Bir düşü öğütlüyor sessizlik belki de buğrasında kaybolduğum yalnızlık kulağıma küpe oluyor derken tıkanıyor kulaklarım ve devasa çatırtılarda çöküyor ayağımın altındaki zemin.

 

Bir mendirekse kaybolmanın rüştü.

 

Bir soyut resimse yüreğimdeki çığlık.

 

Bir soru ekine gebeyse gece ve sessizlik.

 

İç bükey bir aynaya yerleşebilirim de hani ve yerleşkemi sabitleyip bu sefer göğün en tepesine konuşlanırım gel gör ki yalnızlık benim kadim zaferim iken kocaman bir buluta nasıl hükmeder küçücük yüreğim?

 

Öfkemi uyuttum bu gün çünkü içime yağan yağmurdu sessiz acılarımın tutuklu nutku sonra da devirdim pencerenin yanındaki saksıyı ve yer gök toprak oldu yine de üzerimdeki ölü toprağından azat edemedim yüreğimi.

 

Kuruyan toprak gibi ellerimle kazdığım mezarım.

 

Unutulmuş bir suret gibi belki de üstüme sinen koku.

 

Aşk gibi yanılgıların baş şehri iken.

 

Şüheda mazim gibi ölümü esefle iteklerken.

 

Mecburi istikametteyim ve kuralcı ve disiplinli benliğimle bedenime zulmediyorum bazen aralıksız pedal çevirdiğim kondisyon bisikletim bazen aralıksız konuşup da hararetle bir çıkış noktası aradığım o dik yokuş ve verdiğim her molada içimi didiklediğim; rest çektiğim her sıkıntıda nemalanan iç sesim elbet dış sesle kapışan ve renk vermese de yüreğimin pembeleşen yanaklarım.

 

Aşkın bir ritim bozukluğu olduğuna inandığım.

 

Su damlatan sebilde saklı iken yüz ölçümü yüreğimin neminde saklı gözyaşım.

 

Sükûnet benzeri bir mizansen bellediğim rüyalarım gel gör ki kapıştığım nice alt ben ve ben-merkezcil olmayı mizaç edinmiş gölgeler nihayetinde bir başıma kalmışlığım.

 

Her günü adak bildiğim ve her yürekte bata çıka cebelleştiğim bir fırtına elbet rest çektiğim ön sezilerimden de asla kurtulamadığım ve arınmanın bedeli iken acılar ve ederi olmayan nice yüküm ve lahzada saklı mevzu bahis sorular gel gör ki şıkları asla yüzümde şık durmayan devasa labirent ve köklerimle sarıldığım inanç ve matem ve devre arasında ter atıp yeniden sahaya döndüğüm yürek kıblem.

 

Zoraki de olsa yaşamanın meali ve ırkı olmayan acılarla töhmet altında kaldığım ve eksiğim noksanım olmasa suçlu ya da hatalı atfedilen bir mizaç elbet şiarı mükemmeliyetçi niyazı da bitimsiz neşriyatı ise dünde kaykılan günü birlik acıları da şerh düştü mü tükenen vadem belki de hayata gitgide borçlandığım nihayetinde haczedilecek yüreğime de verip veriştirdiğim.

 

Gönlümün künyesinde bir seyyah rüzgâr ki sürüklenen bir minvalde rüzgâr olmaktan men edilmiş.

 

Aşkın furyasında bir derdest hece ki maneviyatın dokusunda bütünleşmiş kâinatla.

 

Anlatmaya mecalim yetmezken anlaşılmak adına verdiğim canhıraş mücadele ve işte saçıma konan her heceye ayrı ayrı atıfta bulunup aynı olmaya meylediyorum seneler evvelki çocuk yanımla depreşen yenilgilerime de yeniden şerh düşüyorum.

 

Katıksız yenik düştüğüm ve yargılanmaktan ötesi bir kör döğüşü iken ne de olsa yazmaya meylettiğim her satırdır benim kurtarıcım tıpkı Mevla’mın eşliğinde güttüğüm yorgun ruhum ve hayatın mealine denk düşen duygularla hemhal bir içimlik bir şiirin bile merhem olduğu kapanmaz yaralarım ve yarıladığım yol ve yamaladığım kadar da yankısı duyulmayan iç sesimin aslında bir fısıltıya denk düştüğü ömrü hayatımda hala son noktayı da koyamamışken elbet beklemeye de değecektir bu arayışım ve sonlanmayan acılarım ta ki…

 

 

 


( Aşk Gibi Yanılgıların Baş Şehri... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.06.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.