‘’Mahrem Mutluluk…’’
Söylencelerin aksettirdiği elbet bir
kitabın kuytularında saklı binlerce ruhu ve ufku aşkla sabitlemekse hayata.
Turkuaz rengi mevsimin ve gül yüzlü
seyyah yüreğin her mevsimi şair edinip sözcüklerin tek lüksü iken şiir olmaya
aday binlerce sözcükle işgal edilmişken yüreğim.
Mevsimin gücüne gidiyor zaman zaman
hele ki mevsimsiz severim ben ve yaşarım demenin de meali iken ekmek teknem
illa ki duyguların küründe tükettiğim ömrün közünde ve işte tek kozum iken
sevgiyle yazmanın verdiği o özgürlük duygusu.
Halis munis olsam ne ki?
Hırpalanmış ruhumda saklı binlerce
kıta şiirle düşsem yola yeter mi?
İşte hıçkırığımı dindiren o mutluluk
elbet mahrem elbet korunaklı dünyamı ifşa etmenin ötesinde sahibi olduğum ne
var şu dünyada?
Ekoseli eteğim ve çocukluğum.
Bir öncesi yani okul çağına
gelmediğim zamanlar ve ilk hatırladığım iken dört yaşında var ya da yokum ve
tek mekânım sevdiklerimin yüreği üstelik gocunmuyorum sevmekten elbet henüz
gocunmadığım ve bol miktarda sevgi sağanağı ile büyüyorum.
Külyutmaz sezilerim mi?
Ve yetilerim.
Henüz yetim düşmediğim ve yatıya
kalan mutluluk elbet insan içine karışmadığım bir çocukluk ne de olsa sokağa
çıkma hakkım yok ve bu bana sunulan ilk yasak da olmayacakken...
Dert edinmiyorum ve mutlu bir çocuk
olmanın keyfini sürüyorum.
El bebek gül bebek büyümenin neresi
mi kötü? Elbet henüz algılayamadığım bir yaştayım üstelik bunu idrak edeli
şunun şurasında kaç sene oldu ki?
Mutluluk dolu içim.
Bense bir kavanozun içinde yaşıyorum
ve şakıyorum da.
Evin tek çocuğu ve evin en yaşlısı
benim tek arkadaşım.
Mahrem olan bir hayat elbet herkes
gibi dört duvarın içinde saklı ve iç dünyamda henüz çalkantılar yok üstüne
üstük bihaberim atasözlerinden.
Karşılaştığım her kimse elbet
yüreğimde mevcut tüm sevgiyi adeta püskürtüyorum.
Ne itham edildiğim bir zaman dilimi.
Ne de kinayenin ne anlama geldiğini
bilmem gerektiğinin dahi farkında değilken.
Acıtan kimse yok.
Bense sevgi arsızı büyürken
büyüttüğüm gözümde elbet tüm sevdiklerim ve ailem ve dostlarımız ve güngörmüş
komşularımız.
Mahrem olan her şey.
Matemin ne olduğundan haberdar
değilim ve henüz sökülen bir ruhum yok ve sökün eden acılar da yok.
Kurallara riayet etmenin verdiği
huzur ve her başımı yastığa koyduğumda Rabbimle buluştuğum ve cafcaflı bir
ruhum var benim hem küçüğüm hem de büyük bir dünyam var en başta Allah’ımı
biliyorum kendimi bildiğim ilk günden beri.
Ve kimse kimsenin gözünü oymuyor;
saman altından su da yürütmüyor ve alay konusu olan hiçbir şey aslında herkes o
kadar iyi niyetli ve şükür dolu ki.
Elbet kitaplarla olan tanışıklığımın
henüz vakti gelmemiş ve mutluluğun bir diğer adı oyuncaklarım ve hayali oyun
arkadaşlarım.
Kem göz ne mi?
Nazara gelmek ya da?
Arkasından atıp tutmak ne peki?
Ya da gözünün içine baka baka
birilerinin size yalan söylediği.
Öğrenmek için yaşım çok küçük aslında
ilerleyen zamanlarda da bunların anlamlarını algılayamıyorum ta ki okula
başlayıp sosyalleşene kadar.
Mutlu bir çocuk iken mutluluğu bu
sefer okulda buluyorum ve hayatımdaki ilk yabancıya âşık oluyorum: canım okul
öğretmenim ve kadının son öğrencileri biziz ve bizle yaşıyor emeklilik öncesi
okuttuğu son sınıf biz iken ve işte piyango öğretmenimize vuruyor.
Canavar sınıf arkadaşlarım.
Aralıksız gürültü yapan ve
öğretmenimizi çileden çıkaran ve ben hepsini seviyorum derken ilk arkadaşım
sıramı paylaştığım canım P.
Bir yıl sonra sınıfa nakil gelen
diğer kız öğrenci bir günde arkadaşımı benden çalıyor.
İçime çok oturmuyor çünkü ben herkesi
sevebilme özelliğimle taş çıkartıyorum masal kahramanlarına.
Okumayı öğrenmekse öyle bir kapı
açıyor ki ve işte romancının vurguladığı o ‘’mahrem mutluluk’’.
Renkler.
Dünyalar.
Hayatlar.
Duygular.
Sadece okuyorum aslında yutuyorum
kitapları ve daha çok seviyorum hayatı ve insanları.
O mahrem dünyalar aslında içimde
saklı.
Bense hep ortalardayım henüz
kırılmadığım henüz kendimden şüphe etmediğim güzel yıllar.
Renkler alacalı bulacalı.
Ve elim kolum kitap dolu.
Öylesine bir dünya ki bana kapılarını
açan ve iç dünyam daha da zenginleşiyor.
Okuyorum ve insan sevgim misliyle
büyüyor.
Her şeyi herkesi kolaylıkla sevdiğim
akabinde bir beklentimin de olmadığı tıpkı bu gün hissettiğim gibi lakin bir
farkla:
Sevilmenin insanlara iyi gelmediğini
henüz algılayamıyorum ve tutarsızca seviyorum insanları.
Hatta sıra arkadaşımı benden çalan
kızı bile seviyorum.
Kitap kurdu olduğum için kolaylıkla
benle dalga geçen o zibidi arkadaşlarımı bile çok çok seviyorum bazen de
kızıyorum onlara ne de olsa sınıf öğretmenimizin tansiyonu tavan yapıyor her
gürültüde.
Sürekli mutlu bir çocuk olmanın
neresi kötü hem hele ki kitapların dünyasını da keşfetmişken?
Ve işte burada bir es veriyorum ve
günümüze ışınlanıyorum.
Mahrem mutluluk!
Az evvel bir kitabında romancının
rastladığım bu tamlama.
Bayağı ilgimi çektiği için bu konuyu
derinlemesine içime çektim ve mahrem mutluluğun da bir ötesine şerh düşüyorum:
elbet okumanın ertesinde yazmakla iştigal olduğum ilk günden beri duygularımı
ve düşüncelerimi rahatlıkla ifşa etmenin bir sakıncası olup olmayacağı asla
aklıma gelmezdi gelmedi de ama başımı ağrıtan şeylere de tanık olmanın
ertesinde bazen kendime çok kızıyorum çünkü bir mahlas ile bu konuyu bir
şekilde hallederdim ama saklayacak bir şeyim olmadığı için bu mutluluğu
paylaşarak sahiplenmenin güzelliğinden ötürü bir o kadar içim de rahat.
Okumak efor gerektirmeyen bir
alışkanlık yazmak da aynı paralelde seyrediyor yine de mahremiyetimin
sonlandığı hissi yaşıyorum zaman zaman ne de olsa sanal ortamda edebiyata dair
verdiğim mücadelenin üzerine eklenen sıkıntıları da yaşamak bazen yoruyor
insanı ama sevmekten kim yorulur ki?
Kitaplar mahrem ülkeler.
Sevgi zaten ilkesi iken insanın.
Ve mahrem mutluluğu ben yazmakta
bulmuşken üstelik kendimle olan mücadelemde kaleme fazlasıyla umut bağlamışken
elbet bir şekilde paylaşmanın verdiği mutluluk ve coşkuyla artık mahrem bir
mutluluk olarak addedilmesi ne kadar doğru?
Mutluluk aslında insanın içinde saklı
ve siz ne kadar iyi ve dürüst olsanız da mutsuzluğunuzla ve gözyaşlarınızla
beslenen insanlar da yok değil hani etrafınızda ama yazmanın büyüsü ile kalemin
sihirli dokunuşu ile ve de İlahi Gücün yardımı ile aşmak zorundayım ve okumanın
bir adım sonrası iken yazmak belki de mahrem dünyamı bir şekilde paylaşırken
yaşadığım sıkıntıların da haddi hesabı yok ama ben yanlış bir şey yapmıyorum
hep de olduğu üzere.
Yazarak besleniyor ruhum ve yüreğim.
Okumak artık yetmiyor üstelik.
Geçmişimde ne kadar çok şeyi doğru ve
eksiksiz yapsam bile zan altında kalıp suçlandığım da çok oldu ve bir adım
sonrası içime kapanmışken şimdilerde yazarak kabuğumu azıcık da olsa
kırabilmişken…
Elbet kalemle baş başa kaldığımızda
duyumsadığım bir duygu durumu adına mahrem mutluluk denen ve paylaştığım andan
itibaren elbet mahremiyet bir şekilde yok oluyor ve ben her ne kadar bir ömür
bir şekilde durduk yere kolaylıkla yargılanabilirken yazarak da ifşa ettiğim iç
dünyam bazen zorluyor beni üstelik aşmam gereken problemler de bir adım ötemde
beni beklerken…
Konumuz madem sevmek ve yazmak ve
yaşamı idame ettirmek varsın bu mahrem mutluluk bir noktada kayıp gitsin
ellerimden en azından yazarken duyumsadığım bu mahrem mutluluk pek çok şeyi
çoktan geçmişken ve ben yanlış bir şey yapmadığımı da bilirken…
Elbet gözünüzün üstündeki kaşı bil
yargılayan insanların olduğu toplumda kolay olan ne var ki hele ki fazlasıyla
umut bağlamışken yazmaya ve yaşamanın bir no’lu farkındalığı ve de bitimsiz bir
aşk iken yazma güdüsü…