DİKKAT! Bu yazıda ürün yerleştirme vardır.
****************
Evet, şimdi 36 yaşında yaşında olduğuna göre demek ki bundan yirmi sekiz sene kadar önceydi hadise.
-Baba yaaa. Şu çıkarma işlemini yapamadım.
-Hımmm. Getir birlikte bakalım.
Oğlum Cihangir ilkokul ikinci ya da üçüncü sınıftaydı ve yapamadığı çıkarma işlemi 5000-2384= ? idi
-Hımm bayağı kolaymış. Şimdi bunları alt alta yazalım. Sıfırdan dört çıkar mı?
-Çıkmaz.
-Aferin benim akıllı oğluma. Bu durumda ne yapıyoruz?
-Ne yapıyoruz?
-Komşudan bir onluk alıyoruz.
-Ya komşuda yoksa?
-Vardır vardır.
-Emin misin?
-Oğlum! Bilmesem vardır der miyim hiç?
-Tamam o zaman ben komşudan bir onluk isteyim.
Daha ben '' Lan nereye gidiyorsun?'' Demeden fırladı mutfağa ve elinde bir fincanla karşı komşunun kapısını tıkladı.
-Müberra Teyze babam gönderdi beni. Sizde varmış. Bir fincan onluk rica edebilir miyim?
Müberra Teyze şaşkın şaşkın bakıyor. Benim de çıktığımı görünce direkt bana sordu.
-Sami Bey ! Cihangir bir şey istedi ama ne olduğunu anlayamadım. Kahve mi, tuz mu, şeker mi ne istiyor?
-Yok Müberra Hanım. Onları istemiyor. Dayak istiyor eşşek sıpası.
-Anlamadım?
-Neyse Müberra Hanım. Anlatması uzun sürer. Siz kusura bakmayın. Rahatsız ettik.
-Rica ederim Sami Bey. Ama doğrusu merak ettim ne istediğini.
-Ondalık istiyor efendim, ondalık.
-Ha?
-Matematik çalışıyoruz da. Sıfırdan dört çıkmayınca komşudan bir ondalık alırız dedim, o da direkt size geldi.
-Ha ha haaaa. Hay Allah'ım ya. Çok hoşsunuz vallahi.
-Ona hoşluk değil şapşallık denir ya neyse. Tekrar özür dilerim.
Cihangir'in yaptığına şapşallık demiştim ya bir taraftan da kara kara düşünüyorum: Komşudan onluk almadan o şerefsiz sıfırdan dördü nasıl çıkartacaktım? Üstelik benim de Lise yıllarında matematiğim sıfırdı.
Eve döndük ve tekrar masaya oturduk. Ulan anasını satayım bizim öğretmenlerimiz bize '' Komşudan bir onluk alırız'' Dediklerinde şıp diye anlamış ve kavramıştık olayı. Peki benim velet niçin anlayamıyordu? Namussuz sıpa '' Atma baba, çocukları leylekler filan getirmiyor'' Demesini biliyordu da komşudan bir onluk almayı niçin bilmiyordu?
-Baba yaa. Daldın gittin. İşlemi yapsana.
-Bak oğlum. O sıfır var ya. İşte onu 10 olarak düşün. Ondan 4 çıkarsa kaç kalır.
-Altı kalır.
-Aferin benzim zeka küpü oğluma. Yaz şimdi altıyı.
-Yazdım.
-Çok güzel.
-Öteki sıfır ne oldu?
-Haa anladım o da on oldu. Ondan sekiz çıkarsa 2 kalır. Onu da yazayım mı?
-Yok yanlış. O sıfır 9 oldu.
-Niye ki? İlk sıfır on oluyor da ikinci sıfır neden dokuz oluyor?
Al başına belayı. Öyle ya ilk sıfır on oluyor da ikinci sıfır niçin dokuz oluyor?
Ben kara kara ikinci sıfırın niçin dokuz olduğunu nasıl izah edeceğimi düşünürken hanım geldi yanımıza
-Baba oğul ne yapıyorsunuz bakayım?
-Cihangir'e matematik çalıştırıyorum.
-Hımmm. Güzelmiş. Eeee benim aslan oğlum yapabiliyor mu?
-Valla ben anlatabilsem yapacak da bir türlü anlatamıyorum şu komşudan onluk alma işini.
-Komşudan onluk almak mı? Ha haaa haa. Patates, soğan mı alıyorsun? Ne alaka komşudan onluk almak?
-Yahu komşudan onluk almadan beş binden iki bin üç yüz seksen dördü nasıl çıkaracağız benim akıl kumkuması hanımım?
Cihangir de şapşal şapsal bakıyor. Babası yani ben hem komşudan onluk almamız lazım diyorum hem de çocuk komşudan onluk isteyince ''Gel lan buraya eşek sıpası'' Deyip geri çağırıyorum. Annesi ise gayet kendinden emin komşudan herhangi bir şey almadan meseleyi halledebileceğini söylüyor.
-Çok kolay.
-Çok mu kolay? Ulan okuma yazmayı daha yeni öğrendin. Halk eğitim kursları sayesinde, az buçuk da matematik öğrendin diye başımıza profesör kesildin yani.
-Verin göstereyim isterseniz. Çok basit. (Bu arada sizler de kağıt kalem çıkarıp sağlama yapabilirsiniz. Aynen benim, zamanında yaptığım gibi...)
Hayret ve dehşetle eşime bakarken o Cihangir'e sordu:
-Beş binden bir çıkarırsak kaç kalır?
Cihangir anında cevabı patlattı.
-Dört bin dokuz yüz doksan dokuz.
-Aferin...Şimdi defterine dört bin dokuz yüz doksan dokuz yaz.
Ben hayretle '' Ne olacak bu işin sonu? '' Diye bakarken benim okuma yazmayı daha yeni sökmüş, matematiğin de henüz alfabesinde olan eşim bir soru daha sordu Cihangir'e
-Peki iki bin üç yüz seksen dörtten bir çıkarırsak kaç kalır?
Cihangir yine anında cevabı patlattı:
-İki bin üç yüzseksen üç kalır
-Çok güzel. Şimdi iki bin üç yüzseksen üçü,daha önce yazdığın dört bin dokuz yüz doksan dokuzun altına yaz ve herhangi bir komşudan herhangi bir onluk rica etmeden çıkar bakalım.
Cihangir başladı:
-Dokuzdan üç çıktı altı
-Dokuzdan sekiz çıktı bir
-Dokuzdan üç çıktı altı
-Dörtten iki çıktı iki
-Anneee, iki bin yüz altmış iki oldu.
-Aferin benim akıllı oğluma...
Ben şaşkın şaşkın komşudan onluk alarak yaptım çıkarmayı. Evet, sonuç doğruydu.
Hanım şişinerek sordu.
-Nasılmış Sami Efendi? Komşudan onluk almadan da oluyormuş değil mi?
-Valla hanım haklısın. Oluyormuş. Olmasına oluyormuş da ulan bizi ne diye o kadar yordular, komşulardan onluk isteye isteye helak olduk vallahi.
- Eeee artık zaman değişti. Zamana ayak uydurmak lazım. Neyse ben mutfağa gidiyorum. Yapamadığınız bir işlem olursa seslenin bana.
'' Havan batsın'' Diyecektim ama diyemedim. Haklıydı.
Evet ilk raundu kazanmıştı ama henüz maç bitmemişti. Zira Cihangir'in ikinci sorusu daha farklıydı.
4008 - 2584 = ?
Cihangir hemen annesinden öğrendiği metodu uygulamaya koyuldu.
4008 den 1 çıktı 4007.
2584 den 1 çıktı 2583
''Eeee bu nasıl yapılacak?'' Diye bakıyor.
Ellerimi ovuşturdum ve seslendim
-Hanım gel hele gel...
Koşa koşa geldi.
-Haydi bunu da senin metodla yap da göreyim.
İşleme baktı baktı ama içinden çıkmadı.
Lafı gediğine koydum tabii ki
-Demek ki neymiş? Komşudan onluk almadan olmuyormuş. İlle alacaksın.
-Haklısın. Demek ki atalarımız boşuna '' Komşu komşunun külüne muhtaçtır.'' Dememiş. Komşunun külüne muhtaç olduğumuz gibi onluğuna da muhtaç olabiliyormuşuz.
Laf aramızda ''Her iki rakamdan da on çıkar, çıkarma işlemini öyle yap.'' Deseydi yine komşudan onluk almadan halledecekti ama demek ki o kadarını öğretmemişlerdi
4008-2584= 1424 veya 3998- 2574= 1424 [ Ben de yıllar sonra öğrendim çaktırmayın.]
Ben artık dilimin döndüğü kadar komşudan onluk alma meselesini öğrettim. Bu gün itibariyle çıkarma işlemlerini rahatlıkla yapabildiğine göre ( Cep telefonunun hesap makinesi sayesinde ) Demek ki bayağı öğretmişim.
Hanım az sonra Cihangir'e seslendi.
-Cihangir oğlum. Benim ellerim hep hamur oldu gidemem. Sen bir koşu Müberra Teyzenden rondo ister misin?
Cihangir hemen koştu ve iki dakika sonra elinde bir paket Rondo marka kaymaklı bisküi ile gelince annesi bastı kahkayı.
-Bu değil oğlum. Ben doğrayıcı rondo istemiştim.
********
'' Komşu komşunun külüne muhtaçtır.'' Diye çok güzel ve anlamlı bir atasözüne sahibiz. Peygamberimiz ''Komşusu kendisinden razı olmayan cennete giremez'' Diyor hadis-i şerifinde ama gelin görün ki artık aynı çatı altında birlikte oturduğumuz aparman komşularımızı bile tanımıyoruz. Onlardan bir şey almayı ya da vermeyi bırakın selam dahi verip almıyoruz. Sokakta görsek tanımayız.
Oysa böyle olmamalı. Evet, onlardan ondalık istemeyelim ama onlara bir sıcacık Merhaba, Günaydın, Selamünaleyküm, Nasılsın komşucuğum? Demek en azından bir selam vermek, bir selam almak o kadar da zor olmasa gerek değil mi?
************
Ve ''Öykü yazmak işte bu kadar kolaydır.'' Demiştim değil mi?
Bu öykü tamamen yukarıda 1. Resimde gördüğünüz face book paylaşımından doğdu ve tarafımdan kurgulandı.
Siz yeter ki öykünün bir ucundan yakalayın gerisi kendiliğinden gelecektir. Tüm mesele öykünün bir yerinden yakalamak.