Her düşün bir iklimi vardı keza her
iklimin de bir düşü.
Maviden muhtırasıydı yangının
istikbal vaat eden
Bir yeminde saklı gizem
Gözünü esirgemediği her ülkü
Lanetin tefsiri belki de erişemediği
Yalnızlığa paha biçilmezdi
Yalnızlık bu kadar vurucu olmasaydı…
Yalandan aşklar olurdu payidar
Bir töhmetse nefsin azmanı
Bir haşmetli menkıbe ise yüreğin
yorganı
Kâfir gölgelerin de uğursuzluğu
Ve işte ve işte taşkınlara mahal
verdi isyan
Şeytan taşlayan nice imge
Bazen batık geminin kaptanı
Bazen çatık kaşların kahramanı.
Yanıldığı kadar da yanıltmadığı
varlığın
Kök hücresinde yalnızlığın nazar
boncuğu
Kem gözlerden gelecek haris esinti
Yaktırdı işte döşeği vicdanı
Şimdi evrelerin muadilidir şiir
Şimdi şairin yufka yüreğidir
O beyaz mendilin asaleti.
Yorgunluğun da baş tacı gece
Günde kaykılan bir iz gibi
Peşinde efkârlı dağların
Sırtını dayadığın babanın da
imgesidir her biri
Yalandan ölenler
Aslında muhasebesi ömrün
Şatafatlı bir gizem
Muhtırası elbet yalnızlığın.
Kırık tokanın vidaları gibi sökün
eden
Kayıp vicdanın da kara gölgesi
Hangi lanet sonlanmadı da
Çocuklardan uzak kalamadı o kara
leke.
Varlık…
Ne şaibeli ne fiyasko
Karaçalı misali dolanan heceler
başının da tacı
Şairin
Ölümüne hak ettiği mutlu rüya
Feleğin takdiri madem matem
Aşkı küreyip de kaybolan
O izafi ışık
Bir bir sökün eder gece ve müridi
yıldızlar.
Kanaviçe göğün tüten dumanı
Aslında yorgunluğun dini imanı
Sevdiğine daha çok sitem eden bir
terennüm
Yalnızlığın ilahı bir sırdaş
Katık ettiği her dua
Yürekte saklı iman dolu fıtrat
Şimdi dönüp de köşeden
Kaçacağı neresi kaldı ki efkârın?
Gönül gözünde titreşen ela inilti
Kulağın duymadığı en nazenin esinti
Bir rubai belki de lanetin izi
Ömürlük hezeyan ne zamanki sonlanacak
Muradı dillenen şair kayıplarda
epeydir
Aşkın şerefesi
Yüreğin künyesi
Küsen bir çiçek gibi
İçre açan felekte saklı o mukaddes
tebessüm.