Düşünü kaybettiği dişten az önemseyen ben, çocukluğumun saçını çekmeye korkar oluyorum artık. Çünkü çocukluğumun saçını çekip çocukluğum dönüp bana baktığında beni tanımıyor. Kendine yabancılaşmanın telaşlı ve garip satırları doğuyor hep sonra.

Birine gönülden sarılıp sevmenin ayarını tutturamazken her şeyi maddiyatla ölçtüğümü fark ediyorum. Yazık ediyorum. Verdiğim selamlar bile üç kuruşa bir köfte hesabı kalbimden. Her selam bir bozuk para niyetine; bozulan kafam gibi. Kimseye seni seviyorum demiyorum. Zaten sevginin ne olduğunu bilmediğimi fark ediyorum, görsel yanılgılarımı terk ettiğimden beri. Bu duvarlar algısını kaybetmiş kalbimin badanası yapılan renk körlüğü… Her şey baştan aşağı siyah gibi geliyor, kızıyorum sonra kalbime. Bile isteyeler neden bu kadar sende çok diye? İnsan bile isteye kırar mı kendini…

Kalbindeki heyecanları yitirmiş o çocuğu salıncağından itiyorum sonra, ruhu kırılıyor. Bir çırpıda ölüyor mazisi. O ben değilim. Hedeflerin vardı diyorum, düşlediklerini gerçeğe döndürebilmek azmine ne oldu? Hangi timsah yedi, hangi dinozorun elinden kurtaramadın? Kaba etimden çimdikler gibi saldırıyorum özüme, inciniyor. O hep inciniyor, başta kendini incitenken. Etime basa basa ağlarken ve susturup kendimi ağzımı kapatıp; akıttığım görselliği bozulan gözyaşlarımın haddinden çok oluşuna kanalizasyonlar devşiriyorum. Devrim yaratıyorum kendi yokluğuma, iskarpin ile çiğniyorum mutsuzluk tekrarlarımı; gide gele hep kendime eziyet ediyorum, kalbimle. Çatışmada kurban gidiyor ilk gençliğim, 30'un miadından öpüp yaralı raporunu geçiyorum. Gelmiyor o mucize. Gözlüğümün buğulanan camından hep flu görüyorum; aynadakini tanımıyorum, bakmıyorum da ne zamandır. Kızarmış gözünden korkuyorum, ağladığı her bir gecenin damgası onlar, biliyorum.

Resimdeki 7 farkı bulunuz cümlesinin kalbimdeki sonsuz farkı bulunuz cümlesine evrildiği Aralık hadisesinde bir yılı daha gökkuşağı olmadan bitiriyorum. Aratıyorum cümlelerimi, başkalarının kalben kaçıncı sınıf günahından girdiyse içeri; orada bulunurum belki diye. Bulunmuyorum ne zamandır. Tek kendime sözlüyüm, kendime klasik yazılıyım. Notum, varlığımdan çarpı kalbime bölü sonsuz bir sıfır… Yarın yine aynı, bugün ise çilekli pudinge batırılmış pembeli fosforlarla yok edilen tozu benden aşikar bir riyakar züppesi… Çoğu zaman aptal kalıyorum kendime, algımın deforme yanından bir çizik atıyorum öz suyuma. Midem, kalbime geliyor. Ekşi, yanan ve Gaviscon ihtiyacı hisseden kalbim…

Sustum, azı dişi toplayan diş perileri sadakatimin çiğnendiği toz yağmurudur bende artık. Ben o çocuk değilim.

Hakirin fakire çıktığı bindallıda öldürüyorum düğün sayılan her düğümde kendimi.

Dilara AKSOY

( Düğümün Düğünü başlıklı yazı dilara aksoy tarafından 4.12.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu