Ve perde.
Yalnızlığa ve çaresizliğe helalinden
bir buse konduruyorum ve şehrin sessizliğine ihanet ediyorum içimdeki çılgın
kız çocuğu ve elinde salladığı çıngırağı ile tüm çocukları sahip olmam gereken
tüm öğrencilerimi okula çağırıyorum.
Bitmeyen bir teneffüs işte yine de
salınıyorum içimin uzun ve dar koridorlarında elbet evin uzun ve soğuk
koridorunu da arşınlarken, sıkkın haber spikerine ve mimiklerine göz atıyorum
ne de olsa sessize almışım televizyonun o cırtlak sesini.
Fark etmiyor ama çünkü aksi ve çılgın
komşularım yüzlerce metreye yayın yaparmışçasına televizyonun sesini sonuna
kadar açmış bir yandan beynimde yanıp sönen trafik ışığı:
İlla ki kırmızıda takılı iken.
Gerçi korona öncesi sarıda beklemeye
aldığım hayatı ara sıra arşınlarken kendime en azından yeşil yapıp da geçiş
hakkı tanımışken.
Dumanlı dağları filan da görmüyorum
ama uzaklardaki köylerden birine gitmek istiyorum yine de imkânsız gözüküyor.
Çünkü benim bir köyüm asla olmadı ve
kökümle kuraklığımla ait olduğum şehrin kahrını çekiyorum:
-Nerelisiniz?
-İstanbul.
-Kökünüz peki?
-İstanbul.
Kayıt dışı bir suret gibi yüzümde
dolaşan gölgeler.
Ne yani, aslen ve bilmem kaç nesilden
bu şehre aitim diye canlı yayın mı yapayım ya da dedelerime mi kızayım?
Bir köyüm yok işte ve canımı yakan.
Ama bildiğim bir şey var ki:
Çocukluğumdan beri beni çağıran
binlerce köy var haritada çünkü ben bu ülkenin kızıyım hem tüm köyler benim
işte.
İmkânsız olan çok şey var bir de
aşamadıklarım.
İmkânsız olan çok insan var
ulaşamadığım.
Sevgimi reşit kılan bir sıcaklık var
ve de hele ki o sevecenlik üstelik ben vatanımın taşına toprağına kurban iken.
Hayatın seyri ve İstanbul semaları.
İçim daralıyor gerçi güneşi de çok
sevmem ama…
İçim genişliyor ne zamanki güneş
çekilse.
İmkânsız bir insanım işte üstelik
kimseye benzemeyen ve çok zor bir insanım bu da yetmezmiş gibi hayatımı zora
sokan insan katsayısını günbegün artıyor.
Sevmeme izin vermeyen insanlar
tanıyorum etrafımda.
Burun kıvıranlar.
Beni hor görenler.
Çocukça bir neşeyi bile çok gören ve
ne zamanki gülümseyip ola ki kahkaha atayım bununla bile dalga geçenler.
Dalgalar, değil mi?
İşte amiyane bir söylemle neye denk
düştüğümü hala inandıramazken insanlara.
İmkânsız bir seyri var hayatın hele
ki son zamanlarda ve çoğu şeyi aşmış kendimle tam da barışmışken.
Çalmıyor okulların zilleri.
Hafize Anayı özlüyorum ama sadece
filmlerde ve mazide kalan bir sevinç.
Aklıma babaannem geliyor: rahmetli
kadın hayatının son zamanlarında yanı başında bir çıngırak ile uyur ve ne
zamanki bir şeye ihtiyaç duysun o çıngırağı çalarken.
Aklım başımda hem de hiç olmadığı
kadar ama çok yaşlı bir insanın hayatının son zamanlarında aklının başından
gidebildiği bana hayatın verdiği ilk ders iken.
Dersler.
Dertsiz başıma dert yağarken.
Dert ettiğim işte günü pek de hayra
yormadığım yine de iyi düşünüp iyi olmasını temenni ederken gidişatın.
Her şeye rağmen gülümseyebildiğim
üstelik çalıntı olmayan bir sevinci hediye ederken bana Tanrı.
Bu gün.
Dünde kalan her şey ama bu günü de
yorgun kılan.
Güncellerken kendimi ve bu günü
kucaklarken.
Bir şiirde rastladığım o çağrışım ve
defalarca okuyup bıkmadığım.
Yarınının temennisi ama yarınların da
meçhul olduğu.
Hala gücümü saklı tutabilirken ve
enerjim gün sonunda bitip de ben huzurla bir gece dilerken evrenden.
Sözcükler yorganım ve ruhumda saklı
divane hayaller pek de paye vermezken eskiden umuda…
Ve işte bana eşlik eden güzel
insanlar hep umudu haykıran ve bana ışık tutan.
Bir metafor olmayı diliyorum bazen
ama melankoli yükleniyorum zaman zaman ve her nasılsa içimde gaipten gelen bir
coşku ve işte kalemle buluşma vaktim elbet insanlar ve gece ve evren izin
verirse.
Kulağıma çalınanlar ki asla ilgi
alanım değil.
Kimse beni anan kulaklarımın
çınlamasından anlıyorum ki hayra alamet değil.
Çok insana ulaşmanın adı elbet anonim
bir sevgi ve hümanist duygular ve devasa bir rahmet büyüyen aralıksız büyüyen
inancım ki kendimi bildim bileli inançlı ve Allah’ını bilen bir insan olsam da
bana eşlik eden Allah dostları ve uzak gibi gözüken ama yanı başımda.
Nice insan çevremde ama beni bana
uzak kılan ve asla mutlu olmama ve birilerini sevmeme razı olmayan…
Dinler miyim hiç onları?
Konu-komşu ve sülale ve arkadaşlarım
gerçi dünde kalan onlarca insan ve hangi sebeple benden uzaklaştıklarını asla
bilemediğim işin ilginci artık merak bile etmediğim.
İmkânsız addedilen çok şey olabilir
ama bu, umut etmeme engel değil ki.
Sözcükler.
Ne frapan ne uyduruk ve ben özenle
severken insanları özenle dizdiğim sözcükler.
Yorgun muyum?
Her daim.
Üzgün müyüm?
Genelde.
Sahi, ben kimim?
Yalnızlığın dar koridorları tıpkı
aklım firar edip de volta attığım ve hayatımın ilk çeyreğinde zekâmla
övündüğüm.
İkinci çeyreğinde ideallerim ve
kariyer planlarım varken…
Ve üçüncü çeyreği elimle buluşan
sefil kalemim ve işte bir ömür b/astırdığım iç sesimin feryadına sessiz
kalamadığım ve bir ömür susmak ve kabullenmek asil bir insanın ilk vazifesidir
diye öğreti bombardımanına tutulduğum yetmedi: çağdaş, aydınlık bir ailenin
kızı olmam onların beni tutucu yetiştirmesine asla engel teşkil etmemişken.
Elbette artık dün odaklı yaşamamayı
bir ilke edindim ki kısa bir süredir ama gün de an da çok iyi şeyler
söylemediğinden mi ne içimdeki ateş söndü sönecek.
Ve işte tutunduğum insanlar bana
farkındalık kazandıran ve değerli olduğumu hissettiren üstelik değer verdiğim
ve aynı oranda değer gördüğüm ki önceleri bu, bana imkânsız gözükürken ve bu
yüzden daha bir özenle yazar ve severken ve tutunduğum dalın aslında o ağacın
kökü olduğuna bizzat şahit olup farkındalık yüklenmeme vesile olan güzel
insanların, hocalarımın ve dostlarımın bana verdiği güçle hala yaşamak için
kayda değer bir şeyler yapabileceğinin de müjdecisi iken elbet açılan son
kapıdan içeri girdiğim günden beri sayısız sıkıntı ve engeli aşmayı başardığım.
Diğer yandan dünyayı esir alan o
sefil virüs yüzünden yitirdiğimiz insanlar bu sefer artı parantezin içinde
saklanan kaygı düzeyi ve endişemi çığ gibi büyüten.
İmkânsız olan bir şeyler var illa ki
ve tek gücümüz Rabbimiz sayesinde bize eşlik eden: bizi koruyup kollayan ve
sığındığımız maneviyat ve duaların gücü.
Öncemde bakıyorum da…
Özensiz miydim ne?
Gerçi hep aynı insan olmaya özen
göstermiş olsam da şimdilerde daha iyi anlıyorum Allah dostlarının aslında bir
nimet olduğunu ve onlar sayesinde Rabbime olan düşkünlüğümle inancıma da eşlik
ederken iyi yürekler.
Herkesin iyi kalpli olduğuna inanıp
bilip bilmeden kimse inandığım ve hep de zarar gördüğüm bir ömrün ardından ve
ben hala ve hala insanlardan yana umudumu yitirmemişken ve işte onlar sayesinde
dayanabildiğim gerçeği ve bizleri ortak paydada buluşturan: samimi bir sevgi ve
inancın elinden beraber tutup edebiyat, diye çıktığım yolda kavuştuğum
samimiyet ve iyi niyet.
Özenle yazıyorum bazen hızlı bazen
düşünerek ama illa ki coşkuyla.
İmkânsız diye çıktığım hayat
yolculuğu çoğu şeyi ve zamanımı telef edip şimdi hayatın telif hakkına talip
iken.
O köy, benim köyüm.
Bu insanlar benim dostum.
Ülkemse evim, hayalim, namusum,
şerefim.
Hayat ve de: kader ne derse ama
elimden geleni yapacağıma dair Rabbime ve kendime söz verdiğim.
Sözümden dönemem ki ben üstelik yalan
dahi söylemeyi becerememişken ve işte bu yüzden özellikle iş hayatında
defalarca sallandırıldığım darağacı elbet hayatta da içtenliğimin bana bize
ceza olarak döndüğü.
En basit bir detayı ya da sırrımı ya
da sıkıntımı pay ettiğim kim olursa olsun bir şekilde cezalandırıldığım ve ben
yeni yeni anlıyorum hayatın neden okul olarak addedildiğini oysaki tek bildiğim
okulu her gün arşınladığım okul yolu ile koşa koşa gittiğim sınıfım, amfim,
sıram iken ve ben hala öğrenci zihniyetimle özellikle hocalarımdan bir sürü
şeyi öğrenmenin verdiği huzur ve şükürle hamt ederken.
İmkânsız olan hiçbir şey belki de bu
yüzden sadık olduğum inancımla ve umudumla özellikle hasta olan tüm insanlar
için sağlığın da imkân dâhilinde olduğunu bilmek istiyorum ve inanıyorum da
çünkü gittiğimiz tek kapı var: Hak kapısı.
Bu gün.
Bu gün yeni bir gün olsun ne olur ve
herkes için iyi olsun ve sonlansın da dertler sıkıntılar…
Yarın belki de bu gün olmaya aday
iken.
Hem daha yapacağımız çok şey var hele
ki el ele verdik mi ve aşılmayı bekleyen engeller var yeter ki yüreklerimiz ve
sevgimiz engelli addedilmesin.
İmkânsız diye çıktığım bir yol ve
yazının girizgâhı da bu minvalde iken ve içimde artan coşkuyla her şeyin imkân dâhilinde
olduğuna bir kez daha kanaat getirmişken.
Okullar öğrencilerini ve
öğretmenlerini özledi bense herkes gibi iyi haberler almayı özledim.
İmkân dâhilinde olan duygular elbet
sözcüklerin dahi yetmediği o artan ivme ile sevginin ve inancın doldurduğu
boşluklar ve kâinat, Allah Allah diye atarken yüreğinde de saklı iken umut ve
sevgi.
Yeşermeli illa ki.
Yaşarsa da gözlerimiz mutluluktan ve
inançtan yaşarmalı hele ki dua ederken özellikle beni terk etmeyen yaşlarım.
Yaşadığımız kadar imkân dâhilinde her
şey yeter ki Allah’tan isteyelim.