saat 9.20
şehrin, tuzlu mavi duruşunda
içimi yakan açmazlar ve
bin bir ömür çizgileri geziniyor
202 no.lu oda
hastahanenin ikinci katı
aynı odada kaç kişiyiz
girişte sağda emekli bir hasta
kendinden çok çocuklarından dertli
Trabzon’lu maliyeci 9 gündür burada
“babam olsa adalet yaparım..” diyor
yaşlı bir kadın
45 gün hastanede oğlu perişan
yanımda yatan orta yaşlı mahalle bakkalı
benden sigara istiyor
hastahane burası dedim
ziyaretçisi yok adamın üzüldüm
dışarıya bakıyorum pencereden
kadıköy şurada
haydarpaşa orada
ve Marmara
boğaza girmeye çalışıyor
karşıda adalar
inci taneleri gibi serpilmiş
saat 10.20
hemşirenin yüzü bıkkın bana işaret ediyor
yakasız bir entari sırtı açık gibi
giymemi istedi
ameliyathaneye gidişim
idamlık mahkumum sanki
sedyeye uzattılar
ölmeden ölmüştüm
kefenlenmiş götürülüyordum
zemin kat ilaç kokuları
kaç koridor geçtik
kaç dönemeç döndük
ışıklar ışıklar beyaz renkli önlüklüler
koşuşan , panik halde görevliler
ameliyat masaları
yarı aydınlık odalar
yarı çıplak insanlar
koridorda durduk
sıram gelmeli , gelince de masadayım
bir hemşireye teslim götürülmekteyim
lokal anestezi başlıyor
dışarıda güneş vardı , çay bahçesi düzenliydi
çay içmeyi özleyeceğim
yaşayacak mıyım sözümü ciddiye aldı doktorlar
elimizden geleni yapacağız korkmayın dediler
müşahade altında tutulmak ne demekti o gün öğrendim
masadan sağ sıhhatte olarak sedyeye aldılar
202 no.lu odaya getirdiler beni tekrar
benden sigara isteyen bakkal unutulmuş biriydi
bakkalcı adama takılıyor Trabzon'lu maliyeci
odadaki varlığımı , dönüşümü merak edip sormadılar
herkes doğal seyrinde hayat devam ediyordu
refakatçim endişeli ve tereddütle bakıyordu
iyi misin sözü dünyalara bedel geldi ...
Mustafa kaya
09.03.2019 / İstanbul