolduruşa gelen sadece zanlar değil elbet üstünü örten
matemin bir de genç irisi düşler mevzu bahis yaşamaksa en çok güç veren.
Latife yapan mizaçlar var sonra elbet
aklını peynir ekmekle yemiş yanında soğuk havanın tümünü tek nefeste içine
çekmiş.
Aklın kıyılarında s/alınıyorum ve
mevsim özürlü düşlerimle avunuyorum…
Aman Allah’ım, nasıl bir saltanatsa
bu, sonlanmayan ve onaydan geçmeyen mektupların izini sürüyorum hani çatık
kaşlı cümlelere doğan güneş gibi bankoda arkası dönük oturan o memur ve
dişlerini gıcırdatan elbet göremiyorum eksik dişlerini ne de olsa maskenin
ardında suretler lakin havada uçuşan sureler çalınıyor ruhuma ve derinden bir
iç çekip, Âmin, demenin meali iken içimdeki hüzün huzura dönük yüzünde ömrün
balyalarca umut derliyorum.
Her düş’ün de muadili elbet düşünmeye
fırsat bulamadığım ya da tam tersi: düşün düşün içinden çıkamadığım.
Bağcıklarım açılmış.
B/ağrım açılmış.
Aman Allah’ım; kimseler görmedi,
değil mi?
Kocaman bir nota adımı fısıldıyor.
Sus, diyorum ve o nota ısrar ediyor:
‘’Sol.’’
Sağıma soluma bakınıyorum ve aklın
merhalesinde öğüttüğüm notalarla istişare ediyorum çalmayan şarkıların ne de
olsa sancılı sanrıların müridiyim koca bir ömür ve yetmedi şimdi aksanı kayıp
düşler g/örüyorum.
Solumda saklı kim ise.
Ve lades:
Kalbim sende, azizim.
Ruhumu okşayan bir rüzgâr ve başımı
dayadığım ulu dağım elbet Allah’tan sonra.
Öncesizliğime düşüyor yolum ve
sonramla iştigal anda saklı namelerle el sıkışıyorum sonra da bir koşu gidim ellerimi
yıkıyorum.
Sözcükler naftalin kokmuyor artık.
Serzenişleri de duymuyor evren.
Küsen adamlar var saklı tuttukları
kadınlara nazireler eden.
Sükûn dilerken eriyorum da hidayete.
Aşk, diye ç/ağlarken gönlüm
mizacımdaki bam teline b/asıyorum ve pedalın yüreği ardı ardına çevriliyor.
Rüzgârın yıkıcı gücü ve aşkın inleten
sesi ne de olsa acılarla bertaraf edemediğimiz duvarlar var etrafımızda bir de
eşrafımız yok mu, ah yok mu?
Salya sümük dünya ve tek kullanımlık
peçeteler lakin çevre kirlenmişken dayatıyoruz da daha da kirletmek adına ve bu
sefer deli gibi yıkıyoruz ellerimizi ve örüyoruz yeni duvarlar aslında
yıkıyoruz önceki duvarları.
Başımız göğe erdi erecek ne de olsa
yer ve göğün kavuşmasına az kaldı ve harfleri yuvarlarken esneyip duruyor ve
esnemeyen hangi yaysa yayından çıkan oka atıfta bulunuyoruz.
Aşkın eşkâlini çizmek için çok mu geç
sahi?
Ve derdest edilmiş kimse kader
birlikteliği yapıyoruz ve İlahi düşlerimize sarılıyoruz.
Bir ömür koca ömür yetemediğim kimse…
Sözcükler sıkıyor ruhumu ve açıyorum
bağcıklarını.
Susuyorum ve deniyorum sonsuza kadar
içimdeki gizi saklı tutmayı…
Uyumsuz mizacımla devindiğim ne var.
Sözcüklerin ruhu ile izdivacıma tanık
iken Tanrı.
Kalburüstü gölgeler teşrif ediyor ve
perde ateş alıyor bir de duyduğum seslere bir Allah’ın kulu tanık değilken.
Reçetemde yazan formülü uyguluyorum
üstelik kendimi bildim bileli ve insanları gözünün içine soka soka seviyorum
elbet dualarımda saklı her biri.
Göğün terli alnı ve kuşların hutbe
bildiği o pamuk beyazı bulutlar.
Nemini unutmuş mevsim ve neminde
boğulmuş iken hassas yürekler.
Zevkini süren kimse asla da geri
durmuyor ve taviz vermiyor isteklerinden.
Kaynatıyorum imgeleri ve şerh
düşüyorum yüreğime lakin suya yazıla yazı gibi geçmiş koca ömür ta ki kalem
teşrif edene kadar ve uyuyorum kanuna ve bilip bilmediğim ne ise seriyorum kâğıda
kimi zaman kâğıt gibi bembeyaz suratım sonra aşkın pembe kıldığı iklimden ben
de nemalanıyorum ve tüm dünyaya inat daha çok seviyorum ne de olsa tek lüksüm
sevmek.
Bağdaş kurduğum sandalye ve çat kapı
yüzüme çarpan rüzgâr.
Dalkavuğu iken kimi insan kindar
nefsinin ve ellerimde gömdüğüm mezarda tepiniyorum çünkü kıydığım tüm
kötülükler arındığım günahlar ve sefil ölü nefsim inim inim inliyor ve okuduğum
laneti duyup da çarpılan iblise paye vermemenin şerefine payidar kıldığım iyi
niyetim ve inancımla yolumu sahile çeviriyorum.
Kâbuslarımı fırlattığım o uçurum.
Defalarca düşmekten son anda
kurtulduğu…
Aşkın nüansı ise çevrelendiğim ve
sebepli sebepsiz hep de sevdiğim ve bilinmezin gücüne vakıf umudumla
teyellediğim yaralarım ve yamaladığım gönül pencerem…
Refüze edilsem de milyarlarca hala
peşinden koştuğum insanlar ve insanlık adına…
Yıldızın düşünde beni gördüğü.
Benim düşümde bir gül bahçesine
düştüğüm.
Sırtımdaki hırka titrememi
engellemiyor ve mevsimin ılık nefesi ile de geçiyor üşümem ve üşenmeden tek tek
sevmeye devam ediyorum ve sükûn dilendiğim ömrün bilmem kaçıncı çeyreğinde hala
kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissedip b/elliyorum genç ruhumu ve beden
yaşıma da ihanet etmeden keyfini sürüyorum gelecek mutlu günlerin hayalinin
elbet en başta sevdiklerimin hatırına ve sevginin sonsuzluğuna serdiğim
gözyaşımla.