İklimin ikilem yüklü seferberliği
elbet geceyi teneffüs ettiğim bir yenilgi.
Aşkın açıortayı nedir Nebahat?
Hani aşkın karekökünü aldığın o
yıldızlı gece ve gözlerindeki yıldızları saymaktan alamamıştım kendimi.
Aslında hükmünü yitirdin seve ve
hürmet ettiğim senden arda kalan yıldız tozları işte seni peşinen takip ettiğim
ama gecenin karanlığına kavuşan.
Benim bir rütbem yok, Nebahat hatta
gömleklerim ütüsüzdür sanırım ruhumun saçaklarına uyum sağlayan tek şey de
giydiğim o uyduruk gömleğin kuyruğudur ve ben asla arkamı toplamadım bu hayatta
ne de olsa dağıtmadım hiçbir yeri. Varsa yoksa içimin neşriyatı elbet
sükselidir benim acım ve aşkım ve ben çeşme başı aşığı o köylü kızlara nasıl
öykünüyorum, bir bilsen…
Gel gör ki şehirli bir kızım ben
hatta şehrin müdavimi hatta muadilidir yüreğim İstanbul’a en çok da benim
yakıştığımı şerh düşüyorum.
Sefil şehir.
Terk edilen.
Şehla denizinde İstanbul mısralarının
sakinliğini koruduğu o hengâmede bile sağ kalan tek şehir elbet kalan sağlar
bizimdir diye irdeleyen kimse ve işte sonunda şehrin şebeke sistemi de çöktü ya
elbet fabrika ayarlarına illa ki dönecek İstanbul.
Nebahat, sevgili Nebahat aslında
içimden gelen de değil sana sevgili Nebahat diye hitap etmek ama.
Eski dostuz biz ama: üstelik eski
dosttan…
Ah, eski dosttan nasıl da düşman
oluyormuş ve ben bunu ancak sen gidince anladım ve senin düşmanlarını tanımayı
nasıl da istiyorum ne de olsa düşmanımın düşmanı benim illa ki dostumdur…
Az geçmedi zamanımız bir arada: benim
doğum günüm seninki bir de kızınınki. Sahi, kaç yaşına geldi o bıcırık?
Ne safım, değil mi? Eh, saflığım
dillere destandır ve seni günlerce aylarca aradığım o uzun yaz günleri
nihayetinde telefon açıldı bir de ne göreyim o elimde büyüyen kızın nasıl da
azarlıyor beni.
Düşman başına, Nebahat.
Gittiğin gün yıkıldım ben, Nebahat ve
nasıl olduysa o geceyi sağ salim atlattım. Hangi gece mi?
Hani uçurumun başına gelip de tam da
atacakken kendimi uçurumun dibine…
Verilmiş sadakam varmış Nebahat ve
üzerimdeki kem gözün sen olduğunu neden sonra anladım.
Yıllar var ki görmedik birbirimizi ve
o gün…
Hani güneşin battığı dakikalarda seni
bir anda yanımdan geçerken fark ettiğim ve sen yüzüme bile bakmadın, Nebahat.
Eh, yüzün yoktu be kızım ne de yüz
vermişim ben sana bir ömür.
Sırlarımı, acılarımı paylaştım sen de
az paylaşmadın benle.
Sözcüklerim kibirli artık ama sana
karşı çünkü içimdeki enginliği çorak toprağa döndürdün ve işte insanlara
duyduğum inancı o gün yitirdim ben. Gerçi denedim yeniden seninle konuşmayı
ama…
Çok değişmemişsin ama çok çökmüşsün
ve yüzündeki nur çoktan terk etmiş seni de dolaştığımız daracık sokaklarını
İstanbul’un da.
Sen gittin.
Geride ben kaldım bir de yaralı şehri
İstanbul ve işte birbirimize iyi geldik ansızın ve anladım ki; yalnızlık sadece
bana mahsus değilmiş üstelik sevdiğim bir ordu dolusu insan var, Nebahat ve
buna vesile olan yazarak kazandığım dostlarımdır.
Kaybettiğimi düşünmüştüm bir ömür ve
kaybolduğumu ama içimdeki ve gözlerimdeki ışık asla sönmedi ve severek ihya
ediyorum yüreğimi üstelik çocukluğumdan beri ve bunu en iyi sen bilirsin ne de
olsa kaç senemiz beraber geçti aynı sınıfta aynı okulda aynı sırada.
Sonra sen evlendin bense senin adına
hep mutlu oldum hatta yeri geldi senden çok mutlu oldum ve sandım ki sen de
benimle aynı duyguları paylaşıyorsun.
Rengin ne şimdi, Nebahat?
Aslı astarı olmayan o verdiğin
hükümler ne, Nebahat?
Sezilerimde yaşattığım sendin ve ne
çok sevdim seni, Nebahat ve sen de beni seviyordun.
Bingo.
Sana verdiğim sevginin kaç mislini
veriyorum şimdi dostlarıma ve yazarak aştığım bir sürü problem belki de
problemlerimi ve hüznümü sevmeyi öğreten Rabbim sayesinde minicik bir detaydan nasıl da mutluluk duyuyorum.
İnsan acılarını sever mi Nebahat?
Peki, insan canını acıtanları sever
mi?
Ben hep sevdim, Nebahat ama sevgisiz
bir dünyanın bana vereceği sevgiyi beklerken kendimi unutmuşum sevmeyi.
Sonra ne mi oldu?
Neler olmadı ki, Nebahat ve senin de
haberlerini alıyorum ve mutsuzluğuna şaşırıp kalıyorum çünkü sen hep ben olmak
istedin bense beni senle bölüştüm sonra kendimden sıdkım sıyrıldı derken bir
gece durduk yere kendimi bir şeyler karalarken buldum.
Elbet, sen gittikten sonra geride
kalan boşluğu doldurmam adına Mevla’m bana imkân verdi ki şiir dahi okumayan
ben, gördüm ki hayat da ben de şiirin ta kendisiymişiz.
Bir de ne göreyim…
Bir ömür aslında bir şiirin içinde
yaşamışım ben elbet adını bilmediğim bir şiirmiş bir ömür bana eşlik eden ve
işte yazmaya başlamamın üzerinden sekiz sene geçmişken artık eminim ki ben bir
şiirim ve sen de arka kapısıymışsın şiir hanının.
Hancı mıyım yolcu mu?
Ne fark eder ki ne de olsa gidip
gelmelerimin mealidir iç sesimdeki coşku ve sevmeyi seven bir insan olarak
şükrediyorum Rabbime beni bana yakın kıldığı için ve yine Rabbim sayesinde
haddimden fazla seviyorum dostlarımı ve onlar sayesinde tutunuyorum hayata
elbet Allah’ın izniyle ve işte büyük aşkım iken kalemle ettiğim her hasbıhal
bir şekilde sayfaya nüksediyor.
Şiir aşkım nüksetti şimdi, Nebahat bu
anlamda seni yolcu ediyorum kendi karanlığına teslim olmuşken sen, ben içimdeki
aydınlıkla geceyi bile aydınlatabilirken…