Peksimet tadında düşler ve aşkın
lacivert gövdesi sözcüklerden çiviler çaktığım hüznün laneti.
Esefle sevdim öncemde kendimi.
Elzem olan mademki sevmekti
Tereddütsüz sevdim sizi ve insanları
Öncesinde Rabbimi
Azıcık daha gayret etseydim
sevecektim de kendimi
En hasından en haşmetlisinden bir rüzgârdı
madem
Muadilim…
Köpüren denizdi
Köpük köpük dalgaları yüreğimin
Ah, kürediğim yeminler ve unutulmuş
sözler
Ben de unutulmuştum bir köşede
Tıpkı hediye ettiğim tabağı çöpe atan
kadın gibi
Kimse insanlıktan almamış nasibini
Şerh düştüm Rabbime: onlara
benzememek adına.
Hüzünse girift bir çığlıktı hatta
çıldırtan
Göğün mavisi ise Rabbimden hediye
yüreğimi sardığım
Bazen düşlere bandığım gölgem
Bazense kapıdan kovup da bacadan
giren
Yine gölgem ve gölgeli ağaç yolunda
Ekmekse aşkı ve özlemi toprağa
Toprak mıydı yoksa beni çeken içine?
İyi de ne yaşamıştım bu güne değin de
Kalacak mıydı sahi hikâyelerim yarım?
Yarıladığım yol
Yalpaladığım rüzgâr
Kandığımsa her insan ve mevsim
Delişmen sevdam ve yazmadığım hikâyem
O halde neyi mi yazıyordum her gün
ben?
Yazamadığım yazgım
Müphem bir sevinçle kollarına
atladığım
Ölü sevdiklerim
Bir de yaşarken ölen ve öldüren
Oysaki ölümsüz bilmiştim sevgiyi ve
dostluğu
Lafügüzaf madem içimdeki matem.
Mabedimde sallandığım o salıncak
Elbet kâğıttan kayıklarım
Ve doyamadığım sözcüklerim ve
cümleler
Cümleten firar etmiş bunca insanın
ardından
Vereceğim ilk ve son fetva
Elbet yalnızlığıma tüneyen suretler
ve siluetler
Andıkça sevdiklerimi
Kapıldığım o rüzgâr ve telaşe ve
temaşa
İzinsiz sevdiğim her kimse
Kimsesizliğime kat çıktığım
Kaybolduğum yeniden doğduğum
İstirham ettiğimse evrenden
Elbet sadece saklı Allah katında…