‘’Göçebe bir takvimden alıyorum
günlerimi
Sen Pazar gibisin
Ben cumartesi…’’(N. Genç)
Hangi ruhun tütsüsüdür bu yanan belki
de dilemması dünlerin, bir tefrika ile arz eder içinde saklı niyeti.
Hazandır mevsim.
Hüzündür ah, beni baştan çıkaran.
Latif bir rüzgâr içime estiğim ve
nazenin varlığında aşkın, uzun uzadıya okşayıp da diktiğim sözcüklerin nakşı
ile doğarım ben defalarca geceye akarım sessizliğinde iklimin ve şerh düşerim
gökteki her yıldıza tek tek.
Mücbir sebeplerden yazıyorum ben şiirlerimi
ve yüreğin akvaryumu yetmez de bana cümle niyetine düştüğüm yol cümleten
sunduğum yüreğim ve tevekkül yüklü ömrün kim bilir kaçıncı perdesi içime
çektiğim hangi nefeste saklıdır söyle rüzgârın alfabesi?
Bir milattın sen.
Bir de miadı dolan onlarca insan.
İsyanımdı nefrete ve sataşan
gölgelere ve sığındım işte kalem başlığında o tek kişilik kulübeme.
Günü özet geçmeden dünü de falakaya
yatırmadan rahat edemem ben ve illa ki umut ettiğim illa ki ifa edeceğim illa
ki imha etmekse kötüyü ve rezili bir çengelde asılıdır benim sefil yüreğim ve
semirdikçe semirdi bir ömür seve seve na’şında saklı tuttum rüzgârın ve devasa
gölgeler hücum etti üstüme oysaki ben aydınlıktım ve İlahi Aşka tapınan.
Metruk hanelerde saklı kimi insan ve
yüzünde yok iken nur nar misali dağıtırlar kem nazarlarında olup bitense
yalnızlığın dağ gibi büyüdüğü ve dağlandıkça yürek belki de doğaçlama bir aşk
ile devindiğim şu gök kubbede saklı bir rahmet olmayı nasıl da nasıl da
dilerdim ah, yağmur olup da yağmak adına bu bitimsiz yangının şerh düştüğü o
cehennem sıcaklığında tok sesine rüzgârın kafa tutmak ve söndürmek devasa
yangını.
Günü b/öldüm.
Yatağımı ise çöpe attım.
Yutağında gecenin saklı izdiham ve
kök hücresinde şiirin ben mahzun bir heceyim.
Aşk diye çıktığım yol.
Acı çektiğim bir ömür
Ve gam yüklensem de mademki Allah var
gam yok.
İşte üç harflilerden alıyorum
cesareti ve üç harfli bir azaptan firar ediyorum delişmen yüreğimde saklanmış
cennete d/okunmak adına yazıp da seviyorum sefilce.
Hüznümde saklı o kesif sessizlik kimi
insanınsa umurunda bile değil yaşanan acı ve açılandırıyorum ömrü ve duyguları
ve nimet bildiğim her esintide ansızın ürperiyorum.
Gergindir ipi saldığım da değil hani
çok yeni.
Coşkum söndü ve hüznüm büyüdü ben de
büyüttüğüm kadar insanları gözümde kendimi unuttum ve de ihmal ettim tam da
imha edecekken içimdeki yetim çocuğu ah, tuttu elimden Rabbim ve koruyucu
meleklerime tutundum akabinde korunduğuma binaen huzura da meylettim iman
gücümle ve sırıtkan iblisten uzağa kaçtım bir de şerrine lanet okudum.
Ağıtlarım var.
Ah, ettiğim zalim gölgeler.
Aslına rücu eden duygular var.
Aheste yüreğimde saklı dualar var.
Beti benzi atan şafak var ve atan
şafağında gecenin günün yüzü suyu hürmetine umut ettiğimiz kadar da yarınlara
inancımız var.
Yağmur var illa ki:
Umudun ekini var düşlediğimiz belki
de şairin dediği gibi ıslanmak var:
‘’Şemsiye taşımak istemiyorum
Islanmak daha güzelmiş
Yitik kalbini arayan
Bir şairin gözyaşlarıyla…’’(Alıntı)
Az evvel ihbar ettim kalbimi
bilinmeyen numarayı tuşladığımda karşıma çıkan o mekanik sese de bildirdim
maruzatımı:
Yanıyorum, yanıyoruz ve yâd ediyoruz
dündeki güzellikleri ve yüreğin zaferini ve çoktan emanetiz yüce Rabbimize…