Monolog Röportaj- Korona’lı Günler-
-Sevgili okurlarımız uzun bir aradan ve korona virüs nedeniyle röportajımıza ara vermiştik. Bugün yazarımız Gülveren-Kul Mehmet’te diyebiliriz, net üzerinde karşılıklı yazışmayla evlerimizden edebiyat dünyasına yeni bir pencere açarak karşınıza gelmiş bulunuyoruz. İnşallah hep birlikte bu günleri atlatarak yeni bir yaşantıyla eski hayatımızın eskisi gibi olmayacağına inanarak, gönüllerde karşı komşumuzla muhabbet içinde samimiyetle devam edeceği inancıyla devam edeceğine inanıyorum. Sayın Gülveren, siz bu konuda bana katılıyor musunuz?
-Öncelikle herkese sağlıklı afiyet dolu neşeli günlerin bir an önce gelmesi temennisi ile başlamak istiyorum. Dün her fırsatta kendimizi düşündüğümüz günleri, başımıza gelen bu musibetle çöpe atarak, eski hayatımıza veda ederek(batı ve uşakları hariç, umarız onlarda yanlış yoldan dönerler) yeni bir dünya hayatına ve düzenine doğru yol alıyoruz. Bu süreçte önce insan sağlığı için evde kalarak, ölü olanı gömerek, yeni bir dirilişle dirilmenin sancılarını çekiyoruz. Dün mazlumların kanatları kırılırken batı ve uşaklarınca bugün onların tüm kanatları kırılıyor, biz dünde mazlumları sararken bugünde Rabbim yardımıyla yaralarımız sarılıyor. Bugün ki röportajımız edebiyat dışına çıksa da hayat zaten bir edebiyat değil mi, kimiz sayfa sayfa okurken, bu musibete sebep olanlar okumadan çöpe attıkları bir platform değil mi. Okuyanlar kazanırken, okumayanlar yarı yolda kalmıyor mu? Dün iyi okuyanlar yol alırken, okumayanlar hayatı deneme yanılma yöntemiyle düşerek kalkarak, sürünerek bir şekilde hayatına devam ediyor. İnsanlık olarak her devirde maceramızı yani hayatımızı, yazdığımız bir kitap değil mi, sayfalarını açarak okumayanlar için bir kâbus olsa da, kurunun yanında yaş odunda yanar misali, bu kâbusu dünya olarak yaşıyoruz ve bu gelen musibetle eskiye veda ederek, artık geriye dönüşü mümkün olmayan yeni bir hayatın kapılarını ufak ufak aralıyoruz. Evlerimize her türlü gereksiz eşyaları alırken, birkaç tane kitap alarak okumanın sancısı olsa da, çok şükür ülke olarak her zaman mazlumun yanında olduk. Karşımızda ki insanın gönlünü fetih ederek, geçmişteki ecdattan aldığımız huzur dolu nefesin içinde olduğu imanı ve yoldaki izlerini takip ederek, yolculuğumuza devam ediyoruz. Üstat Can Yücel ne güzel ifade etmiş dünde bizi, bizler üstadın gözlediği gibi çekip gitmeden diğer hayatlara yol vererek hayat nefes olarak yanımızda olmasını isteyebiliriz artık bundan sonra.
Bugünlerde herkes
gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına
Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara...
Hayatından memnun olan yok.
Kiminle konuşsam ayni şey...
Herşeyi, herkesi birikip gitme isteği.
Öyle "yanına almak istediği üç şey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Her şeyi, herkesi götürdün demektir.
Keşke kendini birikip gidebilse insan.
Ama olmuyor.
Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor.
Yani her şeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor.
Böyle gidiyoruz iste.
Bir yanımız "kalk gidelim",
öbür yanimiz "otur" diyor.
"Otur" diyen kazanıyor.
O yan kalabalık zira...
İs, Güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma duyusu...
En kötüsü alışkanlık
Alışkanlığın verdiği rahatlık,
Monotonluğun doğurduğu bitkinliği yeniyor.
Kalıyoruz...
Kus olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz.
Evlenmeler...
Bir çocuk daha doğurmalar...
Borçlara girmeler...
İşi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor.
Misal ben...
Kapıdaki Rex'i birikip gidemiyorum.
Değil bu şehirden gitmek,
iki sokak öteye taşınamıyorum.
Alıp götürsem gelmez ki...
Bütün sokağım köpeğim olduğunun farkında
Herkes onu o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?
"Sırtında yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardır;
Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatımız küfeler.
Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazım.
Bari ufak kaçışlar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakası
Hepimiz kaçabilsek...
Bütçe, zaman, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.
Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra başka mecburiyetler
Sıkışıp kaldık.
Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli
Bu kadar ağır olmamalı.
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karşılığı, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar mıdır bizi bu hale getiren?
Galiba.
Ben her bahar âşık olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittiğim olmadı hiç.
Ama olsun... İstemek de güzel.
-Öncelikle teşekkür ediyorum aynı duygu ve hisleri paylaşıyoruz. Farkındaysanız yazar olmak için iyi okumak gerekir, lakin okumak için yazar olmamız gerekmiyor. Bu konuda sizin de fikirlerinizi öğrenebilir miyiz?
-Ülkemizde okuma oranın hatta şiirin okunmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Aslında kitap yazı öykü şiir yazmak için uğraşıyorsanız, kendinizi ifade etmekten öte toplumdaki yanlış yaşanmışlıkları çarpıklıkları sende yaşayarak yazıyorsundur. Gönüllü olarak gönül elçiliği yapıyorsunuz kısacası. Yazı yazmak eylemden önce bir şeyleri ifade edebilmektir, insanın yazarken içinde kendini kendisini bulmasıdır aslında yazmak. Çünkü düşündükleriniz toplumun düşündüklerinizdir, hissettiklerinizde yazdıklarınızla bu yol üzerinde yazarken anlamdan öte vücut bulur. Çok okumak için bu günlerde biraz daha okuyoruz bu kitap satışlarında mevcut, bunu internet üzerinde verilen siparişlerden görebiliriz. Aslında kitapevleri dokunarak kokusunu içine çekerek kitabı aldığımız yerlerdir, maalesef kapandığı bu günlerde internette siparişlerin patlaması, vefa duygumuzun eksildiğini bize anlatıyor. Bunu da el birliği içinde aşarak, daha çok kitap okuyanlardan olacağız inşallah.
-Teşekkürler ederim bugün ki sohbetimiz için.
-Bende teşekkürler ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için.
Mehmet Aluç