Patlat Bakayım Sekiz Kişiye Bir Gazoz- 7.bölüm
PATLAT BAKAYIM SEKİZ KİŞİYE
BİR GAZOZ- 7.BÖLÜM
Hiç bir filmi kaçırılmaması gereken ve her filmi dünya klasikleri arasına
girmiş yabancı aktörlerden birisi de Robin Willamstır. Peki Robin Williams’ı tv
lerin siyah-beyaz olduğu dönemdeki komik bir diziden hatırlayan var mı? Pek sanmıyorum. Mork ve Mindy adlı dizide bir
uzaylıyı( Mork) canlandıran Robin Williams’ı ilk kez bu dizide görmüş ve çok
sevmiştim.
Onlarca filmi olan ve her filmi birbirinden güzel , bu çirkin ama çok mu çok
sevimli aktörün benim nazarımdaki en önemli filmlerinin başında ’DEAD POETS
SOCİETY- ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ ’ gelir. 1989 yılı yapımı bu filmi demek ki
öğretmenlik hayatımın on birinci ya da on ikinci senesinde seyretmişim. O
filmde Robin Williams sıradışı ama idealist bir öğretmen rolündeydi ve beni o
kadar etkilemişti ki, filmi seyrettikten sonra ben de girdiğim sınıflarda tarih
dersi kitaplarında lüzumsuz gördüğüm pek çok konuyu öğrencilere ’ Yırtın bu
sayfaları ’ diyerek yırttırmış, okul müdüründen ve öğrenci velilerinden bir ton
fırça yemiştim. Dahası ben de ’ Hocam ’ Diyenleri duymuyor, ’ Sami Baba’ Diye
hitap edenlere ise anında dönüp ’ Buyur arkadaşım ’ Diyordum. Bu gün bile bazı
öğrencilerim bana hal hatır sorarlarken ’ Baba nasılsın ? ’ Diye sorarlar
halimi hatırımı. Ah Robin Williams ah...Öğretmen adam kendisine hiç ’ Albayım ’
Diye hitap ettirir mi?
Robin Williamsa tekrar döneceğiz ama bu arada okul ve idealist bir öğretmenin,
serseri öğrencilerini adam etmesi üzerine çevrilmiş bildiğim en eski ve en
şahane filmi de burada zikretmeden geçmeyelim. Bu filmin adı ’ SEVGİLİ
ÖĞRETMENİM ’ Olup baş rolünü siyahi bir aktör olan Sidney Poitier oynamıştı.
Okul konulu daha pek çok film olmakla beraber bu ikisi dünya klasikleri
arasındadır.
Evet...Robin Villiams ve filmleri...Bunlar içinde beni çok etkileyen iki film
de hastane, çeşitli beden ve ruh hastalıkları üzerine olup Robin Williams her
ikisinde de yine sıradışıdır, yine idealisttir. Bu filmlerden biri ’ UYANIŞ ’
Filmi olup filmde Robert de Niro ile birlikte harikalar yaratmışlarır. Özetle ,
bitkisel hayat yaşayan hastaların, özellikle de bunlardan biri olan Robert De
Niro’nun hayata dönmesi için mücadele eder Robin Williams. Önceleri başarılı da
olur ama ...Amasını yazmıyorum. Seyredin mutlaka seyretmediyseniz.
Konusu yine hastanede geçen ’ PATCH ADAMS’ ise hem kahkaha hem de duygu
fırtınası bir film olup ben bu filmde en çok şu sahneye gülmüşümdür. Patch
Adams bir kadın hastalıkları ve doğum hastesi doktorudur. Hastanenin kapısını
aynen şu şekle getirir: Doğum yapmak üzere yatmış ve bacaklarını açmış bir
kadın...Siz hastaneye kadının rahminden giriyor ve hastaneden çıkarken yine
kadının rahminden çıkıyorsunuz...Müthiş bir mesaj..Müthiş bir komedi.
Robin Williams sinemada o kadar çok değişik karakteri canlandırmıştır ki
insanın bu adama hayran olmaması mümkün değildir. Ama Robin Williams denince
akla gelen en önemli filmlerden birisi de ’ GOOD MORNİNG VİETNAM- GÜNAYDIN
VİETNAM ’ dır...Savaş karşıtı ve savaşı tüm dehşetiyle anlatmasına karşın tam
bir komedi olan bu filmde Robin Williams çılgın bir dj yi canlandırmıştır.
Radyodan yaptığı ‘’ Gooodmornin Wietnam’’ Anonsu ise unutulacak gibi değildir.
Yaşayan efsane yabancı aktörler içinde bir başkası da Robert De Niro dur. O da
tipsiz aktörlerden biri olmakla beraber her fimi bizleri bilet kuyruklarında
bekletmiştir.
Robert de Niro denince benim aklıma gelen ilk film üniversite öğrencisi iken
ağabeyimle gittiğim ’AVCI ’ dır.
Sanırım yıkılan şu meşhur Emek Sinemasında gitmiştik o filme ve ilk yarısında
neredeyse ’ Yahu bunun neresi güzelmiş, hani Vietnam Savaşı idi konu, ortada ne
Vietnem var ne savaş, üç serserinin serseriliklerinden başka bir halt yok ’
Diyerek filmi terk edecektik. Amaaa..İkinci yarıda film öyle bir değişti öyle
bir değişti ki filmden çıktığımızda ringde dayak yemiş boksör gibiydik...Hele
de o Rus ruleti sahnesi ve Robert de Nironun arkadaşının beyninin
dağılması...Unutulması kesinlikle mümkün değildi.
’TAKSİ ŞOFÖRÜ’ de Robert de Niro’nun o zamanların çocuk yıldızı Jody Foster ile
baş rolünü oynadığı çok ses getiren bir filmdir. ’ BİR ZAMANLAR AMERİKA ’ adlı
filmde 1929 ların Amerikasını yani Mafya’nın Amerikasını anlatan bu fimde bir
mafya babası olan Robert de Niro 2000 yılı yapımı ’ ZOR BABA ’ da beni bir
hayli güldürmüşken 1991 yılı yapımı ve baş rolünü Nick Nolte ile paylaştığı ’
KORKU BURNU ’ Filminde ise kendinden nefret ettirmişti oynadığı sapık karakter
yüzünden.
Tipsiz kralların en önemlilerinden birisi de All Pacino olup daha önce
çevirdiği film var mıydı bilmiyorum ama ben onu ’ BABA ’ Filminde Don
Karlaeone’nin ( Marlon Brando ) oğlu Mike olarak tanıdım ilk olarak.
Baba, Mafyayı, bir mafya babasının aslında nasıl bir şey olduğunu anlatan en
güzel filmdi ve sanırım bir mafya babası da ancak Don Karleone ve onun oğlu
Mike Karleone gibi bir şey olurdu.
İddia ediyorum bizimkilerin çevirdikleri babalı filmlerinin gerçek babalar ile
uzak yakın hiç bir ilgisi yoktur.
Baba filmini seyredişimin üzerinden yıllar geçtikten sonra Batman’da misafiri
olduğum bir şeyhin ( Şıh ) evine , daha doğrusu malikanesine gittiğimde
anlamıştım ki bizim Babalı filmler tamamen palavra. Gerçek baba o on sekiz
köyün sahibi şıhtı.Beşikteki çocuğunun bile eli ’ Şıhım ’ Diye öpülen o şıh,
kendi ailesine karşı olan sevgi ve merhameti, ( Gerektiğinde acımasızlığı )
onun canını kendi canından aziz bilen adamları , onu varlık sebebi, veli-i
nimetleri gören köylüleri, tüm Batman’daki halk üzerindeki saygınlığı ( Bu
biraz korkuya dayansa da ) ile ve özellikle ’ Burada devlet benim ’
tavırlarıyla karşımdaydı. Giyimi kuşamı ve fiziki yapısı dışında o şıh her
şeyiyle tam bir Don Karlaeone idi ve zenginden alıp fakire vermek diye bir şey
babaların kitabında asla yazmıyordu. Babaların kitabında yazmayan bir konu da
kuyruklarına dokunmayan insanlarla muhatap olmamalarıydı. Yani hiç bir baba
kendisine zarar vermeyen bir başka zorbanın zorbalıklarına ’ Dur ’ Demiyordu.
Ama kendi alanı içinde bir kedisine bile pişt diyen olursa bunu bir kan
davasına bile dönüştürebiliyordu. Yani bir babanın şefkatli kollarına kendinizi
teslim eder ve babanıza sadık bir evlat olursanız en azından karnınızın
doyacağı kesindi. ’ Ben de babanın sahip olduklarına sahip olmalıyım ’ Derseniz
işte o noktada babanın babaları tutuyordu.
Neyse konuyu dağıtmadan tekrar All Pacino’ya dönelim...
Baba serisi dışında All Pacino’nun oynadığı filmler içinde ’ YARALI YÜZ, KADIN
KOKUSU, KÖSTEBEK, ŞEYTANIN AVUKATI, ÇAYLAK, DEVRİM’ Gibi filmler benim en
beğendiklerim olup Robin Williams ile başrollerini paylaştığı ’ İNSOMNİA’ ve
bilhassa Robert de Niro ile başrollerini paylaştığı ’ORİJİNAL CİNAYETLER’
oldukça ilginç filmlerdir ki Orijinal Cinayetler filminde iyi ya da kötü
polisin filmin sonuna kadar habire değişmesi ve filmin sonuna kadar bunu
kestiremememiz bu fimi değişik kılan en önemli husustur.
Konulu Yabancı filmler içinde Amerika’daki siyahların özgürlük mücadelesini
amlatan ’ MALCOLM X’ Mutlaka seyredilmesi gereken filmlerdendir.
Evet...Konulu Yabancı filmler içinde bir bölümü de II. Dünya Savaşı ve
özellikle Nazi Almanyası ve nazizim dönemi ile ilgili filmlerdir ki bunlar
içinde Ömer Şerif ile Peter O’Toole’un başrallerini oynadıkları ’ GENERALLERİN
GECESİ ’ Müthiş bir gerilim filmidir.
Gerge C. Scott’ın baş rolünde oynadığı 1970 yılı yapımı ’ GENARAL PATTON’ de
bir o kadar ilginç bir film olup bu filmdeki bir sahneye çok gülmüşümdür.
Rus elçisi, bir resepsiyonda bir araya geldiği General Patton’u tercümanı
vasıtasıyla beraber kadeh kaldırmaya davet eder. General Patton elçiye ’ Git
ona söyle, ben hiç bir Rus köpeği ile kadeh kaldırmam ’ Der...Tercüman bunu
elçiye iletince elçi ona Rusça bir şeyler söyler. Bu söylenenleri General
Patton’a tercüme eder tercüman: ’ Sayın büyükelçi sizin de bir köpek olduğunuzu
söylüyor.’ General Patton güler ve ’ Şimdi oldu...İki köpek birlikte
kaldırabiliriz’ der ve kadehini kaldırarak ’ Şerefe ’Der.
Aslında II. Dünya Savaşı konulu en eski filmlerden birisi Casablanca olmakla
beraber bu konuda o kadar film vardır ki say say bitmez. Lakin saymakla bitmez
diye de aşağıdaki filmleri saymadan geçmek olmaz elbette.
Her biri dünya klasikleri arasına girmiş mesela ’ ŞİNDLERİN LİSTESİ ’ II. Dünya
savaşının yıkıntısı içerisinde hayatta kalma mücadelesi veren bir müzisyenin
hikayesi olan ’ PİYANİST’ , Bir Amerikalı eri kurtarmak için girişilen zorlu
mücadelenin hikayesi olan ’ER RYAN’I KURTARMAK ’ Hitlerin sonunu konu alan ’
ÇÖKÜŞ’, Amerika’nın II. Dünya Savaşına girişi ve sonrasında yaşananların
anlatıldığı ’PEARL HARBOUR’, ’ KARDEŞLER TAKIMI’ ’ İWO JİMA’DAN MEKTUPLAR ’
KWAİ KÖPRÜSÜ’ Her biri efsane filmlerdir ama iki tanesi var ki bu ikisi beni
çok duygulandırmış ve tüylerimi diken diken etmiştir.
Bu filmlerden birincisi ’AMEN’ Filmidir. Bir Alman subayının ( Aynı zamanda
bilim adamıdır ) Gestapo tarafından esir insanların gazla zehirlenerek
öldürülmesi olayına şahit olduktan sonra Vatikan’a kadar gidip bu katliamın
durdurulması için Papadan yardım istemesi fakat Papa’nın yardım etmemesi
üzerine kurulu bir filmdir. Ancak bir diğer film çok daha etkilidir ki bu güne
kadar unutamadığım bir fildir o.
Baş rollerinde Oscarlı yıldız Meryl Streep ve Kevin Kline’nın oynadığı bu
filmde anne rolündeki Meryl Streep iki evladından birini kurtarmak için
diğerini feda etmek zorunda bırakılır. Yani Nazi Alman Subayı ona ’ İki
çocuğundan birini seç, biri ölecek, öteki yaşayacak ’ Demiş ve onu bir seçime
zorlamıştır. İşte böyle bir seçimle karşı karşıya kalan annenin bu seçim ve
sonrasında yaşadıkları 1982 yılı yapımı ’ SOPHİE’NİN SEÇİMİ’ Filminde müthiş
bir anlarımla beyaz perdeye aktarılmış, her filmi bir olay olan Meryl Streep,
bu filmde sanatını konuşturmuştur resmen. Meryl Streep bence sinemanın en
gelmiş en muhteşem yıldızıdır. Zaten bildiğim kadarıyla en çok Oscar ödülü alan
yıldız da odur.
Benim seyrettiğim filmler içinde dünya klasikleri arasına girmiş olanlardan
birisi de ’ DOKTOR JİVAGO’ Filmidir. Bu film 1965 yılı yapımı olmakla birlikte
1968 de Türkiye’de vizyona giren Oscar ödüllü bir filmdir. Rusya’da ise 1994
yılına kadar gösterimi yasaklanmıştır.
"Doktor Jivago", Rusya’da 1917 Bolşevik ihtilali ve hemen sonrasında
patlak veren Rus İç Savaşı (1917-1922) sırasında, aynı zamanda bir şair de olan
doktor Yuri Jivago (Ömer Şerif)’nun devrimin liderlerinden birinin
karısına(Julie Christie)’ aşık olması ile yaşadığı zorlukları anlatan çok
kapsamlı, romantik ve destansı bir filmdir. Olaylar ihtilalin hemen öncesinde
başlar ve filmin arka fonunda tüm ihtilal süreci gözler önüne serilir.
Dünya sinemasında elbette ki isimleri zikredilecek daha pek çok aktör, aktirst
ve onların filmleri vardır elbette...Bu sanatçıları ve filmlerini ele alacağız
yer yer ama biz tekrar Türk filmleri diyelim ve Türk sinemasının ses getiren
filmleri ile gösterimine yasak getirilmiş olan Türk filmlerine şöyle bir nazar
eyleyelim
Tabii ki bir dahaki bölümde...
(
Patlat Bakayım Sekiz Kişiye Bir Gazoz- 7.bölüm başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
14.05.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.