Yukarıdaki fotoğrafı daha sonra açıklayacağım. Şimdi şöyle yirmi bir sene öncesine uzanalım.

2000-2001 Öğretim yılının sonlarıydı.  Hepi topu on dört öğrenciden oluşan ve sınıf rehber öğretmeni olduğum sınıfa girdim. Eğitim öğretim yılının sonları olduğu için artık rehberlik derslerinde kaynatıyorduk açıkçası.  Evet kaynatıyorduk ama ne anlatmalıydım  öğrencilerime? Öyle ya kırk beş dakika minicik bebeler gibi sınıf içi ‘’ Nesi var?’’ Oynayamazdık.  Çocuk dediklerim o sene üniversite sınavlarına girecek erişkinlikte lise son sınıf öğrencileriydi.

Kara kara ‘’Ne anlatayım?’’Diye
 düşünürken  sınıfın sadece dört kız öğrencisinden biri olan Tuba  parmak kaldırdı.

-Hocam ! Siz hiç aşık oldunuz mu?  Aşk nasıl bir şeydir bize anlatabilir misiniz?

Tüm gözler Tuba’nın üzerine çevrilmişti zira bir İmam-Hatip Lisesinde hem de bir kız öğrenci olarak böyle bir soru sormak olur şey değildi?  Evet, böyle bir soru olur şey değildi ama öte taraftan Sami Hoca’nın tepkisi ne olacaktı?  Soruya cevap verecek miydi  bunu da çok merak ediyorlar ve gözlerimin içine içine bakıyorlardı ‘’ Hocam ne olur anlat.’’ Diye.

Kasıtlı olarak bayağı bir müddet sustum.  Sonra başladım konuşmaya.

 -Aşkı en sorulmaması gereken adama sordunuz.  Ben ne bilirim aşk nedir.  Hiç aşık olmadım ki?


Sınıf baktı ki ben pek çok arkadaşım gibi ‘’Aşk sizin neyinize. Derslerinize çalışın,  okuyun, ekmeğinizi elinize alın ondan sonra düşünürsünüz aşkı meşki.’’ Diyen hocalardan değilim,  o cesaretle Mehmet söz aldı:

-Yani hocam, siz şimdi eşinizle sevmeden mi evlendiniz?

-Yooo, severek evlendim.

-Eee, o zaman aşık olmuşsunuz demek ki?

-İyi de Mehmed’im.  Sevmek, aşk değildir ki?

-Nasıl yani?

-Mesela sen en çok hangi yemeği seversin?

-Siyah mercimekli bükme. ( Afyon ilimize has bir çeşit börek )

-Peki bükmeye aşık mısın?

Sınıf bastı kahkahayı.

Devam ettim:

-Beni seviyorsunuz değil mi?

Tüm sınıf ‘’ Evet seviyoruz.’’  Diye cevap verdi.

-Peki bana aşık mısınız?

Başladılar kikirdemeye. Hatta bakışları ‘’ Senin neyine aşık olalım a benim cânım hocam.’’ Der gibiydi.

-Ama bakın sevmeden aşık olunmuyor.  Yani aşkın birinci kuralı sevmek.

Bu sefer  Kevser söz aldı.

-Peki hocam, aşk ile sevmek arasında ne fark vardır?

-Aslında cevabı zor bir soru ama anlatmaya çalışayım yine de.

Çocukluktan itibaren öğretirler bize:

‘’ En çok kimi seviyorsun?’’

‘’Allah’’

‘’Sonra?’’

‘’Peygamberimiz.’’

‘’Sonra?’’

‘’Annemi.’’

‘’Sonra?’’

‘’ Babamı’’

Evet, sevmemiz gerekenleri çocukluktan itibaren öğreniriz. Peki soruyorum sizlere: Şöyle bir soruya muhatap oldunuz mu hiç:  ‘’ En çok kime aşıksın? Daha sonra kime/ ya da neye aşıksın? Ondan sonra kime/ neye aşıksın?’’

Kafalar yine öne eğildi çünkü böyle bir soru hiç kimseye sorulmamıştı. Sorulamazdı da zira saçma bir soruydu ‘’En çok kime aşıksın?’’ Sorusu

Abdullah söz aldı:

-Yani hocam ‘’Sevgi öğretilir ama aşk öğretilmez. ‘’ Diyorsunuz anladığım kadarıyla.

-Çok doğru.  Aşk ile sevgi arasındaki en önemli fark budur. Sevmeyi öğrenirsiniz, aşk ise bu sevginin sonucu olarak ya gelir kapınızı tıklar, ona sonuna kadar açarsınız kapınızı, ya da kapılarınızı kapatır sevgi ile başbaşa bir hayat sürersiniz ama asla aşık olmazsınız. Ha, bir de sevgiye de aşka da kapıları kapalı olanlar vardır ve her ikisine de ihtiyaç duymadan yaşayıp giderler eğer onlarınkine yaşamak denirse...

-Hocam kafamız karıştı.  Bir örnek verebilir misiniz?

-Tamam o zaman. Size 1989 Yılında Batman’da görev yaparken yaşadığım bir olayı anlatayım.

 

Bir kaç arkadaş yatsı namazı için bir camiye gitmiştik. Tam farzı kılmak için kamet getirilirken arkadan bir vatandaş koşa koşa zaten tek sıra olan safa geldi.  Saçı sakalı birbirine karışmış, sokakta görseniz deli diyeceğiniz hırpani kılıklı birisiydi. 

 

Bizimle birlikte ellerini kaldırdı ve tekbir getirerek el bağladı.

 

Sonra namaz başladı. Tam rükuya eğilmiştik ki bu adam küüüt diye yere yapıştı ve yerde kanadı kırık bir kuş gibi çırpınmaya başladı. Sara krizi geçiriyordu ama hiç birimiz bunun farkında değildik.  İmam dahil hepimiz namazı bozduk ve adamcağıza yardım etme gayreti içine girdik.  Neyse... Beş altı dakika sonra adam gözlerini açtı.  Biz adama ''Geçmiş olsun hemşerim.'' Filan diyoruz ama adamın bizi duyduğu yok. Mırıl mırıl mırıl mırıldanıyor: ''Elhamdulillahi rabbil alemin. Errahmanir rahim. Maliki yevmüddin: Hamdolsun alemlerin rabbine. Rahman ve rahim olan O'dur. O din gününün sahibidir.''

 

Hepimiz hayretler içindeyiz tabii ki. Bu arada adam ayağa kalktı, direkt ellerini bağladı ve devam ediyor: İyya ke'nabüdü ve iyya kenastein: Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz.''

Düşünün ki daha imam bile mihraba geçmemiş ama adam hiç mi hiç farkında değil.  Öylesine aşık ki ne bizim, ne imamın, ne hastalığının ne de nerede olduğunun farkında... Mırıl mırıl okumaya devam ediyor: ''Gayril mağdubi aleyhim: Senden başka ilah yoktur...'''

 

Sınıf sessizce '' Bu işin sonu nereye varacak?'' Düşüncesiyle dinlerken Yasin söz aldı:

 

-Hocam ! '' Ben aşkı ne bilirim. '' Dediniz ama öylesine güzel anlattınız ki...

 

Cevap verdim:

 

-Çok yanılıyorsun  Yasin...Ve siz sevgili öğrencilerim...Eğer benim aşkı anlattığımı düşünüyorsanız çok yanılıyorsunuz.  Ben size aşkı anlatmadım ki.

 

Tüm sınıf hayretler içinde bana bakarken  '' Siz hiç aşık oldunuz mu?'' Diye soran Tuba tekrar söz aldı.

 

-Hocam ! Aşkı anlatmadıysanız neyi anlattınız Allah'ınızı severseniz?

 

-Kızım !  Ben size aşkı değil, aşığı anlattım.  Aşk anlatılmaz,  anlatılamaz.

 

-Ama anlattınız hocam.

 

-Siz de anladınız öyle mi?  Peki o meczubun '' Elhamdulillahi Rabbilalemin'' Derken hissettiklerini bana anlatabilir misiniz?

 

Kafalar yine öne eğildi.

 

-Yok yok başlarınızı öne eğmeyin.  Bunu ne siz ne ben ve hatta ne de o meczub anlatabilir. Hiç kimse anlatamaz o hali.  İşte onun için diyorum ya ''Aşk anlatılmaz.'' Diye.  Onun için diyorum ya '' Ben hiç aşık olmadım.'' Diye. Ben hayatım boyunca öyle bir şey yaşamadım ki '' Evet aşık oldum.'' Diyeyim. Onun için diyorum ya '' Ben size aşkı değil, aşığı anlattım.'' Diye...

 

*******************************

 

Ha, bu arada yukarıdaki fotoğrafı anlatacaktım değil mi?

 

Efendim o balkonumda sigara içerken gördüğüm, hayranlık ve gıpta ile seyredip cep telefonum ile  çektiğim bir fotoğraf.

 

Bir kağıt toplayıcısı o. Fotoğrafta tam net görünmüyor ama evimizin karşısındaki parka geldi arkasına koskoca bir çuval monte etmiş olduğu motosikletiyle.  Ben balkonda titreye titreye sigara içerken o, parktan içeri girdi. O soğukta sırtındaki montu çıkarıp parkın çimleri üzerine serdi ve seccade yaptığı o montun üzerinde namazını kıldı. Namaz kılmayanın değil namaz kılanın acayip karşılandığı bir dünyada çöpten kağıt toplayarak geçimini sağlamasına rağmen maşukuna küsmeden, darılmadan, hemen karşısındaki gökdelenlerde yaşayanlara bol bol verdiği nimeti kendisine vermediğinden dolayı hiç bir kırgınlık yaşamadan maşuğunun huzuruna varmış ve ona ‘’ Elhamdulillahi Rabbilalemin= Hamd olsun Alemlerin Rabbine’’ Diyordu.


Yani anlayacağınız o da bir başka aşıktı. Ama eminim ''Aşk nedir?'' Diye sorsam o da cevap veremeyecekti. Çünkü aşkı yaşamasını biliyordu ama tarifini yapamazdı.
( Aşk başlıklı yazı Sami Biber tarafından 24.02.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu