Devşirme bir şiir olma özlemi saklı
içimde belki de tarihin tozlu yollarında yalnızlığın cariyesi olmaya aday iken
yazmaya durduğum her şiir…
Gölgelerin firarında rast geldim
kendime aslında kendimden firar ettiğime delalet en çok da kendi gölgemle kavgalı
iken sözcüklere rast geldim ve şüheda dünlerimde kaykılan o çocuğu hep sevdim
ve korudum da.
Hüzün hırkası ile sarıp sarmaladığım
hangi ukde ise belki de pasajı kayıp bir yazıda asla da ait olmadığım bir
resimde hüzün tekneme yükledim de yükledim hayallerin de çetelesini tutmaktan
vazgeçip sadece kaleme tutundum ve sevgiye.
Sinsi gölgelerden uzağa kaçtım.
Sığınağım ve yere göğe sığamadığım…
Bir coşku idi anbean tetiklenen ve de
tek maruzatım.
Ne olurdu sanki olmazın oluru bir
düşe gebe kalsam ve kendime uzlaşıp ersem huzura…
Makul olan ne var ne yok ve ereceğim
nihayet öncesi akla zarar ne varsa…
Ektim sadece hayallerimi ektim sonra
tepindi birileri üstünde ve üstün gelen binlerce yabancı aslında hüznüme vakıf
olmanın verdiği hissiyat ile kucak açmıştım ben bir kez sonlanmayacak
hayallere.
Düş küremde saklıydı ruhum.
Ruhumda saklıydı mutum.
Kaybolan bir dirayet sunumu aşkın
illa ki sirayet eden.
Küfemdeki düşler uçuşan balonlar gibi
hani uyurken yatağımın başucuna astığım ve sabah oldum mu suya düşen düşlerim
gibi uçmayı reddeden bir balondan fazlasıydı içimde saklı olan belki de bu
yüzden balonları hep sevdim illa ki kendi dikenlerimle patlattım belki de bu
yüzden benim beni acıttığım kadar yaralamayı beceremedi.
Her şerde olan hayır…
İnatla reddettiğim ve hayır, demenin
de meali iken gerisin geri kaçtığım ve açmazlara düşen bir su küresi olmaya
adaydı işte içimdeki ç/ağlayan sözcükler.
Her kürediğimde günü ve her
tünediğimde hüzne aslında her tükendiğimde ölümle diri olmayı vaat eden bir
hayal gibi acımla ölmesem de acındırmasam da kimseleri belki de kendimdim
kendime asla acımayan.
Bir kulaçta saklı idi belki de
kulağıma kaçan su.
Bir de öz veri iken sözcüklerin
sunumunda ihya olan yüreğim.
En çok bendim seven ve sevgisi
azımsanan en az sevilen…
Lüksümdü sevgi ve bonkörce sevdim
belki bir düşün közünde ilk ve son kozumdu sevmek çok zaman öncesinden başlayıp
nihayetinde kendime aş erdiğim.
Hutbesi ömrün en çok da vedalarla
ömrün kuytularında sızıp kalan.
Bir recim ise hürriyet bir başkaldırı
ise aşk aslında ertelediğim mutluluğa gölge eden içimin de şiarı iken kendime
ettiğim eziyet meziyet bildiğim…
Suskunun nazarıydı işte kaçışlarım.
Kayıp şuuru gözyaşımın.
Şehrin surlarına kaçmak istediğim
belki de şehir gibi kendi kalabalığımda kaybolup denk düştüğüm aslında aciz bir
kul olmaktan ötesi yok iken…
Bir rahmete öykünen bir de haşmetli
sessizliğin en can yaktığı ve damarı çatlayan mevsimlere geçit vermeyen o
katıksız rüzgâra eşlik eden bir beyit gibi hükümranlığında Rabbimin bir mimoza
demeti gibi baharı duyumsadığım aslında özgürlüğün ruhuna sirayet eden sefil
bir mizansen eşliğinde kayıp düştüğüm o zeminden de derine gömüldüğüm ve
gömdüğüm ne ise.
Bir bulutsa içime kaçan.
Bir yürekse bağrı açık.
Bir kepaze düş iken mutluluk en hâkim
kılınan hangi duyguysa illa ki restleştiğim içimdeki rüzgâr elbet beni benden
eden elbet bensiz bir dünyanın nasıl olacağına hükmeden o sessizlikte duyulan
en güçlü ses iken kalemin dokunuşunda yüreğim iken daha da hızla atan belki de
peyzajı ömrün bir dirhem şiirin bin acıyı örttüğü…