İçine akan bir nehir adeta eklem
yerlerinden
Kopan şiirin gür sesi
Lakin suskun hayat ve nice insan
Bir imge ise şiirin örtüsü
Layığı ile serilmek yıldızlara
Yıldızların dilinden de tek anlayan
Latif mehtabın yalnızlığı
Güller ekili bir mevsim
Mevsimle olsaydı keşke tesellim.
Uyumsuz mizaç
Uyduruk hayat
Ah, o hoyrat yorgunluk yok mu?
Kanatlarının iç sesinde saklı hikâye
Bir m/artıdan fazlası ise
Uçuşan şiirin katları
Her çentik yağdığında maziye
Üstü örtülü bir sitem adeta
Yıldızlardan fal tutmak ne ki?
Fal taşı açılmış gözleri semanın
Tek yudumda içine çeksin yeter ki
hüznümü
Boylu poslu bir gün ışığı da
kabulümdür
Yeter ki bıçaklamasın beni sırtımdan
Lacivert bir örtü mavinin çalıntı
sesi
Aşkın da hicreti
Ölümsüzlüğe giden yolda
Yarılanan bir öykü
Öykündüğüm de yoktur bir Allah’ın
kulu.
Kendime düştüm ben bir kez
Bir kere de geçecekken kendimden
Geçmediğim yol mu kaldı içimde ukde?
Fısıldayan yüreğin meşrebi
Elbet aşikâr hüzünde saklı o masum
buse
Kalemin dokunduğu alnı satırların
Serildiğim ne ki hece hece?
Eksende firar eden bir yemin belki de
Defalarca bozduğum
Tövbe ertesi hüzün ve huzur.
Kaykıldığım
Kadar kaybolduğum şu sessiz gecede
Verilen hükümler
Gönle uygun bir kılıf daha diktim
Şiirin hükümranlığında
Uyuttum de meziyetlerimi ve sevgimi
Değmezmiş hani göğün sakındığı gözü
Benimse düşen gözümden
Ne kaygı ne hicap
Satırlarda yatıya kalan gizli özne.
Sevecen bir ümmetten yayılan seste
Oysaki suskuyu giyinmiş bir fermanım
ben
Bazen feryadı yarım kalan
Yarınlarda saklı huzme
Hüznün de ön sözü iken
İçimde salınan iklimden
Kalan geride.
Benlik bir tahakküm
Asla da olmadım tahakkümperver
Bazen hicvi ömrün
Aşkınsa hicreti
Dar açılı bir pencerede
Estiğim kalemin nezdinde.