İflah olmazlığın asaleti belki de
gücümü imanımdan aldığım ve sırra kadem basan insanların dosyasını hala açık
kıldığım aklımın koridorları bir o kadar belleğimde sıralı kitaplarla dolu
kütüphanem.
Eşref saatim geldi mi ansızın.
Enkaza dönüşmüş olmamın akabinde
küllerimden doğan hayallerim ve haletiruhiyemdeki sıra dışılığı kelimelere
dökmek istediğim.
Bir yazı ya da şiir yazarken alıntı
yaptığımsa geçmişim elbet geçmişi sıklıkla anmak çok sağlıklı olmasa da her
yeni gün benzer şeyleri yaşıyorum benzeri olaylarla yüzleşiyorum.
Ben peşinen sever ve sevdiklerimin
peşinde koşarken tokat gibi yüzüme çarpan gerçekler ve bilin ki buradaki tek
suçlu benim ne de olsa yaşadığım benzer olaylar ve de hayal kırıklıkları dünde
gömülü olsa bile her yeni gün ve olası her insan bana aynı mağlubiyeti
yaşatıyor ve buna rağmen farklı bir perspektiften bakıyorum hayata ve tüm olan
bitene.
Kusursuz değiliz hiç birimiz lakin
kusur aramak da pek olağan hale gelmiş günümüz insanı için.
Elbet kocaman bir fiyasko çünkü
dünümüz insanı da benzer duyguları yaşatmışken…
En son kaleme aldığım yazının
üstünden bir gün geçmezken adeta istifleniyor benzer duygular ve çıkışı bilsem
bile işin içinden çıkamıyorum çünkü çıkmak istemiyorum bu döngüden üstüne
üstelik bir ömür yaşadığım o kısır döngünün üstüne sessizlikle ve huzurla
muhatap olacağıma ben yazarak kendime inşa ettiğim bu dünyada canımın hiç
olmadığı kadar yanması belki de sabretmeyi öğütledi bana aslında sabırla
yaşamanın bir adım sonrasına şükretmenin de bilincinde aralıksız yağan rahmetten
feyiz almak bir şekilde beni bana uzak kılıyor.
Kısaca tek başıma yaşadığım
sıkıntılar yerine maruz kaldığım farklı sıkıntılar adeta acıdan beslendiğimin
de göstergesi.
Aşamadığım şeyler var.
Aştığım çok şey de diğer tarafta.
Ve aştığım her şeyi kalemime ve
sizlere borçluyum.
Bazen bir cenin pozisyonu aldığım
elbet yazmadığımda içimi kemiren sözcükler ansızın infilak etti mi de
duygularım, seyreyleyin gümbürtüyü.
Elbet kalbimin gümbürtüsünden çok
fazlası çünkü yazmak benim için adeta bir yaşam biçimi haline geldi hele ki
sınırlı olduğum insan ilişkilerinde ve yakınımda olan nerede ise herkes aslında
çok uzağımda iken yazmakla avunuyorum ben belki de yeni bir savunma mekanizması
geliştirdiğim.
Bir mağduriyetse aralıksız kılık
değiştiren.
Duygularımsa farklı kılıflara giren.
Sevdalı semazenim elbet kalemim ve
yüreğim.
Kaos yüklü hezeyan dolu bir dünyam
var benim ve bu tek kişilik dünyada ikiye bölünüyorum her ikindi vakti yeniden
doğuyorum ve ölümüm de yakın iken gün bitti mi günlük rutinim de sona eriyor ve
yeni günün eşiğinde ta yeni günün ilk saatlerinde o günlük senaryomu yazıyorum
işte sözüm ona bağışıklık kazandığım acılarda ansızın erişecekmişçesine huzura
ve mutluluğa.
Afaki olan neyse.
İzafi olan kimse.
Bir meczup olduğum belki metruk bir
haneye yaklaştığım ve artı sonsuzluktan eksi sonsuzluğa yaptığım yolculuk
nihayetinde artılar eksileri götürürken aslında yaptığım yolculuk sınırsız
iken.
Mazlum olan kimse benim ruh ikizim.
İstanbul dahi ruhumla eşleşmişken
üstelik sevdalı şehir gibi benim de iki yakam bir araya gelmezken…
‘’Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu
silemiyor…’’(Alıntı)
Hüzün denen sarkaç.
Aşk denen düzlem.
İkilem yüklü mizacım…
Elimden gelense hepi topu bu işte.
Haiz olduğum o tek damla ile
hapsolduğum suküresi ve sudan sebeplerle harcamadım ben hayatımı belki de suyolunda
kırılan testimi ben en baştan yere fırlattım ve binlerce parçaya bölündü su
testim belki de bu yüzden kırık içindeki yüreğimden sızan her duyguyu kalemle
ihya edip sakinleştiriyorum kendimi.
Üstelik suçlu filan da aramıyorum ve
suçlu olduğumu asla kabul etmiyorum.
Bir handikapsa içine sıkıştığım ve
duygular tavan yaparken bense dibi çoktan görmüşken ve pekişen duygularım ne de
olsa saat on iki oldu mu at arabam yeniden kabağa dönüşüyor ve ben şatafatlı
kıyafetimin kaybolduğuna tanık yırtık pırtık giysilerimle kaçışıyorum
insanlardan ve sözcüklerimi o günlük nihayetlendiriyorum.
Kabul edin ya da etmeyin, sevgili
dostlar.
Ben Külkedisinin ta kendisiyim ve
artık ben biçimlendiriyorum hayatımı hayallerimin eşliğinde.
Dilerseniz beni bir hayal olarak
kabul edin ben çoktan kendimi kabullenmişken ve de kalem iken benim sihirli
değneğim değdiğinde boş sayfaya ve yüreklerinize nasıl da pır pır ediyor yüreğim…
Böylesi bir sevgiye ise hayatımda ilk
kez rast geliyorum üstelik aşık olduğum mesleğim ve hayallerimle geçirdiğim
kırık bir ömrün devamında kalbimin yeniden kırılmasına razı iken nasıl
vazgeçerim ben yazma sevdamdan…
Damarlarımdaki mürekkebe de kefilim
üstelik bir ömür ben hayallerimin ve sevdiklerimin peşinden koşmuşken…