1
Gitmek bir düştü artık.
Düştü de gözümden bu vasıfsız
farkındalık.
Gitmelerin mizacında saklıydım bir
ömür hem en çok da hemhal olduğum içimdeki yitik benlerden yana taviz
vermediğim bir gölgenin de müridiydim işin aslı.
Ölü çiçeklerimin katili ben değildim
gel gör ki ben ta dünden en ölü çiçektim hem çiğnenen hem acıyla sulanan ve su
kaçan kulağımın duymaktan haz etmediği her isyanı yok saydım kimse tarafınca
yok sayıldığım oysaki her biri saklıydı ta içimde ve dualarımda.
Fıtratım sakin değildi hem ama ben
huysuz bir çocuk olmak için gelmedim dünyaya sonra düş çukurları çıktı karşıma
ve düşlerimi tek tek düşürdüm bu çukurlara en çok da bendim düşen düş çukuruna
ve göz çukurlarımda ilahi pırıltılar sakladım bir ömür ve çalınmasın diye hep
gözlerden uzak yaşadım ve s/alındım kendimce.
Her sandığımda saklıydı
sanmadıklarım.
Sandığın örtüsü yoktu ve ben
tozlarını dahi almadım düşlerimin zaten hangi düşse gözümden düşen yeni düşler
bahşetti Tanrı.
Görünen neydi peki?
Görünmeyense aklıma mukayyet ol, diye
sızlandığım bir şekilde aklımdan sızan düşünceler ve zekamı üstün kılan
evrenden de hep yakındım ben üstelik zekamı ömrün ikinci yarısında fark ettiğim
ve son çeyreğinde imha ettiğim.
Duygularımsa sakar bir sihirbazdı.
Her duyguydu şapkadan tavşan çıkaran ve
iri dişleri ile kemirirken içimi dertli dertli…
Her duyguydu beni bana yakın kılan
derken evrenden uzaklaştığım derken sonumun yaklaştığına dair geliştirdiğim o
kehanet ve her yazdığımda umudun penceresi idi önümde açılan sonra da çarpan
kapılan bir tokat gibi yüreğime yediğim inkârlar hele ki sevdikçe boğulduğum
ihanete uğradıkça kendimden uzaklaşıp kendimi kötü bellediğim.
Derken bir artı parantez açtı bana
Tanrı ve hurra daldım içeri:
Ne göreyim bir de?
Uyumsuz addedilen bendim aslında
benim en yakın dostum ve sevdiğim kim varsa karşılıksız işte onların ihaneti
ile kendime kavuşmuştum oysaki gitmediğim yer mi kalmıştı ve gitmediğim kaç ben
daha en izafi acıdan çıkıp da yola mutlak doğruların haşmetine serildim sonra
kıbleme sonra kabrime oysaki hala yaşıyordum ve tek düze görünse de hayat
aslında sıra dışı bir varlık olmanın meali idi uğruna çırpındığım.
Gitmekti ilk tercihim.
Ölmekse son şık asla da şık durmayan
üstümde oysaki en sevdiğim renkti pembe ve pembeleşen yanaklarıma konan kelebek
misali rüzgârın iniltisinde çalkalandı ruhum ve söndüm ansızın sondum sandım
solacağıma vakıf soldurdum da güneşi.
Güneşin atar damarı.
Benimse şah damarım ve işte kesişti
yolumuz kastığım her acıda kaşımdı madem gözümün üstündeki o devasa yanlış…
Sahi kaç yanlıştı doğrularımı yok
sayan?
Kaç yarım masal daha kalacaktı geride
ama yarım olan bir varlık değildim ben hem de üstünkörü asla değil.
Ulakla çalıyordu kapımı.
Uyruğumsa acıydı.
Uydumsa mevsimin şaşkın seyri:
Bir sonbaharım bir yaz.
Yaz bildiğim aslında kalemin doğasında
saklı sözcüklerdi semiren ruhuma da eşlik eden ve ben mademki yaz çocuğuydum…
Fısıldayan meleklerdi çemkirense
iblis.
Ve bekledim sadece bekledim ta ki; O,
ol diyene kadar.
Öncesinde de hep beklemiştim ve
sanmıştım ki; öl, diyecek.
Ölenler vardı olanlar vardı olmazın
oluru aslında evren sadece bir hayaldi ve düş çukurumda büyüttüm ben cümleleri
ve cümleten düş gördüğümüzü bilmeden gerçek sandık her günü her dünü.
Mutu yoktu bazen umudun.
Ruhu yoktu kimi insanın.
İçimdeki çarklar ve asılı kaldığım o
sefil kanca.
İçime üflenen her sözcük ve
bahşedilen her yeni düş.
Düştüm ben sadece düştüm.
Düşe kalka düşler g/ördüm ve düş
belledim hayatı ve düşlerim soldu gerçekler ise düşmedi yakamdan ve her
gördüğüm aslında bir yanılsama idi ne de olsa istediğimi gördüm karşımdaki kim
olursa olsun çünkü herkes benim aynamdı:
Sevdiğim kadar sevilmek mi?
Ya da üşüdüğüm kadar üşütmek?
İzafi soruların frekansında inip
çıkan dalgalar ve düş çukurunda düş b/atağına saplandığım.
İyiydi herkes ve inandım ve sevgi
dolu olduğuna tüm sevdiklerimin üstelik farazi yüklemleri çöpe attım ve
kendimin emir eri olmayı hep sevdim.
Uzandığım ve yetişemediğim.
Bazense yüreğime ve kalemime kıymık
batıp da rezerve ettiğim her şeyi uçurumdan aşağı bıraktığım.
Özet geçtiğim hayat değildi oysa.
Özet geçtiğim sadece sönmüş feri idi
izafi olan ne varsa ve gerçek olmayan her kimse.
Oysaki ben gerçektim ve gerçekten
severek var olduğuma inandım ve dönmedim de s/özümden en azından beni bilen
biri vardı bir de benden içeri başka bir ben ve daha nicesi.
Gecenin sonu neydi peki?
Elbet kalemin sehere doğru
yaklaşırken koyduğu o izafi nokta ve en sevdiğim üç noktalı sözcük ve
cümlelerim…
Yanaşmadım ama yandaş bildim kimse
elimi uzattığım.
Kendime düşman olduğumu geç fark
ettim bir de o sefil yetim çocuğun ne kadar yaralı olduğunu.
Yüreğim emre amade idi.
Yükümse herkesinkinden farklı.
Aslında farklı olan bendim ve oldukça
sıra dışı bu yüzden sıraya girmedim okuldan sonra kuyruğa da girmedim bilakis
kuyruğa giren cümlelerin kuyruğundan çekiştirdim ve hangi duygu ya da düşse
yakamdan çekiştiren.
Bazen bir şimendifer.
Bazen siması yabancı.
Bazense simyası olmayan.
Sindiremediğim acı da yoktu hem ve
üst üste koyup merdiven yaptım acılarımdan ve öncelikle kendime dokundum sonra
Rabbime hatta d/okunmaktan da öteydi.
İşte olması gereken buydu en baştan
beri ve iyi ki de kendimden defalarca gitmiştim ve ansızın bir döndüm ki
kendime ve işte benim asıl hikâyem şimdi başlıyordu…