Düş mahsulü olsaydı keşke mevsim…
Hani gözü seğiren güneşe bakmayı
ihmal ettiğim Aralık tam da aralık kapıdan hücum etmişken.
Meşrebi neydi sahi neşenin?
Neşe yüklü bir iklim idi oysaki
bizlerin beklediği.
Sözcüklerin alyuvarları, imgelerin
göz yaşları elbet gamzelerime dolan rahmet gibi ektiğim neyse biçeceğim oysaki
biçmek şöyle dursun içtiğim suyun bile zehirleme ihtimalini göz ardı ederken.
Göz kapaklarımdı ağırlaşan misinaya
dizili dertler gibi bağdaş kuran ve hükmeden kader ve hücum eden keder…
Ah, bir de sıfatlar vardı ya?
Bir ömür sunulan önüme ve ben tam da
razı gelmişken kaderime.
Kocaman bir delikti göğsünde göğün
aslında bir broş gibi taşıdığım hüzün oysaki neşeliydim öncesinde ömrün hatta
böğrüme saplansa da ağrılar çağrısına kulak asmadığım ölüme kaç kere şut
çekmişken.
İnzivada idi işte insanlık: hem dünya
hem ülkem.
Siren sesleri nasıl da yakındı
ambulansın ve polis otosu artık çevirmiyordu araçları ve bekleme yapmaları
önemli değildi de hele ki tüm otoparklar kapalı arabalarsa uykuda iken.
Kaç gündü ve kaç gece?
Kaç ömür daha yitip gidecekti sahi
feraha çıkmanın öncesinde?
Unutulmuştum işte bir köşede hep de
olduğu üzere ama unutamadığım ne varsa izdiham içindeydim.
Dünün minvali ve örtüştüğüm gazeller.
Günü çıkarmak.
Sonra yarına kurdele b/ağlamak.
Kınalı koyun.
Kınalı kuzum.
Kına yakmış gelin.
Ve kimse kalan geride illa ki kına mı
yakacaklardı ardından?
Sözcükler saklıydı çeyiz sandığımda
aslında kayıpları bölmüş sonra gömmüş sonra da her biri dirilmişken…
Sandık neydi ki?
Sanmadıklarım neredeydi sahi?
Uzun çok uzun ikiden fazla gün ve
inzivada herkes…
Herkes kimdi peki? Ben herkes
değildim madem hiç kimse olmak mıydı payıma düşen?
-Nasılsın?
-Hiç, diyesim geldi lakin soran eden
yoktu ve kuzu misali baka kaldım darağacına bir de boynuma geçmiş ip hem de
doğduğum gün.
Şimdi saçlarımı örmek vardı.
Şimdi gülmek vardı.
Şimdi ölmenin sırası mıydı?
Soran yoktu gelen de giden de.
İyi de ben nereden gelip nereye
gidiyordum?
Hüzün bile yasaktı bizim muhitte
sonra ne derler?
Kız kısmı yüksek sesle konuşmaz.
Kim demişti sahi? Üstelik yıl bilmem
kaç?
Ya, benim nerelere kaçmalıydım?
Kaçan keçilerin ardından kuzu gibi
s/alındığım…
Bir hengâme ki ve çitle çevrilmiş
yürek tarlam: kimler yoktu ki hem dünden misafir hem günü devirdiğim bir de
yarın, diye diye çitlembiklere serildiğim.
Yarındı yarımları tamamlayacağımız.
Yarındı yarım elmanın kalan koçanına
hürmet edeceğimiz.
Kalırsak yarına.
Çıktık mı yarına.
Çıkmazın şerhi idi işte geçen zaman
aslında geçmeyen.
İçimizde kalan ukdeler ve sabrın
katlandığı dünün kat izleri bir de kat çıktık mı göğe ne de olsa ezelden beri
yere göğe sığamadığım…
İşte sızıntı yapan yüreğim ve
bedenim.
Kuşpalazı geçirmemiştim.
Külyutmaz değildi yetilerim.
Kolbastı hiç oynamamıştım.
Külüstür değildi yüreğim gerçi
kalantor gölgeler vardı bağrış çağrış ama mademki ses etmem yasaktı.
Tohuma kaçan üç beş sözcüğü attım çöp
sepetine belki de uzay çöplüğüne dönen matemin arka bahçesinde kimi duygu
sayesinde Çıfıt çarşısı iken yazmadıklarım ve…
Uzandım göğe uzattım elimi değdi
gözüm Rabbime ve yeniden ve…
O her yerdeydi bense ufacık.
O haşmetli idi ve sevgimi sundum: O
da keza.
Yorgun ve hasta ve müdavimi iken hem
umudun hem yasın.
Kimseler yoktu bucağımda aslında çok
kalabalıktı içim ve dışımda ama tek hissettiğim devasa bir hikmet:
Aşktı adı çünkü Rabbimdi aşkın ta
kendisi.
Hep de sevmiştim bir ömür: aklınıza
kim gelirse:
Komşu çocuğu ki çok şeker gülümserdi
bense camdan annemi beklerken anlamazdım ama sevmiştim işte. Sonra gitti.
Sonra çok insan gitti.
Tamam, dünüm dünde kaldı da: sevgimi
sunduğum herkes gitmişken ben bu doz aşımı ile kimleri sevsem elimde fazladan
sevgi kalıyordu.
Ah, ben!
Layığı ile kimi sevdimse. Rüştünü
ispatlamamış bir sevgi olduğu için son kullanım tarihi geçmiyordu hem karşılığı
filan gelmiyordu ki talep etmek aklımdan geçmezken.
Dona kalmışken.
O gece.
Hani yasağın ilk günü ve işte yine
yasaklıydı evren ki: bana göre ne ki?
Ben bir ömür yasaktım. Aslında hayat
bana yasak koymuştu elbet yetişme tarzımla ben devasa hikmetleri olan bir
askerdim.
İki günlük yasak bana koyar mı?
Af ola: azıcık amiyane oldu ama.
Konan bir kuş bile yoktu pencereme ki
onlar bile inzivaya çekilmişti.
Aşkın neşriyatı ve büyüteç altında
sevdiğim kimse ve de içimi açtığım:
Ahmet Efendinin kızı.
Mualla Hanım teyzeler.
Eşrafım.
Yakınımda uzağımda kim varsa…
-Pardon, bir maruzatım var da!
Cevap yok ama umurumda mı?
-Şey, şöyle oldu sonra bu oldu sonra
ise…
Tık yok işte ve ben hala anlatıyorum
kısaca bir ömür ama bir ömür tepkisizliğe maruz kaldığım yine de aralıksız
anlattığım…
-Rahatsız ettim ama…
Ve ben hala anlatıyorum artık
aklınıza kim gelirse
Ölü teyzekızıma, mezarda kemikleri
kalmamış dedelerim…
Bir de seviyorum üstüne üstük
tanıdığım tanımadığım kimse.
Yine tık yok evrende.
Tam da dokunacakken bam teline
içimdeki çocuğun…
Azıcık daha vaktim olursa daha
kimleri kimleri seveceğim eh, azıcık da kendimi…
Velhasıl ben hala ayılıp bayılıp
yaşar ve yazarken ve işte o gece:
Kucaklamışken Rabbim tüm lütfuyla ve
tüm sorularımın ve sevgimin karşılığını bire bir bulmuşken…
Ölümü yenmiştim bir kez daha ama daha
da önemlisi Rabbimi bu kadar yoğun ilk kez hissetmiştim tüm iliklerime kadar ve
ölüm meleği geldiği gibi dönüp gitmişti arkasını.
Arkada kalansa gözyaşlarım ama umut
dolu ama inanç dolu ama mutlu olmayı benim de hak ettiğime dair inancımla kala
kaldığım…
Gerçek manada insan yaşadıklarından
ders çıkarmalı: hele ki mevzu bahis insanları sevmek ve onlara güvenmek olup da
içinizi pervasızca açarken yenik düştüğünüz gözden de düştüğünüz ki dertler ve
insanlar şahsına münhasır ve onları sevdikçe gözünüzde büyütüyorsunuz ve
canınız ne kadar yansa da sevmekten pes etmiyor ve asla ödün vermiyorsunuz.
Sevgi ve güven duygusu ve işte
bütünleştiğiniz inancın aslında tüm kâinatı kapsadığı aslında kainatın da ta
kendisi olduğu.
Bu gün ölmedik ya…
Yasaklı üç günün sonunda ve yeni bir
haftaya başlarken ve işte ötenazi yaptığım dün hele ki geçen hafta.
Dünde kalanlar.
Ya bu gün?
Belki bu gün de değişen bir şey
olmayacak ve siz bunu bilmezden gelip umudunuza ve sevdiklerinize sıkı sıkı
sarılacaksınız hiç de bir şey yokmuş gibi dünden kalan tüm kırgınlıkları tüm
acıları yok sayıp…
Aslında değişen bir şey olmayacak
hatta insanlar sizden talep edecek değişin diye.
Siz de değişmezken hele ki özünüze ve
sözünüze sadık iken bir de içinizde saklı o iyi niyet.
Yılmadan yaşamak.
Pes etmeden sevmek.
İnkâr etseler de.
İsyan etse de kimi insan kimi zaman.
Size paye vermeseler de.
Siz değerlisiniz çünkü siz yaratılmış
en akıllı canlısınız ve biricik ve sağduyusu olan ve vicdanlı.
Ve ben her ne kadar haykırsam da
insanların bana yaşattığını kimi zaman yani ben ne kadar; hiç olduğuma inansam
da…
Bir tek zerre bile olsam mademki yüce
Mevla’m bana bir can verdi ve bir yaşam armağan etti…
Umudum da sevgim de saklı salınmaya
devam edeceğim elbet üstelik güçlü olduğumu artık biliyorum.
Bir ömür defalarca yere kapaklansam
da yeniden kalkabildim ya elbet Allah’ın izniyle…
Nefes almanın bile şükür vesilesi
olduğu.
Devasa bir inançla içimdeki dünyayı
yaşanır kılıp büyütürken de günbegün…
Büyüsem de.
Ve hala içimde pervasız ve aklı beş
karış bir çocuk saklı iken.
Sevmeyi bahşeden Rabbimle buluşmuşken
ve yeniden sevebilmeyi ve kaldığım yerden devam etmemi buyurmuşken…
Başım gözüm üstüne sevgili hayat.