Düş b/ölmelerinde saklı kilitli
çekmeceler elbet her biri çekince yüklü: düne özet geçecek bir cümlenin saklı
olduğu o çekmeceden firar etmesine imkân sağlayacak duygularımın infilakıdır
hem secde ettiğim her günün de pervasızlığında saklı tek heceyi imha etmek
adına.
Ölü bir günün pervazında saklı o
mizansen ve taş duvarları mesken edinen sessizlik.
Elbet her insanın da kendine has
doğası ve tam da alışagelmişken bir rengin mahcubiyeti ve kristal avizedeki
ışıltıyı görmek isterken karşıma geçen kim olursa olsun elimi uzatmamın
ertesinde…
Devamı yok elbet lakin bir ömür de
hep bunun hayalini kurmuşken şimdilerde tecrit odalarına saklanan ucube
gölgeler ama bedenleri diri ve nefsine tapınan ve layığıyla insan olmanın
mertebesine ulaştıklarına hem fikirken içimdeki çocuk cübbesiyle salındığım şu
mahşeri kalabalık üstüne üstük darbe üstüne darbe aldığım.
Akabinde uyumsuz addedildiğim ve kök
hücreme kadar sızlayan devasa bir acının yükümü ağırlaştığı en bariz ikileme
düşmeme vesile olan. Kısaca…
Mukavvadan bir kutu bellerken hayatı
tıpkı çocukluğumun odalarında misafir ederken sevdiklerimi aslında yatıya
kalmışken her bir sevdiğim ve kocaman sevmenin ışıltılı gülücüğü ile hem ihya
olduğum hem de yüreklerin ihya edildiğine emin olduğum lakin her şey ve de
herkes geride kaldı ve ben bunu tam anlamıyla kabullenemezken bir şekilde
rencide edilmekteyim.
Bölücü bir güç adeta sevgiyi yok
sayan.
Aşkınsa sadece bir heceden ibaret
olduğu gerçeği oysaki bir ömür aşkı da sevgiyi de dünyalara değişmezken
şimdilerde küçük dünyamda ne kadar yalnız ve ıssız olduğuma yeniden ve de son
kez kani oldum.
Notaları olmayan bir gam adeta.
Gamı yok saymak mı?
Elbet İlahi Gücün varlığına haiz
olduğum kadar yüreğimin de rögar kapağı çalınıp tüm gölgeler de istila etmişken
içinde saklındığı küçük dünyayı üstelik küçük olmasının değil niteliğine
inanmışken bir ömür.
Nitelik ve de nicelik bir ömür
sorgulandığım ve sürgülediğime binaen tüm insanları aynı kategoride
saklamışken: ne cinsiyetleri ne yaşları ne makamları ne de sahip oldukları
özellikler benim için önem arz ederken…
İnsan diye yola çıktığım ve sevgi
diye çırpındığım meğerse içimdeki göçmen kuşun kanadında saklıymış sevgi
notaları.
Bazen bir heceyi bir nota ile
eşleştirdiğim.
Bazen bir insanı dünyaya
değişmeyeceğim.
Gelin görün ki; insanları sevmem ve
onları kendime yakın hissetmemdir bağcıklarımın çözülüp de yere kapaklanmama
vesile olan ve ben azıcık eğilsem azıcık dalım kırılsa sırtıma abananlar ve
ezmeye doyamayanlar.
Ezilmek ya da ezmek asla lügatimde
barınmayan mefhumlar lakin ezmek ya da yok saymak ya da alaya almak dünyanın
fikstüründe ilk sıradan asla aşağı düşmeyen.
Dünde olan bu günde de saklı iken ve
yarınlar bu günden çok daha korkutucu bir duruş sergilerken elbet kıyamet
alameti iken dünyanın bir yılı aşkın süredir savaştığı artık ne kadar
zamanımızın kaldığına da Tanrı iken karar verecek olan.
İlahi Adalete sığınmaksa bizi ayakta
tutan.
Fakat insanların şahsi adalet duygusu
ve de yaptırım gücüyle dengeler git gide irtifa kaybederken kimi zaman
ağzımızla kuş tutsak da hiçbir şekilde ilerleme kaydedemiyoruz ki tecrübe ile
sabit. Misal mi…
Çocuksu bir haletiruhiyeye sahip
olmak hele ki çocukken bile daha çok çocuk olmak yaşıtlarımdan: hele ki
kırılgan hele ki arkadaş canlısı azıcık da saf iseniz belki de bu yüzden okul
hayatım boyunca asi rüzgârlarla boy ölçüşemedim en çok da sınıfın haylazları
öğretmeni bile çileden çıkaran ve işte ilk defa kara listeye okul çağında dâhil
oldum.
Meslek hayatımda da şansızlıklar
peşimi bırakmadı ve işimi ne kadar layığıyla ve de titizlenerek yapsam bile
mesleki anlamda bir sıfır yenik başlamıştım ben oyuna ki ne hayatı ne de
çalışma hayatını bir oyun olarak görmek aklıma dahi gelmedi.
Referanslarım kuvvetli olsa da ve
analitik zekâmla çok şeyi bir anda kotarmışken bazı ihtiraslı insanlar ve de
anlamsız bir şekilde emeğimin yok sayılmasına sebebiyet verenler yüzünden
onlarca iş değiştirmek zorunda kaldım.
Onlar can yakmaya idmanlıydı.
Bense cengâver bir beyaz yakalı idim
ve tek derdimdi iş yükünü ve iş hacmini layığıyla üstlenmek ve de işimde üstün
bir performans sergilemek ve ben hep ‘’biz’’ denen birincil çoğul şahsın
peşindeydim derken ‘’ben’’ olmam bile yasaklandı değil kabul görmek değil bir
sosyal grubun ferdi olmak.
Çalkantılı iş hayatım üstelik mobbing
denen felaketten nemalandığım elbet istifayı basıp huzurlu başka bir iş
ortamının peşine düştüğüm. Üstelik psikolojik tacize uğratanlar da
hemcinslerimdi zaten bir erkeğin bunu yapmasına asıl izin veremezdim ve
vermedim de.
Bir kere başıma geldi tüm meslek
yaşantımda: özel bir şirketteki yetkilim olan bir kişi ve değil dokunmak bana
yönelttiği saçma sapan bir sıfat ile ani bir kararla yine bastım istifayı
üstelik nişanlı olan ve ben tüm iyi niyetimle işimi öğrenmek adına canhıraş
çabalarken.
Elbet gündelik hayatımızda sokakta
dahi hatta komşularımız tarafından da sıkıntı yaşadığımız günümüzün ve de
herkesin bir gerçeği ve bunu saklı tutup bireysel anlamda kendimizi savunma
mekanizması ile hakkıyla iyi bir vatandaş olarak yaşamak ve çevremize uyum
göstermenin de ilk şartı iken kabullenmek…
Ama yolda çıkan o kadar değer ve
insan varken kabullenmek de bir yere kadar elbet dedikodu denen çarkın
aralıksız döndüğü toplum hayatı üstelik devasa bir metropolde karşılaştığımız
nice sıkıntı nice garip mizaçlı insan…
Tepkisel ne varsa hayatta üstelik
tepkisizlik en büyük tepki iken.
Siz sıkıntılarınızı dillendirirken ve
sadece yanı başınızda bir dost ararken üstelik sıcak bir mizacınız varsa ve ruhunuzdaki
dünyaya herkesi kabul etmenin hayalini kurmuşken bir ömür…
Bu da bir yere kadar ama üstü örtülü
bir tepki işte tepkisizliğe maruz kaldığınızda kendinizi sorguladığınız ve
rahatsızlık verdiğinize dair bir inanç geliştirdiğiniz…
Daha da beteri birileri sizi alaya
alırken: sizin içten bir gülümseyişinizin ve heyecanınızın bile alaya alınıp
rencide edildiğiniz.
Bir de gelişen nefret duygusu ve siz
tüm hücrelerinizle bir şeyler yapıp da bir sosyal topluluğa dahil olmanın
güzelliklerini düşlerken anlamsız yere sizden nefret edenler ve maskelerine
sığınıp bir de sizi çok sevdiklerini dile getirirken.
Oysaki siz hep aynısınız hem de
kendinizi bildik bileli.
Aynı mizaç.
Sevecen bir aksan…
Sevginin ise geri teptiği ve
günümüzde yaşanan çarpık insan ilişkileri ve siz bunu fark edip bir adım geri
attığınızda okların size yöneltildiği…
Durduk yere yazmıyorum.
Durduk yere de yaşamazken ve asla
durduk yere sayısız iş hatta meslek değiştirip asla da durduk yere bir cennet
köşesi aramadım hayatta ve iş ortamında ama cennet denilen o bahtiyar yer ne
yazık ki bu dünyada mevcut değil ve siz ufacık yüreğinizle kendinize bir cennet
yaratsanız bile o cennet ve huzur bir şekilde insanların keyfini kaçırıyor.
Ve asla keyif kaçıran insanlardan
olmadım ve artık insanlardan kaçmak bile işe yaramıyor tıpkı bir ömür sevgimi
ve dostluğumu ve güven duygumu da kimseden esirgememişken…
Hoş görü.
İçtenlik.
Duru ve kasıtsız bir sevgi.
Kabullendiğiniz ne varsa ama kabul
görmediğiniz…
Asla da kabul etmedim üstelik ve illa
ki kabul göreceğim bir yer olmadığını kabul etmedim.
Yalancı sevgiler ve cafcaflı
söylemler oysaki ben neyse içimden gelen bir bir zikrettim ve ne yazık ki; kâh
alaya alındım kâh yok sayıldım kâh üstüme doğru esen kuvvetli bir rüzgarla bir
şekilde uzaklara savruldum.
Ama kimse beni İlahi Rüzgarın
gücünden ve kuvvetinden de mahrum bırakamadı.
Denedim de birilerine benzemek adına
gelin görün ki bunu da yüzüme gözüme bulaştırdım en azından alnım ak sadece
O’nun katında kabul görmekten başka bir dileğim de yok hani.
Sevginin müdavimi sefil bir kuldan
ötesi değilim işte asla da bir şeyler iddia etmedim asla yaptırım gücüm de
olmadı. Ki haiz olduğum yaptırım gücüm benim için hep önemsizdi ve öğretmen
kimliğimle bile bir öğrencimi cezalandırmak aklıma dahi gelmedi çünkü benim için
sevgi ve iyi niyettir tüm duyguların üstünde olan ve ne kadar güçlü bir
pozisyonum olmuş olsa bile hep İlahi Adaleti savundum ve kendimi hep de aciz
bir kul olarak gördüm.
Elbet dünyamızda bu ‘’aciz’
’kelimesini dillendirmek bile insanları fazlasıyla güçlü göstermekte ya da
addedilen bir sıfattan öte eşit olmanın ölçüsüdür: kral da olsak firavun da
olsak bir köle de zamanın hangi diliminde yaşamış olursak olalım öncelikle
insanız ve öznemim hep insan olarak kalmaya devam edecek…
Belki de insanların gözünde beni
farklı kılan da bu.
Bir adım öteye geçmişken fıtratımda
mevcut olan ne varsa beni illa ki ayakta
tutan vicdanımın rahat olmasıdır ve bir ömür asla yalan söylemediğim gibi tüm
yalanlarına da inanmışken insanların üstelik yalan söyledikleri aklımdan dahi
geçmezken.
Azıcık temkinliyim son zamanlarda ama
hala aynı insanım ve ansızın hasıl olan kalp gözümdür beni hayata ve umuda
bağlayan zaten inancımla vakıf olduklarım ve tek sığınağım sadece Rabbim.
Yalnız olmak ya da yaşarken ölen
bunca insanın ardından yas tutmama da vesiledir Allah’a olan inancımın ve
sevginin aralıksız büyüdüğü üstelik tüm insanlara verdiğim sevgimin
karşılığında yüzlerce kere-abartısız söylüyorum-ihanete uğramışken bense hala
peşindeyim iyi ve güzel insanların: asla var olmamış olsalar bile mevcut
olduklarına dair geliştirdiğim inançla da sevmeye ve yaşamaya devam edeceğim.
Kabul görsem de görmesem de.
Kabul etmesem bile sevilmediğimi ne
sevgimden ne inancımdan ödün veririm.
Sevgimle.