Ahlaki Bilincin Blok Taşlarını Kırarken Ellerimizle!
Düşünüyorum öyle ise varım dercesine, neden yıllardır
asırlardır dünyayı tamamıyla sarmayan, var olmayan bir musibet yani korona
neden ayağımıza kapılarımıza kadar gelsin ki? Çoğu zaman seçimden seçime gelen
zatlar gibi gelmediler! Gülümseyerek sonra unuturcasına değil, bir gelerek
unutulmamacasına geldi! Dünden önceki gün her günkü gibi değildi akşama çöken
karanlık, sabahında belli oldu Çin de Vuhan da, her şeyi ayaklarının altında
ezerek tüm alışkanlıklarımızı bizi ezerek geldi! Uzun geçilmez kıvrımlı yolları
bir saniyede aşarak koşarak geldi! Neden? Niçin geldi? Aslında neden niçin
önemlimi ki? Gelişiyle dünyamıza sıçrayışıyla tamamen değiştiren etkisi altına
alan korona! Dünyanın değil önce insanlığın karakterine bakalım, sonrasında
cevabını ortaya çıkaralım.
Bunca hınca hınç
nefret kin çıkar ilişkisi dünyanın içine dolmuşken, dünyamız nefes alamazken
savaş zulümden bencilikten dolayı, patlama noktasına kendi ellerimizle getirdik.
Ahlaki bilincin blok taşlarını kırarken ellerimizle, ortada ne ahlak kaldı ne
saygı değer, üzerimize nefret kin bencillik çöktü altında kaldık. Bu sağlam
olmayan gidiş bize bu musibetin kodlarını verirken, görmezden geldik, ”aman
bana ne diyerek” kulaklarımızı tıkadık, duymamazlıktan gelmenin bedelini
ödemeyi hak ettik. İnsanları kendi çizdiğimiz içine mahkûm ettiğimiz sınıf soy
asalet değerlendirmesini kendimize göre sınıflandırarak, kendimiz dışındakileri
yok saymanın altında ezerken, hep birlikte ezilmek neymiş öğrenmiş olduk.
“MEDVEDENKO - Neden hep karalar giyersiniz siz?
MÂŞA -Hayatımın yasını
tutuyorum. Mutsuzum.
MEDVEDENKO - Neden ama? (Düşünceli.) Aklım ermiyor.
Sağlığınız yerinde. Babanız zengin değil ama durumu hiç de kötü sayılmaz. Bir
de beni düşünün. Ayda topu topu yirmi üç ruble geçiyor elime, emeklilik
kesintisi de caba, ama yine de yas tuttuğum yok. (Otururlar.)
MÂŞA - Para... Ne önemi var paranın! İnsan yoksulken de mutlu
olabilir”1
Dün yaşantımızla dünyamızın hararetini en üst düzeye
çıkararak camların buğulanması sebebiyle, buğulanmış camların arkasında
dünyamıza bakarken, gerçekleri feryatları savaşları görmezden gelirken, herkes
gerçeği değil de görmek istediğini görmek isterken, lakin ortalıkta birilerinin
eliyle gereksiz sebepsiz çıkar sömürü eliyle gezen zulümle beraber haksızca
alınan canlarla beraber ölüm vardı. Kimse buna ölüm değil kimisi kader, kimisi
hak ediyorlar, kimisi karışmaya ne gerek var bir gün değişir falan filan
derken, Rabbim bunları düzeltmemiz için bizi dünyaya göndermişken, bizlerde yan
gelip yatar iken, Rabbim birilerinin eliyle, ”ölüm öyle olmaz böyle olur””. Çaresizlik öyle olmaz böyle bulunur” diyerek
koronayı üzerimize musibet olarak gönderdi, ders almamız için, lakin hala ders almış
değiliz! Nankörüz! Hala ders almadan her şeye sırtımızı dönerek yaşamaya devam
ediyoruz!
Keşke olaylara verilen tepkilerin duyarsızlığın olaylardan
önce gerçekleşmiş olmasını ve hala bu olaylardan sonra bir önlem almak için bir
adımlar atılmasını isterdim, lakin gelin görün ki dün süper güç olanlar
yerlerde sürünürken hala dünyayı daha da yok etmek çabalarken hiç ders almış değiller,
geriye kalanlarda birleşerek ders vermenin de peşinde değil, Türkiye hariç, vesselam.
Mehmet Aluç
1- MARTI & VİŞNE BAHÇESİ-Anton Çehov