‘’Aşk, imkânsız bir sonsuzluk rüyasıdır.’’(Alıntı)
Yalnızlıkla boy ölçüşen bir hegemonya ve işte sonsuzluğun minvalinde görülen bir rüyanın da eritildiği o pota.
Sözcüklerin yankısı.
Şehvetli bir dans adeta sonsuzluk rüyası.
Bir adımda saklı iken en uzun satır
Bir satırın dahi hizaya getiremediği şair
Düşülen yol
Düşlenen mevsim
Zanların değil zaman aşımına uğrayan
Aşkların rüyası
Bir heyecandan çıkıp da yola
Zemherilerde ölen Anka kuşu
Yoksa derinlerde mi saklı o tevazu?
Hani İlahi bir satır bilip de
Şiiri gönlüne sokan bir düşün arka sokağı.
Iskartaya çıkan kimi zaman
İstikbali elbet saklı Hakkın nezdinde
Sür-git heceler
Göğe yakın en delik
Elbet içine düştüğün o boşluk.
Şimdi harman dalı oynuyor imgeler
Sonrasızlığın tahayyülü ise
Göz ucuyla baktığımız bir ömrün
Ölümü dişleyen bir mayın tarlası
Arka sokağın da çıkmazı
Her reşit imgede saklı sözcüklerin heybesinde
Savrulan bir kar tanesi adeta
Kanamalı bir rüyadaki kesif yolculuk.
Müdavimi olmaksa hüznün
Reçinenin yumuşak dokusu
Yalnızlığa da düşen leke.
Ah, minvali aşk olan hangi öyküyse
Bir sürahi soğuk suyun da dondurduğu heceler
Kanaviçe desenli bir özlem
Ruhun fotokopisi elbet
Lehimli düşlerden arda kalan sür-git realite.
Geniş dökümlü eteklerinde şehrin
Işıyan bir yıldız gibi
Göğsün de çeperinde asılı mehtap
Salınımı ömrün girift bir heceden çıkıp da yola
Varmayı ertelediğin hangi cesaret ki
Kandıkça ölümü soluyor insan.
Öykündüğümüz kadar yalnızız.
Mahkûm edilmişliğimiz de değil yazgıya
Koyu gözlerinde kederin isli bir yürek
Zemherilerde açan çiçek çiçek
Maktulü bir şiirse
Varsın kalemin elinden olsun o hazin son
Hani olur da yeniden başlarız bir yitimle
Bir de söküklerine müptela duyguların
Soykırımı olsa olsa insanlığın
Devasa bir rehavet çöreklenir de hani geceye…