Mutsuz Ve Tek Başınasın 1
Hani sen diyordun beni hep seveceksiniz, beni bir bütün
olarak görün ve sevin, yanlışlıklarımı hatalarımı nazımı güzelliğimin hatırına,
hiçe sayın önemsemeyin diyerekten! Oysa yanlışlıklar olduktan sonra, güzelliğin
ne anlamı kalıyordu bilmiyordun, bir parça güzelliğinle övünüyordun.
Farkındaydın sadece geçici heveslerin peşinde olanlar senin gibi boş heveslerle,
birkaç gün kendinizi avutuyor ondan sonra unutuyor mutsuz kalıyordunuz.
Başkasının hayatını anında ulaşılır bilirken, kendi hayatını ulaşılmaz elit
özel sanıyorken, yanılıyordun. Aşka sevgiye dair ne varsa alaycı bakışınla es
geçer, aşkı sevmeyi ben belirlerim derken hala görüyorum ki mutsuz ve tek
başınasın. Oysa aşkla seven kişi bir defa sever, başkasını bir daha sevmez,
seni sevende bir defa sever aşkını sana aşk dolu kelimelerle söyler, böyle sen
sevmedin böylede sevilmedim biliyorum. Hep seni takip ediyordum üç beş adım
geride. Her buluştuklarınla masa da konuştuğun
-Beni yüreğine yazma, cebinde olanlarla anla, ben para ile
mutlu olurum.
Oysa yaşadıkların tam bir cehennem çukuruna benziyordu,
yakıyordun ve yaktıktan cebini boşalttıktan sonra yangınıyla terk ediyordun.
İşte bu yaptıkların seni cezalandırdı tek başınasın ünün şehirleri aştı, artık
seni gören beş adım geri kaçıyor. Bir değirmen taşı gibi, önüne geleni un ufak
ederek parçalıyor sonrasında, hiçbir şey olmamış gibi unutuyordun. Taze bir
fidan iken bir dikene dönüştün, her gün gözlerin yaşlı seni görüyorum. Sen
sende olmayan akılla aklını yitirerek tam bir aptala dönüştün , neyse gelelim
bundan sonrasına. Gerçi sana söyleyeceklerim senin için yetersiz kalacaktır
umarım yeter ve anlarsın. Çaldım o gün kapını. Kapını gözleri ağlamaktan şişmiş
bir halde açtın. Elinde ise silah vardı, bir an aklıma geleni yapacağın geldi.
-Elindeki silahı verir misin?
Önce umursamadın ısrar edince.
-Az önce kafama dayamış tetiği çekerken, sen geldin.
-Sen aklını mı yitirdin?
Gerçi zaten aklını yitirmişti. Israr edince, silahı uzatarak
verdi, kendini kanepenin üzerine içi boş torba gibi attı.
-Sen gelmeseydin…
Gerisini getiremeden uykuya daldı. Belli ki günlerdir
uyumuyordu. Ev darmadağınıktı. Elimden geldiğince düzelttim, bulaşıkları
makineye, kirli çamaşırları çamaşır makinesine yerleştirerek düğmelerine
bastım. Mutfağa geçtim, bir ezogelin çorbası ve makarna suyunu ocağa koydum.
Belli ki uyanmayacak, uyanınca yeniden yemekleri ısıtırım diyerek balkona
geçtim. Masanın üzerinde bir defter vardı, açıp açmamak arasında kaldım. Açmam
okumam gerekti, ona yardım etmeliydim. Mahallemizin güzel kızı olsa da Lale ona
yardım etmeliydim, gerçi yardımı pek sevmezdi lakin bu defa mecburdu başka yolu
yoktu. Açtım defteri günlüğü okumaya başladım.
Sevgili günlüğüm sevilmeyi övünerek sevsem de sevemiyorum,
bağlanamıyorum. Güneşi yıldızları döndüren aşk sevgi olsa da ben sadece beni
sevsinler istiyorum gel gör ki onları hiç sevemiyorum nedense… Yaşam yolun
ortasında hep bana çıksın istiyorum biliyorum bencilim elimde değil bunu hep
istiyorum. Ne zaman tek başına kalsam kendimi karanlık bir orman içinde
buluyorum bakıyorum etrafıma kimsecikler yok, oysa ben sevilen sevilecek bir
kadın iken bu nasıl oluyor anlamıyorum! İçimde sevilmeyi tetikleyen arzularım,
korku dolu ormanlarımı neden aydınlatmıyor? Yüreğimi sevmelerle doyuramıyorum,
yalnız kaldığımda ya korku ormanına ya da yalnızlığın korku dolu vadisine yolum
çıkıyor. Bazen ise denizde boğulmak üzere iken çıkan birisi gibi soluk soluğa
kalıyor nefes almaktan yoruluyorum. Beni böyle yapan nedir fazla sevilmem mi? Ben
mi istedim bu kadar güzel olmayı? Hala ben kaçtıkça bu arzularımdan kaçamıyorum
yapışıyor adeta yakama bırakmıyor peşimi! Yorgun bedenimi aşk ve sevginin
koynunda yatırarak uyutmak dinlendirmek sakinleştirmeyi istemediğimi
sanıyorsun, yapamıyorum, nedendir bilemiyorum. Delirmek çıldırmak üzereyim!
Beni sevecek birisiyle aşkın sahilinde yürümek istiyorum günlerce lakin
sevemiyorum! Kıpır kıpır yüreğimdeki sadece sevilmek telaşı bedenim sarınca,
karşımdakini sevemiyorum, sadece hevesim bitene kadar onunla olmak gezmek
çılgınca alışveriş para harcamak istiyorum… Belki de babamın annemi
sevmemesinden onu hor görerek aşağılamasından olabilir diyorum başkada bir
cevabını bulamıyorum!
Kapattım defteri şimdi asıl olay ortaya çıkmıştı, babasının
annesine yaptıklarından dolayı sevemiyor erkeklerden intikam alıyordu. Çok
yazıktı her gün tükeniyordu ve bitmiş bir halde şimdi kanepenin üstünde
yatıyordu. Hasret kaldığı aşka sevgiye ulaşmalıydı, ona nasıl anlatacaktım?
Üzerime gelen izah edemem korkusu beni sardı. Kendimi ağlayıp inleyenlere
derdini anlatamayanların, güneş herkesin üzerine doğarken benim üzerime
batıyormuş gibi karanlığa dalmış birisine döndüm. Bir anda lavaboda elimi
yüzümü yıkadım. Başımı derde soktuğumu sanalar olabilir lakin birinin bunu
yapması ona gerçeği anlatması böyle yaşamaması gerektiğini tatlı bir dil ile
anlatması gerekiyordu. Sevinç ve neşenin dağına yamacına çıkması oradan dünyayı
seyretmesi gerekiyordu. Emeği çabayı öğrenmeli çaba ve emek sarf etmeliydi,
kısacası işim çok zordu.
Yeryüzünde insanı mutlu kılmaya çalışmak çok ama çok zordu.
Nedense insanlar öbür dünyadaki sonsuz mutluluğa kavuşmak, için az sevmeyi
denemiyordu? Bir ömür kendini mutluluktan mutsuzluğa sürgün ederek neler kazanıyordu
bilmiyordu her halde, ya da yaptıklarının farkında değildi! İnsan alacağı bir
eşyayı seçerken titiz davranırken, yaşamak için neden titiz davranmıyor baştan
savıyordu? Sevda her zaman gönülde esiyor esenliğiyle nedense kapısı
kapatılıyor anlamış değilim? Şimdi bende ikilemde kaldım, savuşturmalıyım bu
düşünceleri kafamda. Dört bir yanımda iniltiler duyuyordum adeta, bu iniltili
seslerin sesini kısarak, dikenlerin arasında kalmış gönlünü dikenlerin arasında
çıkarmalıydım. Dikenlerin arasında çıkarırken gönlü dikenlere takılırken
yırtacak ve kanatacaktı, kanadıkça yarası iyileşir umuyordum ve böylede olması
gerekiyordu.
Mehmet Aluç