Düş çürüğü bir renktin sen, ey aşk ve
yüreklerin de müridi iken tüten ocağından sevgi dolu iyi insanların.
Aşkı ihbar edendi melekler ve
kanatlarında dokunulmazlığı elbet batmayan düşlerin.
Meczup yürekler şehrinde kuytularda
yeşeren aşklar gibi bahçesi efkârın ve yeis dolu kâbuslardan firar eden ruhlar
gibi.
Gönülsüz yaşar mı insan hele ki gönlü
yokken varır mı birine varır mı hiç onu bekleyen mutlu sona ve başlaması asla
mümkün olmayan bir hikâye gibi sarkar mı eli yüreğin pervazından?
Eş dediğin eşref saati sevginin ve
yüreğin coşkusu sönerken aşka meyleden günün özgün ve reşit hüviyeti.
Marifet olmasa gerek.
Bir metanetse bahşedilen…
Aşkın kıblesinde şerit değiştiren
duygular ve halesi ve rahlesi ve de tümleyeni aşkın elbet coşkuyla ve yürekten
severken.
Gölgelerse martaval okuyan.
Hümayunu sevginin elbet Rabbin sunumu
iken sevgi.
Melekeler dökülen.
Metruk hanelerde saklı gizem.
Rengi yok ki matemin ve ölüp
gidenlerin.
Sevecen yürekte saklı illa ki mahrem
ve meltem ve kilitli hayaller sokağındaki o sapak.
Düşler biçtim ve geldim, hafız.
Aklım da ermedi gitti şu dünya
işlerine…
Elimin hamuruyla neler yaptımsa ve
çocuk kimliğimde taşkın o coşkumla hem öğrencisi idim evrenin hem de öğretmen
kimliğime bulanmışken üstüm başım tebeşir tozuna.
Hutbelerde saklı iç sesim ve
metanetim ve örtüm ve rengim ve özlemim elbet seyyah kalemimle dikiş
tutturmaksa hayatta bazense hüzün çeşmemde yüzümü gözümü zemzem suyuyla
yıkandığım.
Ve her düşün ertesi iken yarınlar.
Öznesi belki de sefil varlığımın aşka
tapınan bir siluet gibi elbet İlahi Aşkın fıtratında fırtına gibi estiğim…
Müphem düşler sokağı ve yosun tutmuş
mahzen.
Matemin rengi nedir, sahi hafız ve
aşk iken sobelenen bense ebemkuşağında illa ki körebe oynayan sefil varlığımla
indinde aşkın büyük bir metanet büründüğüm neye sirayet edecekse bitimsiz
coşkum ve özlemim…
Örneklem yüklü mazbut varlığım ve
öykündüğüm sefil yanım ve çocukluğumda elbet sevgi iken kıblem.
Sözcükler defolu.
Yürekse mahrem.
Sancılandığım her gece bir şiirin
doğumunda dolup taşan gözlerim ve zihnimde açılan binlerce kapı elbet duygular
iken köprü kuran bir sözcükten diğerine…
Düşlerden ördüm saçlarını matemin ve
şiirin.
Akasya ağacına konan sefil bir kuştum
kanatlarımda oynaşan melodiler ve kelebekler…
Öyle ya, ben de bir kelebektim, hafız
ve de aşkın ön gördüğü bir menkıbeydim en çok da aşka sevdalı hücrelerimden
dolup taşan duyguların cennet bildiği geceyi şiirlerle ve aşkla kürerken
dokunulmazlığında yüreğimin sadece saat tuttum ne zaman ölüp de yeniden
dirileceğim diye…
Aşkın örtüsü, hafız ve içimin tutulan
nutku koca ömrün de efsanesi iken bir sabi gibi bir sebil gibi ve de seferi bir
müzmin maşukken kilden varlığıma döktüğüm kül gibi ve tülden etekleri aşkın
rengarenk kisvesiyle gök kuşağını elbet uyruğu da uydusu da yoktu aşkın ve acılarımın…
Maviden bir tebessüm kondu göğe.
Gecenin esefinde aslında kalemimin
eşref saatiydi yüz bulduğum aşk yüz çevirdiğim mutluluk yüzüm düşerken ne
zamanki rencide edilsem evrende saklı o gizem ile tutuştuğum ve öznemin
gizilinde sarkıt bellediğim iç sesim ve dolgun martılar aslında aşkla yeri göğü
kürediğim ve tünediğim en çok da küstüğüm…
Künyemdi altın olan.
Altındı madem içimdeki maden aşk
mıydı onu kora döndüren elbet yanıp da kül olandı yüreğim bense varlığımı ve
canımı emanet ettim Rabbimle muhabbet ederken her ezan vakti aşkın akasya
düşler sokağında nöbetteydi iç sesim…
Ey, hafız.
Aşkın bekası iken şiir ve gece.
Ey, sefil yürek yanığım…
Rengimle ve coşkumla müphem kılındığım
ulaşılmaz mutluluklar çıkmazında hep mi kıyamdaydım bir ömür ne zamanki kalemdi
boyun eğdiğim oysaki aşkın ateşinde yandığım bir ömür ve görüp göreceğim neydi
de ben kelebek kanatlarında uçuyordum yazmaya durduğum şiirlerin…
Körü körüne sever mi insan?
Körü körüne yazar mı?
Körü körüne yaşamışken közümdeki o
devingen rahmet aşkın da ışığı iken özlemin sönmez ferinde kaybolan bir bulut
gibi içimdeki o seferi tellal.
Sökün ettim.
Sükûn diledim.
Sabır ettim ve şükürle dolu dolu bir
yürekle geldim huzuruna.
Sancılı benliğim sedeften düşlerim ve
alnımın akıyla düştüm ki bir aşka ve muhabbetin de hasıydı gönül gözüyle
sevdiğim ve dokunduğum aşkın kıblesinde bir meczup kuş gibi çırpındığım en çok
ölümüne sevip yazarken evet, kelebek ömürlüydü düşlerim ve şiirlerim ve şuurumu
da kaybettim içine düştüm düşeli bu aşka ve sevecen sesinde evrenin nüktedan
yüreğinde içime saklanan çocuğun yalnızlığın ve masumiyetin de neferi idim
adayı iken o sönmek bilmeyen aşkın ferinde yanıp sönen bir hecede saklı…