Ara namelerin iklimler dokuduğu bir
şehrin güftesiyiz, sevgili benlik belki de senli benli olamadığım içindir bu
cürüm.
Yorgunluğunsa İlahi serzenişiyiz: her
baş koyduğumda boş veremediğim çatlak duvarlarında ruhun atan trafolar gibi
yalnızlığın da manifestosudur yazmaya durduğum her şiir.
Kıyama durduğum Araf’ta bol kepçeden
hüzün menüsüne hoş geldin, benlik ve biz olmaya meyledip kuru başıma yasladığım
başım Tanrı’ya elbet aşkın da merhalesi içine düştüğüm yangında bir bardak
soğuk su içip de yuttuğum ateşten cümlelerin üzerine ve kevgire dönen kelamın
da surlara teslim ettiği ruhu.
Günlerden boş vermişlik, sevgili
benlik bir de hırpani varlığıma verip veriştirdiğim.
Çok geç de kalmış olabilirim hani bu
yüzden gözüm kapıda.
Erken kalkmayı vazife bildiğim
yılların yorgunluğu var göğsümde ve göğüs kafesimde binlerce kuş lakin
kanatlarını günler evvel kopardım ve köpeğin tasmasını da uzaklara fırlattım.
Ağzından salyalar akan hayallerin ve
göğün tanrısı madem yarım kalan sevinçlerim: ve işte sadece O’ndan dilediğim
sadece Onunla varlığımı zerre bildiğim ve her müşküle düştüğümde meşgule
verdiğim yüreğim.
Bana katlanamazsın ki katlanmaya dahi
meyletmedin, sevgili benlik ve ben; dirlik ve birlik sancılarıyla dokuz
doğururken her birinin başını da sen kestin elbet haiz olduklarımız az gelmişti
insanlara ve ben insanlığı bir ganimet bulmuşçasına sevip sahiplenirken
itildiğim o uçurum kıyısında tutunduğum son dalı da sen kestin ellerinle.
Elbet görünmezliğin.
Elbet sahipsizliğin.
Elbet çark edişin.
Farklı olabilirdim daha doğrusu
farklıydık lakin göze alamadın biz olmayı ve beni tek başıma bıraktın ki
bıraktılar da ortada sahipsiz bir çocuk gibi.
Hayallerimi dün toprağa verdim ve bir
ağacın altına gömdüm.
Saçlarım örülüydü dün.
Bu günse dökülüyor tel tel ve ben darağacına
yelteniyorum yeniden başımı teslim edeceğim bir yakarışın haşmetli gölgesinde
tahayyül ettiklerimle yolumu alırken şimdilerde kendimi alamıyorum sair
yenilgiden.
Yazmak bile anlamını yitirdi son
zamanlarda tıpkı unutulduğum bir köşede neyin tasvirini yapacaktım ki sonramla
iştigal hangi maziden dem vuracaktım?
Kindar bir neslin tapınağı adeta
egolar.
Kibrin de yansıması ve başa aldığım
hayat hikâyem belki de sonlanmasından yana çok da telaşım yokken hani ki
aştığım yollarda taşkınlara sebebiyet verdi coşkum yetmedi:
Yetindikçe yetemediğim kim varsa
yitiminde umudun kavisli yollarında ruhumun bir gönül yelpazesinde salındıkça
salındığım ve aklımın karesini alıp yalnızlığın kareköküne b/öldüm elbet elde
devasa bir ondalık sayı artık nereye nasıl yuvarlayacağımı bilmediğim.
Okulda gördüğüm tüm finansal tablolar
iflasını duyurdu nihayetinde ve bakiyesi ölüm olan resimler gördüm; ifşası acı
olan yollardan geçtim; inkârı mümkün olmayan sayısız yeis ile yuhalandım.
Kambersiz düğün de oluyormuş.
Çalgısı çengisi olmayan ziyafetler de
hele ki acıya düşkün kaderin tozlu yollarında ayağımın takıldığı bir çukurda
insanlar ölümü provasını yaparken ben hala coşkulu zümrelerce dışlanmanın
yasını yaşıyorum.
Kasvetli hayatlardan biri çalıp
çırptığım mutluluk bana bir beden büyük gelirken.
Kilit altına aldığım aşksa artık
acıdan başka bir şey vermiyor ve ben sessizliğimi koruyorum en azından İlahi
Ateşin kıvılcımları ile güne ve hayata tutunuyorum.
Geç kalmışlığım için de senden özür
diliyorum, benlik ve…
Beylik söylemlerden haz etmediğim
için kendimi esefle kınıyorum.
Lades demeyi özledim belki de ve lal
yüreğimle ihtilaller yapıyorum mevsimin uçuşan eteklerinde bir semazen gibi
tutunuyorum kalan yarıma.
Yarınımsa günden çok uzak ve mazideki
alacak-verecek kavgalarıyla içli dışlıyım elbet tutarsızlığınla bana verdiğin
eziyeti de hesaba katmıyorum bile.
Bilmediklerin keza benim de
bilemediğim.
Bilediğim kadar ruhumu bildiklerimle
avunmayı da geçtim ve içine sıkıştığım bu oyukta sadece gagalıyorum ölü
mısraları.
Neyin tahayyülü ki olumsuzlukların
itibar görmediği bir düzenekte artık kime neyi ispatlayacağım ki bu saatten
sonra hele ki yüreğim de saatim de çoktan stop etmişken kimse de beklemesin
hani benden mutlu hikâyeler en azından kendimi rahatlamak adına yazarken yaşamanın
da hangi evresinde olduğumu sadece Allah bilir.
Bizlik resimler de yok artık ve biz
olmanın meali sadece yazıya dökülürken kimse de savunmasın yazın geldiğini hele
ki yazın denen deryada ben tek bir heceye dahi denk düşmezken elbet yarıladığım
hayallerin ve kopuk ruhumun da ihtimaller dâhilinde yaşadığı asla bir şehir
efsanesi değil hele ki şehir bile sıdkından sıyrılmışken hayallerin.