‘’Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu
silemiyor…’’(Alıntı)
Düşlerin tarhında hangi mevsimsin
solan, söyle…
Ah, aklımın iplerine takılı bir
iklimsin sen
İlla ki ikilettiğin
İllet bir kibirsin sen
Kibarca refüze edildiğim
Tehlikeli bir dehlizsin.
Kapaklandığım kadar bu aşka
Kapattım defteri kebiri
Yalnızlığın da manifestosu
Yetmezmiş gibi yetimliğim
Yetemediğimsin.
Yalnızlıksa artık gocunmadığım
Yanlış olan neyse doğruluğuma kefil
Rabbim
Meyve veren ağaç misali taşlandığım
Mislince acı ve hüzün
Göğün muşambası ıslak
Yalnızlığınsa cirosu pekişen
Göğün rengiyim
Yerin çiçeği
Yalnızlığınsa bakiyesinde saklı
Neferiyim sevginin
İmha edemediğim bir aşk bu
İfa edemediğim
İfşa etmekse bedeli hazan ve hazin
Sunumu ömrün
Devasa rahmetin her zerresi
Zor bir insan olduğum kadar
Zan altında uçuşan yüreğim ve mevsim
Ve gözümden sakınırken seni
Göz bebeğimde sönmeyen feri
Muğlak bir aşk bu
Mağdur kılındımsa ne gam
Varsa yoksa sessizlik ve hakkaniyet
İlahi Emre itaat ettiğim
Yoksa nasıl ve hala severdim seni?