Trendeki Ben ve O
Kaldırımın kıyısına ayaklarımı
sağlam basarak yürüyorum, geriye dönememek için. Artık bu şehirde beni tutan
hiçbir şey kalmadı. Koca şehri sevdiğimle her gün dolaşırken sanki
gönlümüzün etrafında tavaf edercesine el ele dolaşırken, vakitsiz gidişiyle
ecel elimden almış onsuzluğun sancısıyla bırakmıştı.
Uzun bir süredir kendimi
sürükleyerek dışarıya zor çıksam da her tatile seyahate gidişte beraber
bavullarımız elimizde giderken, bu defa bavulsuz çıktım yola, bir tek kendim. Kendimi
bir otobüs garına ya da tren garına atıp atmamakta kararsızken, kendimi tren
garında buldum.
Tren ile seyahat etmeyi çok severdi, başını omzuma ya da cama
dayar saatlerce dışarıyı gülümseyerek seyreder, ara sıra yanaklarıma sıcacık o
busesiyle öpücükler kondurur beni mesut ederdi.
Bu onsuz ilk seyahatimdi, kahve
içmeyi çay içmeyi çok severdi, garda iki kahve iki çay içtim, birisi sevdiğim
Gülşen için birisi kendim içindi. Hızlı adımlarla koşanların telaşı sarmışken, ben sanki yanımdaymış gibi sakin başını omzuna dayamışçasına sakindim.
Biletimi
aldım kompartımanıma bindim oturdum. Önce ona yer verdim. Biletim iki kişilikti, o
gittikten sonra her şeyi çift alır yapar yer olmuştum. Bileti alırken kadın tek
kişi olup iki bilet alan birisiyle ilk defa karşılaşmış gibi şaşkındı. Şimdi
ona uzun uzadıya anlatmanın da faydası yoktu. Anlatsam belki deli diyecek aklı
başından uçmuş zavallı diyecek, desin ne fark ederdi ki, o gönlümdeydi her an
benimle.
Garda hoparlörde trenin kalkacağı anons edilirken, içeride kahve çay
satan satıcıdan iki kahve iki çay ve bisküvi aldım. Oturdum yerime gülüşü sanki
vagonun içini doldurmuş aydınlatıyordu. Her şeyi geride bırakıp gitmek sanki
ihanet gibi geliyordu, içim ürperdi, geri dönerim az onunla yine seyahat eder
dönerim neden olmasın, bu içimi huzurla doldurdu.
Üstümde solmuş gülüşüme renk geldi.
Önümdeki koltukta tek başına siyah saçlı esmer bir kız oturuyordu, yaşı on sekiz vardı. Gülümsemesiyle aynı ona benziyordu, bir çocuğumuz olsa aynı onun kadar
güzel sevimli olurdu. Telefonu şarj etmek için priz ararken, yanımda olan prize
bakarak.
-Af edersin hanım kızım, benim
burada telefonunuzu şarj edebilirsin.
Omzumdaki başını kaldırarak sevgilim
gülümseyerek bana baktı teşekkür edercesine. Genç kız
-Teşekkürler ederim diyerek.
Koltuk arasında şarj cihazının
kablosunu uzatırken, gülümsedi.
-Hayırlı yolculuklar, yolculuk
nereye?
Ne diyeceğimi şaşırdım. Ona
''Öylesine bir yolculuk, kendime
doğru gidiyorum.'' diyemezdim ki! ''Seyahat etmeyi seviyorum.'' dedim.
-Ne güzel ben de seviyorum tek
başıma.
O tek başıma olduğumu bilirken ona
tek başına seyahatin neresi güzel olur diyemedim.
-Çok güzel, sen de benim gibi
seviyorsun.
-Evet.
-Anne baban yok yanında.
Başını öne eğdi, gözlerinden iki
damla yaş aktı. Üzgün bir ifadeyle.
-Onları geçen yıl kaybettim bir ay
ara ile.
-Özür dilerim sizi üzeceğimi
bilseydim…
-Alıştım artık.
Ah bir ben de alışabilseydim.
Omzumda başını yaslayarak bana bakan sevgilimin de gözlerinden iki damla yaş
akıyor omzuma sanki. Gözyaşındaki o yumuşak duygulu halinin narin hislerinin
kendisi kokan kokusuyla beni sardı. Uzun süre sustuk. Görevlinin bilet kontrolü
için kapıyı açmasıyla sessizliğimiz ortadan ikiye bölündü. Kontrollerden sonra
hanım kıza.
-Ben Şevket Hanım kızım, isminizi
öğrenebilir miyim?
-Pardon ismim Gülşen memnun oldum.
Sevgilime usulca ''Bak adaşın çıktı'' diye seslenirken.
-Ben de memnun oldum. Akşam oldu
acıkmadınız mı, buyurun bir akşam yemeği yiyelim.
Omzumdaki başımı kaldırarak
sevgilim, sanki ''Gidebilirsiniz.'' dedi. ''Ben acıkmadım.'' dercesine... İzin aldım
beraberce vagonda lokantaya doğru beraberce yürüdük. Bu yürüyüşümüz sanki
saatlerce sürdü, konuştuk vagonun lokanta bölümüne varana kadar. Sonunda
anladım ki trende ilk tanıştığımız gün ve ben daha sonrasında o günler arasında
gidip gelen benmişim.
Mehmet Aluç