Düşlerimin yankısını duyuyor musun, sefil ruhum ve kat kat şiirlerle hala da kat izi kalmışken mavi iskeletimde?

 

Her düşün ön provasıdır gerçek hayat bu anlamda sahnede oynanana dikmiyorum gözümü varsa yoksa sahnenin arkası.

 

‘’Biz ayrı ayrı iyi insanlarız

Biz yalnızken herkesi severiz

Gecemiz büyüktür, güzeldir.

 

Birden korkarız

Yalnızlığımız ortada bırakmıştır bizi.

Bu kadar insanı nasıl severiz?’’(Ş. Erbaş)

 

Sessiz bir alfabenin son harfiyim belki de anahtar deliğinde uçuşup da yüreğimin ta içine konan kelebekler gibidir sözcüklerim her gece devşirme gölgelerle hemhal söküğümü dikme telaşında oysaki ringe çıkmış bir boksör gibi kendimi yumrukladığım da kaçınılmaz olan.

 

Varlığıma ket vuran bir hiçlik küfesi ve işte devreye giren duygular kimi zaman düşüncelerim asma katında yalnızlığın asılı kalmışken ve hala toprak çekiyor, demenin de meali ışıyan yüzümde yorgun farlar kimlik sorarken.

 

Yorgun bir m/artı olmanın özlemi belki de eksi hanesinde raks eden sonsuzluğun da diri sesinde kanat çırpınan bir güvercin oysaki ait olduğu tek yer avlu gerçi geçiş izni verilmiyor bir geçitten diğerine ama.

 

Ve işte soluklanıyorum her şarkının nakaratında yeniden doğmanın da müjdecisi iken lal satırlar koyu bir renk belleyip de mürekkebi ne zamanki kâğıda boca edeyim açıldıkça açılıyor rengi ve bilincim daha da açılıyor ve kapanan kapılara değil içine düştüğüm cennetin tadını çıkarıyorum üstelik kimselerin bilip de göremediği ve soytarı kalemimle sözcük avına çıkıp da kendime yakalanıyorum işte.

 

Kocaman bir delik içimde.

 

Bir o kadar göğün tam da ortasında ve kara delik olup olmadığını dahi merak etmeden içine doğru yürüyüp korkumun üstüne gidiyorum ve içimdeki şehla gözlü yalnızlığı mat ediyorum.

 

Sevginin tadına varan bir fani olmanın da ötesinde sevgisizliği rütbe yapanlara da aldırış etmeden sevdiklerime sıkı sıkı yapışıyorum.

 

İçimden geçen o tren ve hangi kompartımanda olmak değil de hevesim bilakis lokomotifi olmak hayatın ve duyguların en azından içimde sürüklenene binaen dik durmanın dağın zirvesinde yaşamakla da eş değer taşıdığı.

 

Sözcükler elbet kumpanyam.

 

Yalnızlık ise en belirgin imleç.

 

Su doku oynayan bir çocuk gibi belki de hala öğrenme hevesiyle bir yandan da içinde yaşadığım su küresini de kırıp imha etmek istiyorum bu kıstırılmışlığımı gerçi bir yerlerim illa ki kanayıp da dokunulmazlığımı sonlandıracağım ama ve işte kol bastı oynayanlara bakıp içimdeki dinginliği korumak adına ant içiyorum şerefime.

 

Issız bir yolun çenebaz kaldırım taşları ve taşlar dahi sökülürken yerinden kendime tüm taşları yerine oturtmak istiyorum bir elimde mataram diğerinde kocaman bir ışıldak üstelik kodaman gölgelerin geçiş hakkı tanıyıp tanımaması da umurumda değilken.

 

‘’Mazlumun acısını zaman bir yaşama gücüne dönüştürür de, zalimin kötülüğü ölümden sonra da sürer gidermiş.’’ (Alıntı)

 

Bir duygunun bir sözcüğe yarenlik ettiği ve kaçınılmaz ne varsa sırların içinde şaşalı bir karanlıkla görünmez olduğuna meyletse de…

 

Bir boşluksa dolması asla mümkün olmayan…

 

Ve acının bağışlayıcı sularında illa ki birilerini ıssız, kıyısız ve korunaksız bırakmışken en çok da kendi gölgemizden korkarken bizden aciz addedilen kim varsa yarasını acımasızlıkla deştiğimiz…

 

Delişmen bir rüya görürken biten film sahnesi elbet gerçeklerin başrole soyunup insanlığın yarattığı izdihama illa ki birileri dur diyecekken elbet İlahi Adaletin tecelli ettiğine ve yeniden tecelli edeceğine yürekten inanmışken…

 

‘’Dünyaydı belki de burası. Göğüyle, deniziyle var olan dünya. Ve senin hiç katılmadan yaşadığın bir yer…’’(S. Aydın)

 

Bir düşe kenetlendiğim doğrudur hem de en doğurgan düş bile dişimin kovuğunda kalırken.

 

Artı parantezin hiçbir faktörü yok bu yazıda en çok görünmeyen buz dağını değil eritmek daha da buz kesmişken evren.

 

Noktası olmayan bir huzur diliyorum Rabbimden ve de insanların elini çabuk tutmasını yoksa nasıl arz ederim ben söyleyemediklerimi?

 

Günü bölen bir yangın oysaki aralıksız yağmıştı yağmur elbet sadece benim ıslandığım ve şartlandığım ne ise şerh düştüm bir kez daha hayallere elbet gün boyu gördüğüm ve gece oldu mu yerini düşlerin aldığı en çok ıssızlığımın kurcalandığı bir şehir günlüğü.

 

Depreşen bir hüzünle sırdaşım madem ve işte avuç açtığım rahmete sonunda kavuşup hayatı yaşanır kılmak adına tüm sakinliğimi korumak zorunda kaldığım oysaki duygular fazlasıyla çığırtkan ve işte kalemin nefesine eşlik ediyorum bir yandan da nefsimi öldürmenin verdiği hazla kendimi asla yalnız ve aç hissetmiyorum.

 

Bir çağrışımı beklerken aklımın koridorlarında ve iri damlalar cama vururken ama kolay kolay da temizlenmez hani yeryüzü hele ki müdavimleri hayatın şatafatlı ve isyankâr yaşarken.

 

Göğün tentesine sığınan binlerce kuşu görebilmekteyim üstelik gecenin bu karanlığında dua ediyorum onlar için çünkü kısa bir zaman evvel kumrunun yavrularının bahçeye düştüğüne tanık oldum yoksa bu da mı bir düş üstelik dünümde ve çiçekli balkonumda kalan.

 

Çiçeklenen bir yeryüzü hayali en azından her birey kendini tahlil edip hayallere ve geleceğe çiçekler eksin diye.

 

 

 


( Çiçeklenen Bir Yeryüzü Hayali... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 5.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu