Ben Su Değilim Ki
Yani, Kaldırma Kuvvetim Yok Ki Sizi Yerinizden Kaldırarak Kitap Okumaya Sevk
Edeyim.
Aslında şaşırmak diyeceğim yalnız bu şaşırmak aynı halde
hayata devam etmek, birazcık endişe duymakla alakası hiç yok bu olsa olsa
tedirgin olmak bir an ne yapacağını bilmemekten öte kulak arkası ederek savuşturmak
olur! Gerçi hemen hemen aynı anlama gelse de şaşırmak,bir anda elinde yerinde olmayan bir iş yapmak, yersiz
düşünmek olsa da şaşırmak benim dediğim bu değil, tamam asıl şaşırmak bu da
şaşırdıktan sonra bir daha şaşırmamak için önlem almayı aklıselim olarak ne
yapılması gerektiği mevzusundan söz ediyorum. Bunu ortaya da söylemiyorum ben dâhil
hepimize söylüyorum yanında promosyonda beklemeyin! Yani şaşırırken Önemli olan
birine neler verebildikleriniz bunun için nelerden vazgeçebildiklerimiz değil
midir?
Korona günleri bizi içeriye hapis etti, eskisi gibi dışarıda
fazla dolaşmadan evimize geliyoruz, öyle zaten eskide de yoktu hısım akraba
komşu ziyaretleri şimdide yok… Lakin bu salgında tatile devam, madem şaşkın
kaldık önlemlere uyalım oda yok evdeyiz, kitap okuyalım masallar anlatalım o
hiç yok, oysa o kadar boş vaktimiz var ki! Ben okuyorum ve yazıyorum hem de
şaşıracağınız korona dan daha fazla, yazarken ben su değilim ki yani, kaldırma
kuvvetim yok ki sizi yerinizden kaldırarak kitap okumaya sevk edeyim. İşte ben
sizlerin bu yönde olmasından dolayı şaşırmak isterken şok yaşıyorum, kitap
satışlarında hiçbir hareketlilik yok, sosyal edebiyat sitelerinde hareketlilik
yok, Twitter de diğerlerinde boşa yazanlar haddinden fazla çok! Dalalım
hayallere, kardeşim ne güzel hayallere dalmış ve yazmış:
Bizden bahsetmeli denizlere
Ve yahut yaşamdan biraz
Tuz biber katsa yaralara seneler
Ölüm bu kadar acı olur muydu ya?
Gece lambası kadar sönük
Hürriyet kadar süt beyaz ömrüm
Yelkenlerimi savurup meltemlere
Mektuplar saçabilmeli miyim dalgalar boyu
Cebimden iki mangır çıkarıp
Sahipsiz bir çiçek edinebilirim yâ da
Sahi çiçekler neden bu kadar ölü
Bahçeme güneş vurmadığından olsa gerek
Ve zaman neden bu kadar adaletsiz
O çıkıp gitmeler, veda buseleri neden var
Babama sordum bu soruyu
Öylece bakıp kaldı tavana
Tavanda ne olsa gerek
Bir ideolojik kadın asılıydı
Hani şu çocukken vurulduğum
İri göğüslü kadın
Orada duruyordu
Urganı geçirmiş boynuna
Bir Akdeniz şehri gibi gülümser bakıyordu yüzüme
Ve bu şehir tutsaklığına tutsaklık katıyordu
Pekişiyordu kırmızılı rujlu kadının dudakları
Asma tavanda hayallerimle boğuşuyordu
Bir öpücük kondursam simdi yanağına
Tümüyle benim olur musun?
Bütün her şeyinle
Kaçıp gitmelerin, Öpüşlerin
Sıcak şehvetinle
Gökyüzüne bakıp seninim diyebilir misin
Şu güzelim İstanbul’a
Saat çok geç olmadan gel
Gece perdelerim inmeden
Sütunu kaynatmadan haydarın
Vakit gecikmeden gel
Ömrüm geçmeden
Şu güzelim boğazda bir içim sarılıp
Kokunu çekme vaktine denk gel ki
Kız kulesi ve galata rıhtımı
Hasetle seyretsin yeşile çalan gözlerini
Gökcan Baştımar
Yazdığım şeylerin ucu dönüp dolaşıp bana değiyor üzülüyorum gerçi buda
çare değil. Demek ki ben kendi etrafımda fır dönüyorum ve boşuna başım dönüyor.
Öyle ise yazmaya gerek yok diyerek yazmamayım, o zaman yazan hiç kalmaz! Şayet yazmakla yazmamak arasında bir fark yoksa
bir diğeri arasında kararsızlık yaşıyorsan diğerini yazmamayı seç dese de şimdi
birileri ama öyle değil. Zira ben eğer yazmamayı sevseydim şimdi benim için bir
seçenek olmazdı, kararsız da kalmazdım. Korona’lı evdeki günler boşa zaman
harcamakla geçmesin alalım elimize bir kitap okuyalım, zaten arada mesafeler
var bunu okuyarak dolduralım, vesselam selamlarımla.
Mehmet Aluç