Ramazan Bayramı’nın bitmesiyle
Kurban’ın aklımıza düştüğü; Pandemi’den dolayı haccın belirsizliğini sürdürdüğü
şu günlerde, Kâbe yine gündemimizin orta yerine düştü. Kâbe, yeryüzünde, Allah
adına yapılmış ilk ev’dir. “Allah’ın Evi” anlamında “Beytullah” denir. Daha
özel adıyla Kâbe’dir. Adem (a.s.)a gönderme yapılsa da, bina olarak kuruluşu
İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail’e dayanır. Ev olmanın ötesinde bir evdir.
Yeryüzünde bir tanedir. Bunu somut olarak görmek istiyorsanız, çağın
teknolojisiyle elde edilen imkanlarla, isterseniz 7X24 Mescid-i Haram görüntüsünü
izleyiniz.
Kayseri’ye gelince, Cam-i Kebir ya da
öz Türkçe adıyla Ulu Cami, Kâbe gibidir. Kayseri’de, burayı gavurlardan alarak
İslam topraklarına katan Danişmend/ bilgin adamlar tarafından yaptırılmış ilk
camidir. Onlar buraya kollarını sallayarak gelmediler. Geldikten sonra
Cengiz’in torunları gibi vurup-kırıp gitmediler. Allah Resulünün yolunu
izlediler: “Vardığı yere bir cami yaptırmak” Kur’an’da, Fetih Suresi’nden sonra
Hucurât Suresi’nin gelmesi öyle yorumlanır. Fetih adından anlaşılıyor da
Hucurât da eğitim/ öğretim suresi demektir.“Fetih’den sonra “Eğitim” geliyorsa
o yer fethedilmiş demektir. Osmanlı da Avrupa’da aynı yolu izlemiştir.
Ulu Cami, şehrin göbeğindedir. Bilmem
kaç merdivenle inilir. Sanırsınız ki, şimdiki inşaatlardaki gibi, yer oyulmuş da
içine cami koyulmuş. Ne gezer. Yapıldığında, toprak düzeyi neyse, seviyesi
odur. Ama o günden bugüne, şehir kodu yüksele yüksele, çukurda kalmıştır.
Kâbe’de öyle. Mekke’ye ne zaman yağmur yağsa, bir yeri sel basacak olsa, ilk
basacağı yer Kâbe’dir. Nitekim tarihte bunun örnekleri yaşanmıştır.
Kayseri Kalesi, savunma amaçlı bir
sığınaktır. Şimdi kalıntıları olan surlar bu savunma çemberinin dış halkasıdır.
Kayseri’nin Osmanlı’ya karışması, çok geçtir. Osmanlı öncesinde Kale, bütün
yönleriyle “sığınak” olmaya devam etmektedir. Zü’l-Kadiroğulları (kıymetli/değerli)
Beyliği ile Karamaoğulları Beyliği arasında sık sık el değiştirir. İşte bu el
değiştirmelerin birinde Kale duvarına bir kitabe işlenir. Kale’ye bitişik
savunma surlarını tamir ettiren Karamanoğulları valisi Şeyh Çelebi, tamir
kitabesini yazdırırken, siyasi rakipleri olan Zü’lkadiroğulları için,
“Kayseri’yi istila ve Kâbe’yi tahrip eder gibi harap ettiler” cümlesini
kullanır. Üstelik Zü’l-kadiroğulları için “Sapık Türkler=Etrakü’d-Dallûn”
sıfatını eklerler. Hâlbuki bizim bildiğimiz Karamanoğulları “Türkçeyi resmi dil
yapacak kadar” Türk’tür. Demek ki siyasi rakipleri daha da Türkmüş.
Bu kitabe nerede mi? Kale’nin
Kazancılar Çarşısı’na bakan yüzünde; insan yüzündeki şark çıbanı gibi, gelip geçen
insan selini izlemektedir.
Her cami gibi Cam-i Kebir’de, canlı bir
organizma gibi, yüzyıllar boyunca kendini yenilemiştir. Ama ilk yapıldığında,
Roma mimarisinden alınan mermer sütunlar ve bitki motifli sütun başlıkları,
Kâbe’nin şubesine, fil ayakları paralelinde dikilmiştir. Olduğu kadar… Kiliseyi
andıran motiflerse şimdi toprak altında kalan Medrese’ye… Çünkü okuyan neyin ne
olduğunu bilir. Atalarımız bu denli bilinçlidir. Bu yenilemelerden biri de
mermer mihrapla ilgilidir. Daha önce, cıncıklarla süslü mihrabı 1955 yılında
yenilenmiştir. Yani benimle yaşıttır. Üstündeki dinamik Kufi Besmele de Gülük
Cami çini mihrabından kopya edilmiştir.
Camiler, Kâbe’nin şubesidir. Ulusal
veya uluslararası kurum ve kuruluşların her yerde şubeleri olduğu gibi.
Dünyanın neresinde olursa olsun, yönleri Kâbe’ye dönüktür. Yeryüzündeki İlk
Mabed’e dönük Ulu Cami de Kayseri’de Cam-i Kebir’dir. Bir zamanlar adi “İki
Kapılı” olan bir Cami vardı. 70’li yılarda yeniden yapıldı ve yaptırana binaen
“Bürüngüz” adını aldı. Üç kapılı oldu ama Cami Kebir 4 kapılıdır. Hatta sağ
tarafta, merdivenlerle inilen ama kullanılmayan kapıyı da sayarsak 5 kapılı
olur. Hele Kütüphane’ye açılan kapının kapatıldığını da sayarsak, 6 kapılı
olur. Kapının çokluğu neye delildir?
Karamanoğulları’nın siyasi rakipleri
olan Zü’lkadiroğulları için, “Kayseri’yi istila ve Kâbe’yi tahrip eder gibi,
harap ettiler” demelerinden cesaret alarak yazının başlığını atıyorum.
Dijital teknolojiyle Mescid-i Haram'ı,
TV veya internetten izleyebilmek bir nimettir. Hacc veya umre nedeniyle Hicaz’a gitmek
de en güzeli… Ancak Kayseri’de olmanıza rağmen canınız Kâbe isterse, hemen Ulu
Cami’ye gidin. Bunu hissedeceksiniz.
Muhtemel bir Kadir Gecesi’nin sabahında benim bu duyguları hissettiğim gibi.