Düş büklümleri bir de yorgun ve uzak
limanlar…
Göçeli çok oldu şehirden ve
şimdilerde şiirlerde volta atıyoruz.
Ne var ki bunda hele ki şiirin tapusu
şehrin üstünde değil iken gel gör ki sevmenin amblemi teyit ederken yetim
benliği.
Hayatın bir handikap kimi zaman bir
düş olduğu gerçeği aslında gerçeklerin asılı kaldığı bir rivayet ne zamanki
yüzümüzden düşenlerle kendimize yeni bir ömür ördüğümüz gerçek olacakken.
Mevsimsiz acılar teslim aldı kalemi
ve aşkın mevsimi kanatlanırken dolunayın haşmetli güncesi güneşi yok saydı
belli ki yok sayılmanın azameti ile kırağı çaldı düşler ve müptelası olduğumuz
şiirlerden bir an bile olsa başımızı kaldıramadık.
Sözcük cumhuriyetinde akışkan bir
rivayet ve gecenin teninde dolaşan rüzgâr ve yıldızlar ıssızlıkla hemhal
dökümlü eteklerinde mavinin gizine teşrif ettik cihanın.
Öznemizle saklandığımız.
Özümüzle nemalandığımız hayaller.
Bastı bacak boyu imgelerin elbet rüzgârına
kapıldığımız aşkın da peçesi ve için için yanan bir ateş lanetten uzak bir
hayatın da özlemi.
Dip boyası gelmiş meğer ömrün.
Övünç yüklendiğimiz her öğün.
Şatafatlı bir yalnızlık panayırı ve
göçebe ruhun da nihayetinde firarı elbet iki seksen yatmış bir özlemle sarışın
bir neşenin de hicvinde tanıklık yaparken yaralı mevsime.
İllet rüzgâr.
İzbelerde saklı renkler en çok da
beyaza kök söktüren.
Ve aşkın dikiz aynası.
İşte şehrin tabelasında yeni bir
çentik daha attık ve erteledik ölümü şimdi kanatsız rüyalarda g/iz sürüyoruz
aşka veryansın eden bir matemle küredikçe kürüyoruz hüznü ve sevecen kuşlar cennetine
göç ediyoruz elbet üstündeyiz sihirli süpürgenin ve çat kapı burada çat kapı
hayatın arka bahçesinde uçuşan ruhlarımızla beyitler örüyoruz derken acıları ve
karanlığı gömüyoruz.
Yalnızlığın dolgun seyri: kilitli
yürekler aşkın ambarında kurusıkı söylemlerle raks ediyor ve göğe eşlik eden
dualarla savıyoruz sıramızı ve her müşküle düştüğümüzde daha çok daha çok üzülüyoruz,
şakıyan sesinde bülbülün; hüzün çalan tefinde meleklerin belki de kıtalar
arasında yolculuk yaptığımız şiirlerin de en yüksek rakımında tek lüksümüz iken
sevmek ve yazmak.
Göreceli bir muvaffakiyet, asil bir
seyyahın imbiğinde saklı dirayet ve kayrasında günün, salınan bir rehavet ile
at koşturuyoruz kayıp ruhlar cennetinde hele ki aşkın asası da yürekten yüreğe
dolaşırken medet umuyoruz kaderden bazense mutluluğu men ediyoruz aşk adına
telaşlı bir koşuşturmaca en çok kendimize yabancı en çok kendimize düşman bir
izlekte topa tutarken iç sesimizi.
Geviş getiren dış ses ve matemi ön
yargıların bir bir ayrı düştüğümüz insanlar ve mutluluk en çok da hüznün ve
çaresizliğin radarına yakalandığımız şeffaf yüreğin de seyyah imgesi iken
mevsimden kalan son kırıntılar.
Yazın esareti ve güneşin.
Aşkın aralıksız hicreti.
Şiirler iken gıdamız ve
soluklandığımız her dize aslında takvimden düşen bir yaprak gibi için için
yaklaşmaktan haz etmediğimiz meçhul sonun bakiyesi iken umut ve dünde saklı
kaygılar ruhu teslim almışken bir metafor gibi esinlendiğimiz aşka nazireler
sunduğumuz bilip bilmeden kendimizi yok saymaktan geçerken hüznün tefrişi…