Yakup
Gözlerimi kapatıp
atıyorum adımlarımı
Yakup’un taşladığı
kurbağalara yem olmaktan geliyorum
İki ileri bir
geri duvardaki saat düştüğünden beri
Zamanın da ayarı
bozuldu sanki
Yakup’u görmeyeli
ne çok oldu
Çağırmaya çağırırım
da gelir mi bilmem
Eski dostum Yakup
O aparthanların
en üstünde
Göğe kanat çırpıp
uçacakmış gibi
Camından gülümser
bana
Ölümle dalaşan
bir it bile acır haline
Yarasını göstermeden
çekilir köşesine
Beyazlardan
beyazdı sanki yüzü
Biz aldık
kirlettik
Avuçlarından merhamet
saçan tanrıçalar
Neden böbürlenir ki saraylarında
Kulları sığınaklarda
yaşarken bilmem
Yakup’u çağırsalar
saraylarına
Gitmez bilirim
Bir akşam bende
çağırdım
Gel dedim, sonra
dedi
Hiç bitmezdi
sonraları
Bir işi mi vardı,
hayır
Bir sevdiği,
çocukları, hayır
Dua edilen
tanrılar gibi
Merhem sürmeye
gelmezdi Yakup
Hep bir bahanesi
olurdu
Kendinden büyük.