Düşlerimi asılı tutuyorum: yorgun bir
ipin mandalı olmaya meylediyorum ve ansızın o ip koptu mu cehennem çukuruna
düşüyor yolum ve izafi bir varlık olmamın ertesinde afaki hayallerimi de
sonlandırıyorum.
Reddi güç kabulü güç çoğu duygumun
belki de duymazdan gelindiğimin ertesi ben de tutuklu olduğum hücremden
kopmamın an meselesi olduğu ve işte sırra kadem basan kimse bir o kadar
işkillendiğim hangi duygu ise ötemi berimi de toplayamıyorum madem.
Yaraları olan sırf ben değilim.
Tek yamalı ceket değil üzerimdeki bir
beden büyük gelen belki de benim içinde kaybolmaya yüz tutmuş bir de perçemi
yanmış bir peruk gibi tutunduğum tek dalı bilfiil kırıp sonlandırmak mı yoksa
tüm olup biteni ve işte ütüsüz ruhumla asılı kaldığım o dolabın rutubetinden
tıkanıyor nefesim ve gerisin geri çıkmak istiyorum kilitli dolabın içinden
elbet üç maymunu oynayanlar sayesinde gömülüyorum karanlığa.
Hafif meşrep adeta yapraklarla
oynaşan rüzgâr ve ağırlığımı koyup her bir yaprağı sahiplenme içgüdüm.
Yırtılan bir kumaşsa göğün
dokusundaki o kızıllık belki de tutuşan etekleri mevsimin yanıltıyor beni ne de
olsa ne yağmur yağıyor ne de haddinden fazla soğuk hava ve işte göğün yamacında
sekiyor kuşlar ne de olsa onların da kanatları çalındı tıpkı kırağı çalan
gecenin hâkimiyeti ile insanlığımı ve de insanlığı sorguladığım.
Kayıtsız kalıyorum ben de herkes gibi
sonra vicdanım sızlıyor ve kaldığım yerden devam ediyorum.
Ekimse giderayak yaptı yapacağını
üstelik üstüne de alınmıyor sadece mevsimin geçişlerine tanık oluyorum adeta
sığındığım bir medrese iken korunduğuma inandığım yerin göğün de en delişmen
canlısı olma hakkımı sonuna kadar kullanıyorum.
Antik bir dürtü belki de içimdeki
hengâmede sıralanmış olan…
İkinci el eşyalardan asla haz
etmediğim de benim gerçeğim iken hatta ve hatta sahaflar yerine kitapçıları
mesken tuttuğum ve sırf ilk okuyanı ben olmalıyım diye kitapları nazikçe
incelerken bir anda kucaklıyorum gözümün önündeki tüm kitapları ve maliyetine
aldırmadan sahiplenip özel bir bağ kuruyorum kitaplarla aramda.
Son zamanlarda hasıl olansa
yazarların iç dünyalarını merak edip hayatları hakkında araştırma yapıp da
eşleştiğim kalemlerinden aldığım feyzin üstüne bir de psikolojileri hakkında
empati geliştirdiğim ve asla tanışma fırsatımın olmayacağı çoktan ebediyete
intikal etmiş yazarların dünyasına transfer olup zamansız ve mekânsız
neşriyatımla onlarla paralel bir yaşam sürdürme imkanımın mümkün olduğuna
kanaat getirip birlikte çıktığım o uzun yolculuk.
Gün geçmiyor ki yolum yeni bir
yazarla kesişmesin ve dün elime geçen sayısız eseri Tezer Özlü’nün…
İdame ettirdiği hayatı ve kendine
özgü tarzı ve zor zamanlardan geçerken o kısacık hayatına sığdırdığı sayısız
metin ve de ön görü ve hangi şartlarda eserlerini yazdığı oldukça düşündürücü.
Ruhsal iniş çıkışları.
Tedavi gördüğü kliniklerde yaşadığı
sıkıntılar ve yaşattığı benlik arayışı.
Her kitap nasıl ki ayrı bir dünya
sunuyor bizlere ve neşreden öyküleri yaşam hikayeleri yazarların.
Kafka ile örtüşen hayaller.
Günün büyük bölümünü yazarak geçiren
ve uğraşısı insana afaki gibi gözükebilirken yâd edilesi dünün örtüsünü çekip
de günümüzde yaşananlardan da çok farklı esintiler taşırken içine hapsolduğu
yüzlerce duygu.
Akan kiri yüreğin.
Belki de kindar insanlara atıfta
bulunmak adına.
Bir acının çoğaldığı ve dik başlı o
dik açıda saklı nice uyruk elbet acının da sıkıntının da uyruğu yokken dünden
günümüze ışınlanan binlerce cümle ve debdebeli olmayı reddettikleri hayatları…
Günün gözü seğiriyor ve güneş çoktan
terk etti içinde yaşadığım coğrafyayı ve işte üstümü değiştirip tamamen geceye
ve edebiyata adıyorum kendimi.
Kimliğimdeki b/uyruklar.
Kimliğimdeki solan mürekkep izi.
Kim olduğumunsa asla bir öneminin
olmadığı.
Ne okuyucu kimliğim ne de yazmaya
olan düşkünlüğüm önemli bu dönemeçte çünkü saptığım çıkmaz sokaktan kurtulmak adına
deli gibi düşünüyor ve duyumsuyorum hayatlarını yolumun kesiştiği bunca kitap
ve edebiyata mal olmuş sanatçı haiz olduğum bu aciz kimliğimle bana ışık
tutacak mı diye.
Elbet sonlanmayan bir arayış ve
çalakalem yazıyorum onların iç dünyalarında yolculuk yaparken bir bir ayırdına
varıyorum yaşanan zorlukların.
Her koyun kendi bacağından ve her
yazar kendi kaleminden asılırken ve kıskaçtan kurtulduğum hayatın elbet geceye
dönük yüzümle geçiştiremediğim binlerce duygu içimden taşan ve ben yazma
aşkıyla ve hayatımı yola koymak adına çabalarken yere göğe de sığamadığım tek
gerçeğim.
Birilerine söylemek istediklerim
hatta ve hatta burnumun dibinde kim varsa ve beni yok sayan gölgeler öyle ki
gölgem dahi onlara rahatsızlık verirken.
Ve yaşadığımız çağın hengâmesi iken
gelişen teknolojiye esir olmuş çağımız insanı öyle ki çocukların ve
yetişkinlerin de büyük vaktini alan bu teknolojik esaret ve ben sadece bilgi ve
edebiyat adına bu teknolojinin nimetlerinden faydalanırken bazen kendimi çağın
çok gerisinde hissettiğim en çok da kitaplara duyduğum sevginin dahi bir adım
önüne geçen yazma sevdamla haşırneşir olduğum şu son sekiz senem.
Katılmamak mümkün mü sahiden de Tezer
Özlü’ye?
‘’Acımın derinliğinde, benim için
artakalan hiçbir şey yok.
Yalnızlığımı algılamamın gururu
bile.’’