Hangi özensiz düş’ün özetidir şehrin ayaklarına dolanan günden bozma gecenin hoyrat sesinde saklı o sıradanlığı yok saydım da geldim…

 

Belki de yok sayıldığımın ertesi var olduğumu fısıldayan seslerdi içimdeki buzulu yok sayan kimse ve ateşin esaretinde yangınımı söndürmek adına yeniden doğdum en azından yeni bir doğuşun mizacıdır içimdeki ketum ve sefil siren.

 

Övündüğüm ne ki?

 

Göründüğüm ne ki göstermediğim binlerce mefhum içimde kayıtlı dışımda ise aralıksız eşlik eden ahmakıslatan.

 

Rengimle kaybolduğum benliğimle aradığım kalan yanımla.

 

Andığım kadar Rabbimi anılmayı filan da dilemiyorum Rabbim dışında artık kimse nazarında unutulmuş bir kelam sıfatsız bir selam ve gök gürültülerine sadece ben iken şahit olan.

 

Kekremsi tatlar dolaşıyor ruhumda elbet infilak etti edecek içimdeki kutu en çok da kara kutumla iştigal ömrün eşkâli iken yazdıklarım bir nebze de olsa yangınımı söndürürken.

 

Aşkın rengini unuttum çünkü aşkın hatırına hep soluktum ve silik aslında aşikâr âşıklar değildi dönenen sadece sefil varlığımla kendime dokunmakla dokunmamak arasında kararsız kaldığım belki de bu yüzden tüm duygu ve düşüncelerim ütüsüzdür.

 

Öznesi yok ki bu günün hatta dünün de.

 

Yarınsa bir başka öznenin peşinde sürüklendiğim.

 

Tenimdeki karıncalar hatta içimde saklı yuvaları bu yüzden her kelimeyi bir karınca titizliği ile sunuyorum sayfaya ve o kara gecedeki kara karıncayı kollayan Rabbimle barışığım ezelden ve azap yüklü evrende acılarıma ve aşka da sadığım daha dünden.

 

Solgun bir gün ışığı Şubattan arda kalan ve Mart’ı kucakladım daha gecenin ilk saatinden en çok da kundaklanan yüreğim ve sessiz mealim ile tavaf ederken aradığım dinginliği…

 

Gözümde yok ki dünyanın geçici hazineleri.

 

Ne yoksulum ne zengin.

 

Ne afakiyim ne yalan.

 

Gerçek olduğum kadar gerekçelerimi de sunmuyorum artık ve kimsenin gölgesine sığınmamışken bir ömür hele ki çoktan kapıdan kovmuşken kendi gölgemi.

 

Nazenin bir sayaç adeta aralıksız çalışan ve arızalı yüreğimle biliyorum da kendime vermeyi esirgedim sevgiyi.

 

Ufkun haznesi.

 

Ümidin ise gariban asaleti.

 

Sözcüklerse ne d/okunulmaz ne de yeter beni dillendirmeye bu yüzden daha güzel bir hayata öykünüyorum ve yapmam gerekenleri bilsem de bilemiyorum bir yere varıp varamayacağımı ama sözümde durmalıyım yoksa içimdeki karınca sürüsü sonsuza kadar terk eder beni.

 

Bazen öylesine soluyor ki rengim ve coşkum.

 

Sancılı bir rahmet olduğunu da biliyorum hani sabrı da katık ettim ki kanamalı yanıma.

 

Aşkı ibadet bilen ve nezdinde şu evrenin soluksuz sevdiğim de kayıtlı Allah katında gel gör ki şerh düştüğüm her duygu iken aşkın da sayısız açılıma sahip olduğu o bilinmezin sessizliğinde saklı tuttuğum gaipten gelen coşkum her halükarda eşlik eden hüznüm ki kaybolmanın arifesinde yeniden kayıt açtım gönlümdeki deftere.

 

Issızlık kurşundan da ağır.

 

Pekişen bir özlem belli ki dirhem dirhem yol alacağım ama yalnızlığıma da şahit iken Mevla’m bir nebze de olsa varlığıma duyduğum inanç ve kendime ve mutluluğa duyduğum özlemle ben illa ki aşkı şiar edinmeliyim nefes aldığım sürece.

 

Ne hancısıyım ne de yolcusu aşkın çünkü aşk benle eş değer ve bilinmedik bir şekilde sürükleniyorum aşkın peşi sıra ve sökün eden hayal kırıklığına rağmen sevmekten de geri duramıyorum.

 

Bir rakkase belki de eteklerini süpüren.

 

Bir renksem coşkuma nedir denk düşen?

 

Bir sözcük isem bir heceden fazlasıyım bu yüzden aşka da ismime ihanet ediyorum ve sonsuzlukla s/özleniyorum.

 

İçimdeki rahmet süregelen ama her an da vücut bulmayan bu yüzden canım illa ki acımalı ve daha çok yanmalı çünkü ne acısız ne aşksız yaşarım ben.

 

İçimdeki kayıp gül’ün rengi de meçhul ve birileri eğer ki gül, diye sesleniyorsa bilemiyorum ne yapmam gerektiğini çünkü bir çiçekten ziyade yüzüm gülmeli ve buna başaracak olan yine benim en azından sabırla katık ettiğim her şimal yıldızında içimde kalan ukdeyle eşlik ederken gök kubbeye çünkü ne yerdeyim ne boşlukta ben göğe aitim en çok da içimdeki yalnızlığa sahip çıkarken yüce Mevla’m…

 

 

 

 


( Kayıp... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu