‘’Beni seviyor musun?’’
Dozunu ayarlayamadığım bir ilacın
nihayetinde doz aşımı yapıp beni fazlasıyla tehdit ettiği bu da yetmezmiş gibi
sırnaşık bir yorgunluk ve bezginlik.
Su küresinde hangi kaçkın damlayım
sahi ve ne zamandır ruhum bu denli çökertme oynamamıştı.
Havanın sıcaklığı da ayrıca sitem
ettiriyor yüksek neme elbet nemli gözlerimin fazla mesaisini saymıyorum bile.
Sırça köşküm yok artık ve evet,
yokluğun dibini boylamış bir çörekotu gibi nazarlarını uğurluyorum kem
gözlerin.
Bir inilti ise baş koyduğum.
İsyankâr bir vakursa adımla eşleşen.
Göğün katedralinde bir çiy tanesi
belki de dama konan ve işte o bitimsiz uğultu başladı yine.
Sözcüklerimi kırağı çaldı.
Önce hayallerim çalınmıştı bir kez ve
şimdi de…
Yankısı da yok düş kırıklarımın çünkü
hepsini iç cebime sakladım bu da yetmezmiş gibi kalemime ve ağzıma uzun bir
fermuar çektim ve kilitledim de.
Bir zeytin çekirdeği gibi
hissediyorum kendimi: bozguna uğramış ve yenmiş bitmiş etlerinden zeytinin arda
kalan.
Ekmek kırıntılarını ise az evvel sundum
yavru serçelere sonra da çektim perdeyi gerçi İlahi Göz her şeye ve her kareye
vakıf ama ben bir şekilde görünmez olmalıyım ve duyulmaz nihayetinde yazmaz da
oldum ya…
Yaza yaza günü ürettiğimi düşünürken
sunumu insanların:
Elbet ömrümü tükettiğime dair geri
dönümler aldığım ve son zamanlarda haddinden fazla yasa ve yasak ve taciz yüklü
cümlelerin saldırısına uğrayıp sözüm ona siperime ya da önceki kozama
saklandığım. İyi de; bu, ben olamam ve nihayetinde beni bana düşman kılan bunca
eziyet ile meziyetlerimi yok saydığımın da garantisi iken sessizliğim.
Acının üresi gibi.
Aslında yalnızlığın güftesi.
Elbet suskunluğum iken en verimli
gübre, kalemimi besleyen ve içimi esneten sancılı bir gerilim yay gibi
gerildiğim ve kendimi hedef aldığım ve bir ömür kendimi arayıp da tam
bulmuşken…
Çatlak duvarlar belki de sanrılı bir
İstanbul masalı her an deprem olacakmışçasına içime kapandığım. Ve yetmedi…
Korona denen illetin yakasına yapışıp
da koca cihanın belki de ölümden kaçmanın diğer adı iken insanlardan uzak durmanın
tek kurtuluş olduğu gerçeğine inandığım ve inandırıldığım.
Cismen uzak kaldığım bir dünya ve
nihayetinde yazma fiiliyatı ile duygu ve düşüncelerime yoldaş olan nice insanı
da kendimden uzak hissetmeme vesile olan sayısız olay ve zulüm benzeri örneklemler.
Herkes yaratılıştan iyidir tanısı ile
tüm cihanı kendime yakın hissedip insan sevgimle şerh düştüğüm bir dünyanın
nihayete erdiği varsayımı ve akabinde kalemimi kırıp kendimle restleştiğim daha
doğrusu ufkumu daraltıp kendime hapsolduğum ve zulüm reçetesinde ana başlık
iken sevginin doz aşımından zehirlenip kendimi yalnızlıkla cezalandırdığım.
Elbet yetemediğim insanlar en başta
iken en yakınlarım ve daha çok sevmem nasıl bir zarar yaratabilir ki, demenin
meali ile kendimle yüzleştiğim şu son zamanlar.
Yüz göz olduğum bir rüzgâr içime
esen.
İç sesimdeki donukluk ve
bakışlarımdaki parlaklığın artık siyaha döndüğü ve şiirin gamzelerini yok sayıp
şiir gibi yaşayıp resmederken hayatı şiirlerden ve mutluluktan uzak kaldığım ve
nerede ise asırlardır kendime bu zulmü yaşatırmışçasına savsakladığım binlerce
duygu ve düşünce sadece kesif bir sessizlik ile ödüllendirildiğim akabinde
radarımdaki aşırı basınç ile sessizliğin infilak etmesinin de kaçınılmaz olduğu
gerçeği ve gerekçesi.
Düş yorgunuyum.
Düzenbaz düzenekte neye denk
düştüğümü tam da ispat edecekken gerçeklerin kulvarında içimdeki çocuğu
öldürmenin zevkine vardığım.
Gölgeler.
Kuytularda saklı sırlar.
Yobaz söylenceler ve sivri dilli
şeytan.
Meleklerin dokunulmaz olduğuna şerh
düşüp aslında bir melek olmanın tadına tam da vakıf olacakken…
Nasıl bir cüretse artık kendimle
çeliştiğim ve kendime ateş püskürttüğüm ve işte acıların alyuvarlarında oluşan
pıhtılar ve akyuvarların boynuzladığı kan hücrelerimde aslında atıl bir yüreğin
kımıltılarına denk düşerken.
Bir metafor adeta.
Mukozası kayıp bir düş belki de.
İçime ektiğim binlerce cümle ve
devindiğim imleç.
Aşkın kimyasında saklı hüznü bile
delip geçen yalnızlığın şüheda kanatları ve kanamalı mazisi.
Bir övünç ise ıslıklayan.
Bir ibare ise içimdeki mutluluğa ket
vuran.
Dokunaklı gözeneklerim ve nefes alıp
vermenin kimi zaman imkânsız hale geldiği gerçeği.
Uyuduğumsa bir yalan.
Uyumsuzluğum da değil hani, beni
insanlardan uzak kılan…
Anlatamadıklarım ve
anlayamadıklarımla eşleşen İlahi Güç benden çekmezken elini ve yardımını…
Gürültülü sessizliğe maruz kalıp bir
açılım da getiremezken insanlığın sessizliğine akabinde kendimi bolca
suçladığım ve önsezilerimden arınıp bir dip not eklemek adına güne ve ömre.
B/öldüğüm hece hece.
Ördüğüm duvarlar öncesinde sınırlarımın
ihlal edildiği.
Ve gözü pek bir esinti aşina olmakla
kalmayıp içime üflediğim ve sözcüklerin etekleri tutuşurken inadına üzerine
benzin döküp daha da mutsuz olmanın yollarını aradığım ve içimdeki umudu
araklayanlar gel gör ki gönül gözüme de kimseler perde çekemezken…